23.09.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Fırat Karadeniz
İstanbul’un yeni bir festivali var: İstanbul Comics & Art Festival. Daha önce İstanbul Kahve Festivali’ni de düzenleyen ‘dsm group’ tarafından organize edilen festival çizgi roman ve çizgiye dair tüm görsel sanatları bir araya getirme niyetinde. Bugün başlayacak festival pazar gününe kadar Kadıköy’deki Saint Josephliler Derneği Sosyal Tesisleri (Club Quartier) ile Moda All Saints Kilisesi’nde devam edecek. Çizgi roman dükkanları, yayınevleri, mizah dergileri, sahaflar, çizgi roman, graffiti ve animasyon sanatlarıyla ilgilenen yaratıcı oluşumların katılacağı festivalin programında atölye çalışmalarından animasyon film gösterimlerine, canlı performans graffiti sanatından ustalara saygı söyleşilerine kadar geniş bir etkinlik yelpazesi var. Biletler ise 15 lira.
‘Gelişen bir alan’
Festivalin yaratıcısı Alper Sesli etkinliğin ortaya çıkışını, “Görsel tasarım, günümüzde geniş kitlelerce takip edilen, sevilen ve gelişen bir alan olarak büyük imkanlar barındırıyor. Geniş alanlara açılıyor ve hayatın her alanında ilham kaynağı oluyor. Biz de görsel tasarım alanında faaliyet gösterenleri bir festival çatısı altında bir araya getirerek kent kültürüne katkı sağlamayı, yeni bir hareketlilik getirmeyi amaçladık” sözleriyle anlatıyor. Çocukluğundan beri sıkı bir çizgi roman takipçisi olduğunu anlatan Sesli son zamanlarda yenilenen baskılar ve yeni karakterlerle çizgi romanın yeniden popüler olduğu görüşünde.
Çizgi romanların yeniden popüler olduğunu anlamak için birbiri ardına açılan dükkanlara bakmak da yeterli olur aslında. Fakat uzun yıllardır Kadıköy’de meraklılarına hizmet veren Büyülü Dükkan’ı ziyaret etmek ve sahibi İlyas Erkul’la sohbet etmek de bu kültürü anlamak için önemli. 1980’li yıllardan beri çizgi romanlar üzerine çalışan Erkul, Alper Sesli gibi çizgi romanın yeninden popüler olmaya başladığını kabul ediyor. Erkul’un bir “ama”sı var: “İlginin artmasında sinemanın büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Özellikle Hollywood’un çizgi roman karakterlerine filmler çekmesi ilgiyi yukarı çekti. İnternetin de şöyle bir etkisi oluyor: Japon mangaları internet üzerinden çok fazla yayılıyor. Özellikle yeni nesil, bu ekole daha büyük bir ilgi gösteriyor. Fakat tirajların okuyan kitleyle alakası yok. Tirajlar çok düşükten de düşük.”
‘Öğretmenlerin yanlışı’
Erkul uzun yıllar bu sektörde çalıştığı için yıllar tirajları ezbere biliyor: “1991-92 yıllarında ‘Örümcek Adam’ı 11 bin, ‘Süpermen’i 10 bin basardık. O yıllar için bile iyi satışlar değildi. 1980’lerde tirajlar 25-30 bin civarındaymış. Ben şu an ‘Team-up’ serisini basıyorum; 2 bin tane... 1980’ler de bu işin tepe noktası değil. 1960-70’li yıllarda haftalık 70 bin tirajdan bahsediliyordu.”
Erkul’a göre bu düşüş bir anda yaşanmadı. 1980’lerden sonra öğrencilerin elinde çizgi roman gören öğretmenlerin sigara yakalamış gibi tepki göstermeye başladığını söylüyor. Oysa Erkul’a göre çizgi roman okuma alışkanlığı kazandırması açısından çok önemli. “Çocuklara çizgi romanla okumayı sevdirmezsen Rus klasiklerini okutamazsın. 15 yaşından sonra okuma alışkanlığı kazanılmaz zaten” diyor.
‘Herkes okuduğunu saklamaya başladı’
İlyas Erkul çizgi roman koleksiyonerlerini de yakından tanıyor. Erkul, 30 yaş üzerindeki meraklıların koleksiyon yapmaya daha hevesli olduğunu söylese de artık gençlerin de okuduğu çizgi romanları değiştirmediğini anlatıyor: “Eskiden okunur ve değiştirilirdi. Artık saklıyorlar.”
Peki kitapları nasıl saklamalı? Erkul’a göre en önemli şey kitapları antistatik jelatinlerle saklamak. Koleksiyon yapmaya başlamamış olanlara da iyi bir haber var. Erkul birçok serinin yeniden basıldığını söylüyor. Fakat illa eski serileri alacaksanız 1970’den önce basılan kitapların iyi fiyatlara satıldığını bilin.
“60 yaşındaki adam ‘Conan’ı okumaz”
Çocukluğunda çizgi roman okumaya başlayanlar için bu biraz da nostalji işi. Erkul’a göre 30 yaş üzerindeki insanların büyük çoğunluğu çocukluğunda okuduğu serileri takip ediyor. “30’lu yaşlardakiler ‘Conan’ı takip ederken, daha büyükler ‘Tex’i takip ediyor” diyor Erkul ve devam ediyor: “60 yaşındaki adam ‘Conan’ı okumuyor. Mangaları hiç okumaz. Hatta o yaşlardakiler kendi zamanındaki çizimleri daha çok beğeniyor. Oysa şimdiki çizimler daha güzel.”
Yönetmen Kudret Sabancı: ‘50 bin parçalık koleksiyonum var’
Çocukluğumdan beri çizgi roman topluyorum. Türkiye’de yayımlanmış bütün çizgi romanlara sahibim neredeyse. Tabii ki özellikle tutkunu olduğum seriler var: ‘Zagor’ ve ‘Mister No’ gibi...
Babaannem etkili oldu bu tutkumda. Okuma-yazması yoktu. Bana çizgi romanlar alırdı. O çizimlerine bakarak bir hikaye çıkarırdı. Ben de onun dizlerine yatar film seyreder gibi çizimleri izlerdim. Babaannemden birkaç sandık çizgi roman da kaldı benim koleksiyonuma. Atmadım onları. İlk başlarda bende eksik olan sayılarla değiştiriyordum ama daha sonra onu da bıraktım. Değiştirmemeye başladım. O sandıklar gün geçtikçe artmaya başladı. Hâlâ da devam ediyor.
Sanırım 50 bin parçalık bir
koleksiyonum var. Oturup saymadım tabii. Tahmini bir rakam bu.
İlla o sandıkların başında, evde olmama gerek yok. Artık online olarak da karıştırabiliyoruz çizgi romanları. Bir iPad yeterli oluyor aslında. Ama yine de akşam eve gidersem okuduğum bir çizgi roman oluyor. Ona devam ediyorum. Set dönemlerinde okuma hızım azalıyor ama...
Türkiye’de çizgi romana ilgi her zaman vardı. Bir ara yayınların sayısı azaldı o zamanlarda da biz bir şey yayınladık: “Darkwood Sakinleri” adlı bir dergi. Çizgi roman kültürü dergisi. O zamanlarda da büyük bir ilgi var. Yine o dönemlerde altinmadalyon.com daha sonra cizgiroman.com diye bir projemiz oldu. Bayağı kapsamlı bir siteydi. Aynı hobiyi paylaşan insanlar birbirlerini buluyordu orada.
İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal: ‘Bu tam bir tutku’
Sevda ifadesi çok doğru, çünkü bu tam bir sevda, bir tutku. Bu sevda bende ikinci sınıfta başladı. Çocukluğumun geçtiği Sarıyer, Büyükdere’de çok sayıda çizgi roman okuyan kişi vardı, herhalde bundan etkilendim. Bir gün rahmetli dedem bana çizgi roman satın almış. Bir ‘Tommiks’ bir ‘Teksas’. O gün bugün bu sevda başladı ve sürüyor.
Özellikle İtalyan çizgi romanına tutkunum ve Bonelli’nin serilerini takip ediyorum. Sıralamak gerekirse en başa ‘Zagor’u koyarım. Tam bir ‘Zagor’cu (Baltalı İlah) olduğumu söyleyebilirim. Bunun yanı sıra ‘Teks’, ‘Mister No’, ‘Martin Mystere’, ‘Ken Parker’, ‘Büyülü Rüzgar’, ‘Nathan Never’, ‘West’ halen takip ettiğim seriler. ‘Teksas’, ‘Tommiks’ ve ‘Swing’ serilerini de tekrar tamamlamaya çalışıyorum.
‘Oğlumla birlikte alıyoruz’
Çocukluğumda çizgi roman biriktirmeye başlamıştım. Lise yıllarımda, sonradan pişman olsam da, elimdekileri sattım ve dünya klasiklerini okumaya başladım. Bu dönemde çizgi roman okumaya ve almaya ara verdim. Yıllar sonra bir gün çocukluk arkadaşımın evine gittiğimde onun çizgi romanlarını görüp çizgi roman sevdam tekrar depreşti. Ertesi gün Kadıköy’e giderek ‘Zagor’ aldım. O günden sonra da bahsettiğim serileri düzenli olarak almaya devam ettim.
Oğlum da aynı “hastalığa” yakalandı. Her ay çizgi romancımıza giderek, bir ayin gibi yeni çıkanları birlikte alıyoruz ve düzenliyoruz. Zaten paranın en önemli işlevi onu hazza, mutluluğa dönüştürmek değil mi? Karşılığını kat kat alıyorsunuz.