30.07.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
MİLLİYET RAMAZAN - HAZIRLAYAN: PROF. DR. ABDULAZZİZ BAYINDIR
FOTOĞRAFLAR GARBİS ÖZATAY
Töre cinayetlerinin birçoğu, Kur’ân dışı din algısından kaynaklanmaktadır. Şii veya Sünni her mezhebe göre, yaşına bakmadan çocuklar evlendirilebilir. Osmanlılar, 1917’de çıkardıkları Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nde erkeklerin 12, kızların da 9 yaşını bitirmiş olmaları şartını getirmişlerdir. Ortaya koydukları gerekçe şöyle özetlenebilir:
“Velilerin erkek ve kız çocuklarını evlendirmelerini, dört mezhep de caiz gördüğü için onların, düğünlerle felakete sürüklenmeleri kural halini almış ve bu ailelerden çoğu, ölü doğmuş cenin gibi zifaflarının ilk aylarında çözülmeye mahkûm olmuştur.” (Abdulaziz BAYINDIR, İslam Muhakeme Hukuku İstanbul 1986, s. 41)
Kur’an’a ters düşen bilgi
Sünnilerden küçüklerin evlendirilmesini caiz görenler, Aişe validemizin, Nebimiz ile çocuk yaşta evlendiğini delil getirirler. Onların dayandığı bu bilgi, Kur’ân’a ters düştüğü için kabul edilemez. Konunun ayrıntısını öğrenmek isteyenler Süleymaniye Vakfı sitesine bakabilirler.
Mezheplerin aksine Kur’ân, evlenme çağından bahseder: “Yetimleri evlenme çağına gelinceye kadar deneyin; reşit olduklarını anlarsanız mallarını kendilerine verin...” (Nisa 4/6)
Reşit olmak nedir?
Çiftlerin evlenme çağına gelmeleri yetmez, reşit olmaları da şarttır. Ama Emevilerle başlayıp Abbasilerle kemikleşen dini gelenekte Kur’an ve Sünnet’in yerini ulema aldığı için Osmanlılar bile yaptıkları değişikliği, İbni Şübrüme ve Ebubekir el-Esamm’a dayandırmışlar; onlar da evlenenlerin reşit olmalarını şart koşmadıkları için böyle bir şart getirmemişlerdir.
Reşit; işlerini düzgün yürüten, malını iyi koruyan, gereksiz harcamalardan ve israftan sakınan kişidir. Evlenen erkek, eşine mehir adı adlında bir mal verir. Allah Teâlâ, onlara şu emri vermiştir: “Kadınlara mehirlerini cömertçe verin, eğer ondan gönül hoşluğu ile size bir şey bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin.” (Nisa 4/4)
Mehri veren koca, alan kadındır. Kadın o mehirden kocasına bağışta da bulunabilir. Mehir vermek, almak ve bağışta bulunmak ancak reşit olanların yapabileceği iştir.
‘Esir kadınlar’la evlilik
Evlenecek kadının onayı da önemlidir. Esir kadınlar bile onayları alınmadan evlendirilemezler. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Sizden iffetli mümin kadınlarla nikâhlanacak güçte olmayanlar, ellerinizin altındaki esir mümin kadınlarla evlenebilirler. Allah, inancınızı iyi bilir. Biriniz diğerindendir. Onları ailelerinin izni ile nikâhlayın ve onlara mehirlerini marufa uygun olarak verin.” (Nisa 4/25)
Evlilik için ailenin veya yetkili bir makamın onayı da şarttır. Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: “Velisiz nikâh olmaz.” (Tirmizi, İbn Made, Ahmed b. Hanbel)
“Hangi kadın, velisinin izni olmadan nikâhlanırsa onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır, onun nikâhı batıldır. Erkek onunla ilişkiye girmişse bu ilişkiye karşılık kadının mehir alma hakkı vardır. Eğer anlaşamazlarsa sultan (yetkili kişi) velisi olmayanın velisidir.” (Ebu Davud, Tirmizi, İbn Made, Ahmed b. Hanbel)
Yanlış uygulamalar
Bütün bunlar, Kur’an ve Sünnet’in hükümleridir. Ama Kur’ân’a rağmen oluşturulmuş din anlayışı, şu yanlış uygulamalara yol açmaktadır:
- Beşik kertmesi
- Kız çocuklarının evlendirilerek gerdeğe zorlanması.
- Başlık parası ile kızların alınıp satılır bir mal haline getirilmesi.
- Eşlerin birbirini görmeden evlendirilmeleri
- Kızların, berdel adı altında mal gibi takas edilmeleri
Bütün bunlar ve buraya yazmadığımız birçok şey, aile içi felaketlere, ölümlere, intiharlara ve cinayetlere yol açmakta ve töre cinayeti diye adlandırılmaktadır. Bunlar Allah’ın indirdiği dinin değil, insanların uydurduğu dinin sebep olduğu cinayetlerdir.
Konuya bu açıdan yaklaşılmazsa bir çözüm bulmak da mümkün olmaz.
KURAN’A SORALIM
İntihar, kişinin kendini öldürmesidir. Allah Teâlâ bunu kesin olarak yasaklamış, “kendi kendinizi öldürmeyiniz.” (Nisa 4/29) buyurmuştur.
Problemler karşısında bunalan, ümidini kaybeden ve bir çıkış yolu göremeyen insanlar intihara yönelebilirler. Bir müslümanın bu duruma düşmesi mümkün değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden ümit kesenler yalnız onu tanımayanlar takımıdır.” (Yusuf 12/87)
Hicr Suresinde Hz. İbrahim’in ağzından şu ifadeler dökülmektedir: “Rabbimin rahmetinden ümidini sapıklardan başka kim keser?” (Hicr 15/56)
Bir ayette de şöyle buyuruluyor: “İnsan iyilik istemekten hiç usanmaz. Ama başına bir sıkıntı geldi mi bezginleşir, umutsuzlaşır.” (Fussilet 41/49)
Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kim kendini bir dağdan atar da intihar ederse o Cehennem ateşinde kendini hep ateşe atıp durur. Sonsuza dek böyle devam eder. Kim zehir içerek intihar ederse Cehennem ateşi içinde zehiri elinde onu içer durur. Sonsuza dek böyle devam eder.
Kim bir demir parçasıyla intihar ederse demir parçası elinde Cehennem ateşi içinde onu ha bire kendine vurup durur. Sonsuza dek böyle devam eder.” (Buharî, Edeb 44, 73, Tıp 56; Müslim, İman 175, 177; Tirmizi, İman 16, Tıp 7)
SORU CEVAP
Soru: Birinci Halife Ebu Bekir’in zekât vermeyenlerle savaştığı söyleniyor. Bu, doğru mudur?
Cevap: Kur’an müminlere, “Zekât ı verin” diye emrederken siyasi otoriteye de şu emri verir: “Mallarından sadaka/zekât al.” (Tevbe, 9/103)
Bu açıdan zekât diğer ibadetlerden ayrılmakta, verilmemesi hem Allah’a hem de devlete isyan sayılmaktadır. Zekât ı vermeyenlere savaş açılması bu sebepten dolayıdır.
Soru: Borsa oynayarak parasını kaybetmiş ve borca girmiş kişiye zekât verilebilir mi?
Cevap: Tevbe suresinin 60. ayetine göre kendilerine zekât verilecek sınıflardan biri de borçlulardır. Borcun nereden kaynaklandığının bir önemi yoktur. Bahsettiğiniz kişiye zekât da fitre de verebilirsiniz.
Sorularınız için mail adresimiz: fetva@suleymaniyevakfi.org
Süleymaniye Vakfı imsakiyesine şu adresten ulaşabilirsiniz: http://www.suleymaniyevakfi.org
TEMEL DİNİ BİLGİLER
Ziynet Eşyasının Zekâtı: Altın veya gümüşten üretilmiş süs eşyalarının piyasa değeri değil maden değeri üzerinden zekât verilir.
Ticaret Mallarının Zekâtı: Altın ve gümüş dışında satmak için alınan malların tamamı ticaret malı sayılır. Ticaret mallarının zekâtı hesaplanırken, yıl sonundaki durum dikkate alınır. Kıymetleri nisap miktarına ulaşınca yıl sonundaki miktarı üzerinden zekât hesaplanır. Yıl içerisinde nisabın altına düşmüş olmaları önemli olmaz. Nisaba elde bulunan altın gümüş ve paralar da dahil edilir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Ey İman edenler, kazandıklarınızın temizlerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan Allah için harcayın” (Bakara, 267).
DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLAR
Gelenekte, kişiyi oruç tutmaktan sürekli alıkoyacak bir hastalığı olan ya da ileri yaşlılık sebebiyle oruç tutamayanların tutamadıkları her bir oruç için fidye vermeleri gerektiği söylenir. Oysa bu doğru değildir.
Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286) Oruç tutması mümkün olmayacak derecede güçsüz olanlar, ister yaşlı ister hasta isterse diğer durumlarda olsunlar Allah’ın oruçla mükellef kıldığı kişilerden olmazlar. Herhangi bir ibadetle mükellef olmayan kişiye, o ibadeti yerine getiremediği için fidye ve benzeri bir yükümlülük yüklenemez.
Bakara suresinin 184. âyetine göre fidyeyi oruç tutabilenler vermelidir. Bu, Ramazan bayramından önce verdiğimiz ve fıtır sadakası ya da fitre dediğimiz şeydir. Maalesef bu ayette geçen bir ifadeye bazı müfessir ve fakihler tarafından olumsuzluk anlamı veren bir harf ilave edilmiş, Kuran ve Sünnet’te olmayan bir şey din adına ortaya konmuştur.
Özetle, hastalık yahut başka sebeplerle hayatlarında oruç tutmalarına imkan olmayan kişiler, oruçla mükellef olmadıkları için herhangi bir ödemeyle yükümlü değildirler. Günümüzde, dinde olmayan bu uygulamadan hareketle bazılarının, bu tür insanların paralarının hesabını tutmaya, bu miktarları bir takım yerlere yönlendirmeye kalktıklarını üzülerek görmekteyiz. Müminler, aldatılmamak için bu konuda bilgi sahibi olmalı ve dinde sonradan oluşturulmuş söylem ve uygulamalara fırsat vermemelidirler. Konuyla ilgili ayrıntılı bir çalışma için şu adrese bakılabilir: http://www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/oruc-fidyesi.html
Günün Âyetİ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla
“Bir gün herkes, yaptığı iyiliği karşısında bulacaktır; yaptığı kötülük de öyle. O gün ister ki, kötülükler keşke çok gerilerde kalsaydı. Allah sizi kendine karşı uyarır. Allah kullarına karşı pek şefkatlidir.” (Âl-i İmrân 3/30)