25.03.2025 - 13:25 | Son Güncellenme:
İHA
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı binası konferans salonunda gerçekleşen "21. Yüzyılda Türkiye’nin Bağımlılıklarla Mücadele Seferberliği" paneline Cumhrubaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve davetliler katıldı.
"TÜM BAĞIMLILIK TÜRLERİNE DAİR TÜRKİYE OLARAK ÜRETTİĞİMİZ ÇÖZÜMLERE YER VERİLİYOR"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’ın başkanlığındaki Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu koordinasyonunda, tüm kurum ve paydaşları kapsayan üst düzey bir iş birliğiyle, madde bağımlılığı ve davranışsal bağımlılıklarla mücadele seferberliğinin devam ettiğini belirten İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Devletimizin faaliyetlerinin bir nevi envanterini ortaya koyan bu eserimizde, bağımlılıklarla mücadele politikamız; mevzuatlar, strateji belgeleri, eylem planları ve idari yapılar çerçevesinde değerlendiriliyor. Tüm bağımlılık türlerine dair Türkiye olarak ürettiğimiz çözümlere yer veriliyor. Rehabilitasyon, iletişim faaliyetleri ve bilimsel alandaki çalışmalar çerçevesinde bireyden başlayıp aileye ve toplumun tüm kesimlerine yayılan seferberliğimiz anlatılıyor" diye konuştu.
Dijital mecralara haddinden fazla maruz kalmak sadece bireylerin gerçek hayatla ilişkilerini bulanıklaştırmakla kalmayıp aynı zamanda onların sistematik dezenformasyon ve yanıltma kampanyalarına daha fazla maruz kalmalarına neden olduğunu belirten Altun, bu durumun toplumsal alanda barışı zedeleyen, kutuplaşmayı derinleştiren ve nefret dilini körükleyen bir sürece zemin hazırladığının altını çizdi.
"SOKAK ŞİDDETİNE ZEMİN HAZIRLAMAK EN HAFİF TABİRİYLE SORUMSUZLUKTUR"
Bağımsız yargı tarafından yürütülen bir yolsuzluk soruşturması ile başlayan dezenformasyon ve protsetolara dikkati çeken Altun, şu ifadeleri kullandı:
"Yargı sürecini siyasallaştırmaya, yürüyen bir davayı politik çekişmenin konusu haline getirmeye, ortadaki vahim iddialara cevap vermek yerine sayın Cumhurbaşkanımızı hedef göstermeye, hükümetimizi suçlamaya yönelik, iyi niyetli olmayan bir çabayla karşılaşıyoruz. Çok açık ve net bir şekilde söylemek gerekirse; yürüyen hukuki bir süreci akamete uğratmak ve siyasi rant elde etmek amacıyla vandalizme, sokak şiddetine zemin hazırlamak en hafif tabiriyle sorumsuzluktur, kamu düzenini bozmaktır, toplumsal huzur ve barış ortamını zedelemektir. Meşru siyaset zemini milletimizin iradesiyle şekillenmiştir, anayasayla teminat altına alınmıştır. Bu tür çağrılar, adil yargı süreçlerine müdahale çabasıdır; hak arayışı değil, hukukun üzerine baskı kurma girişimidir. Dahası, bu çağrıları yapanların, sokakta yaşanabilecek olası provokasyonlara karşı ne güvenlik açısından ne de siyasi sorumluluk bakımından kontrol edici veya yatıştırıcı bir kapasiteye sahip olmadıkları da açıktır. Yine bu süreçlere ne yazık ki yoğun bir dezenformasyon süreci, sistematik yalan kampanyaları eşlik ediyor. Son dönemde kamuoyunun, özellikle dijital mecralar üzerinden yönlendirilmek istendiği, gerçekle ilgisi olmayan haberler, manipülatif içerikler ve kasıtlı çarpıtmalarla algı yönetiminin sistematik biçimde yapılmaya çalışıldığı açıkça ortadadır. Bu dezenformatif kaynakların bir kısmının yurtdışı kaynaklı olduğunu da müşahade etmiş bulunuyoruz."
"HAKİKAT NE KADAR GEÇ GELSE DE DAİMA GALİP GELİR"
Hukukun üstünlüğüne, devletin meşruiyetine ve milletin sağduyusuna zarar veren bu dezenformasyon saldırılarına karşı güçlü, bilinçli ve sistematik bir duruşun şart olduğunu aktaran Altun, "Devletimiz tüm kurumlarıyla bu konuda teyakkuz halindedir. Bu noktada vatandaşlarımızdan da beklentimiz; yalnızca güvenilir kaynaklardan bilgi edinmeleri, sosyal medyada karşılaştıkları içerikleri sorgulayıcı bir bilinçle değerlendirmeleri ve fitneye hizmet eden hiçbir yapının sözcülüğünü yapmamalarıdır. Hakikat ne kadar geç gelse de daima galip gelir. Biz hakikatin safında durmaya, milletimize doğruları anlatmaya ve devletimizin itibarını korumaya devam edeceğiz" dedi.
Türkiye’nin sadece kendi halkına değil, bölgesine ve dünyaya da güven veren bir aktör haline geldiğini dile getiren Altun, "Cumhurbaşkanımız gece gündüz demeden Türkiye üzerinde oynanan oyunları bozdu, ülkemizin hakikatini tüm dünyanın gözleri önüne serdi. Aynı zamanda ‘terörsüz Türkiye’ hedefi doğrultusunda, onlarca yıldır güvenlik krizlerine neden olan tehditler birer birer ortadan kaldırılmaya başlandı, iç ve dış güvenlikte çok önemli kazanımlar elde edildi. Bu güvenlik ve istikrar başarısı, Türkiye’nin hem bölgesel hem küresel ölçekteki önemini daha da artırmış, etkinliğini perçinlemiştir. Biz bu gerçeğin çoktan farkındaydık; ancak Batı dünyasının da artık bu yükselen Türkiye gerçekliğini görmeye başlaması, son aylarda somut biçimde ortaya çıkmıştır. İşte tam da bu küresel kırılma ve bölgesel yeniden şekillenme anında, yabancı basına bilinçli şekilde servis edilen sokak görüntüleriyle Türkiye; istikrarsız, güvensiz ve hukuk dışı bir ülke gibi lanse edilmeye çalışılmaktadır" ifadelerine yer verdi."
"HİÇBİR KİŞİ, MAKAM YA DA ZÜMRE; TÜRK ADALET SİSTEMİNİN ÜSTÜNDE DEĞİLDİR"
Yargı mercilerini baskı altına almaya yönelik her söylemin adalet sistemine yapılabilecek en büyük kötülük olduğunun altını çize Altun, şöyle devam etti:
"Kimse hukukun üstünde değildir; hiçbir kişi ya da kurum, yargının bağımsızlığına müdahale etme hakkına sahip olamaz. Anayasal düzende teminat altına alınan kuvvetler ayrılığı ilkesinin özü de tam olarak budur. Bugün yargı mercilerini hedef göstermeye çalışan, hukuki süreci itibarsızlaştırmak isteyen çevreler, sadece mevcut davaları değil, doğrudan ülkenin huzurunu ve demokrasimizin temel direklerinden biri olan hukuk devletini hedef almaktadır. Hiçbir kişi, makam ya da zümre; Türk adalet sisteminin üstünde değildir. Hukuku itibarsızlaştırmaya çalışmaya ve yargı mercilerini baskı altına almaya yönelik her söylem, adalet sistemine yapılabilecek en büyük kötülüktür. Türk yargısının bağımsız ve tarafsız şekilde işlemesi için en fazla mücadele veren lider, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır. Geçmişte darbe dönemlerinde, vesayet odaklarının yönlendirmesiyle çalışan, milli iradeye sırtını dönen yargı anlayışı, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yapılan reformlarla sona erdirilmiştir. Bu kapsamda, yargı süreçleriyle ilgili hükümetimize sorumluluk isnat etmek, bir anlamda yargıyı siyasallaştırmaya çalışanların kendi çelişkileridir. Yargının siyasallaşmasının bedelini geçmişte ağır bir şekilde ödemiş olan Türk milleti ve Türk demokrasisini, aynı çıkmaz yola bir kez daha sürüklemek isteyen zihniyetle mücadele etmek, bizim en büyük sorumluluklarımızdan biri olacaktır."
Sanatçılar, Ramazan Bayramı’nda yaklaşık iki saat sahnede kalarak, milyonlar kazanacak.