17.11.2008 - 11:44 | Son Güncellenme:
AA
Yargıtay 13. Hukuk
Daire,hastasını aydınlatmayan doktora verilen 125 bin YTL’lik tazminat kararını
onayladı. Kararın, sadece aydınlatmama gerekçe gösterilerek Yargıtayın verdiği
ilk karar olduğu bildirildi.
Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usul Hukuku Ana Bilim
Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Hakeri, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hastayı
aydınlatma yükümlülüğünün birçok ülkede yıllardır uygulandığını söyledi.
Türkiye’de de aydınlatma yükümlülüğünün yeni olmadığını ifade eden
Hakeri, "1977 tarihli Yargıtay kararı, aydınlatma yükümlülüğünün bulunduğunu
gösteriyor. 1977 yılındaki kararda doktor, aydınlatmama dışında bazı kusurlarla
da suçlanıyor. Yargıtayın son kararı ise sadece aydınlatmama gerekçe gösterilerek
verildiği için önem taşıyor" dedi.
Prof. Dr. Hakeri, Yargıtayın Eylül ayında verdiği konuya ilişkin
kararıyla ilgili şunları kaydetti:
"Yargıtayın yeni kararına konu olayda, dava ameliyat sonrası ses
kısıklığının oluşması nedeniyle 2003 yılında açılıyor. Gelen bütün bilirkişi
raporları hekimin bu konuda bir kusurunun olmadığını söylüyor. Bunun üzerine
mahkeme, 2007 yılında, hekim her ne kadar kusurlu değilse de ’Ameliyat yönünde
rıza alınmasına rağmen hastanın, ameliyatın yapılması esnasında ve sonrasında
meydana gelecek komplikasyonlara ilişkin bilgilendirilmediği, buna ilişkin
aydınlatılmış bilgi rızası (onamı) bulunmadığı’ gerekçesiyle hekimin tazminat
ödemesi gerektiğine hükmediyor. Bu karar Yargıtay tarafından Eylül 2008’de
onaylanıyor ve doktor faiziyle birlikte 125 bin YTL tazminat ödeme cezasına
mahkum ediliyor. Bu tarihi bir karar. Aynı zamanda Yargıtayın ilk ayrıntılı
kararı. Ayrıca, doktorun hastayı bilgilendirdiği yönündeki savunması, Yargıtay
tarafından, yazılı bir bilgilendirme olmadığı gerekçesiyle de reddediliyor."
Tek başına aydınlatmanın da hekimi sorumluluktan kurtaramayacağını
bildiren Prof. Dr. Hakeri, aydınlatma, rıza, doğru teşhis ve tedavinin birlikte
olması gerektiğini vurguladı.
KİŞİ NEYE RIZA GÖSTERDİĞİNİ BİLMELİ
Prof. Dr. Hakeri, hekim faaliyetinin hukuka uygunluğunun temel
şartlarından birinin "hastanın rızası" olduğunu belirterek, rızanın geçerlilik
şartının da kişinin neye rıza gösterdiğini bilmesi olduğunu söyledi.
Rızası alınan hastanın mutlaka aydınlatılması gerektiğini bildiren Prof.
Dr. Hakeri, "Kanunda bununla ilgili bir hüküm yok. Ancak Hasta Hakları
Yönetmeliği’nin 15. maddesinde, hastanın sağlık durumunu, kendisine uygulanacak
tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi
müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel
sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak
bilgi istemek hakkına sahip olduğu belirtiliyor" diye konuştu.
Prof.Dr. Hakeri, aydınlatma yükümlülüğünün bizzat tedaviyi üstlenen hekim
tarafından yerine getirilmesi gerektiğini kaydederek, şunları söyledi:
"Eğer tedavi birden fazla hekim tarafından üstlenilmişse, sorumlu hekim
de aydınlatma yapabilir. Hasta, tedavisi ile ilgilenen tabip dışında bir başka
tabipten de sağlık durumu hakkında bilgi alabilir. Hastanın tıbbi müdahaleden en
geç bir gün önce bilgilendirilmesi gerekir. Yine eğer küçük yaşta veya kısıtlı
bir hastaysa velisi veya varisi bilgilendirilmelidir. Yönetmeliğe göre, hastanın
veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında
bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hekim, hastanın sağlık durumu ve konulan
tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin
hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası
yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın
yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında
aydınlatır."
AYDINLATMA YAZILI OLMALI, GEREKİRSE TERCÜMAN TUTULMALI
Aydınlatmanın ispat açısından yazılı olması gerektiğini vurgulayan Prof.
Dr. Hakeri, "Yazılı olması ile ilgili yasal bir düzenleme yok. Ancak ispat
açısından yazılı olması sıkıntıların aşılmasını sağlayacaktır. Matbu formlarla ve
sadece imzalatma suretiyle yapılan aydınlatma geçersizdir. Hastanın tıbbi
müdahaleden en geç bir gün önce bilgilendirilmesi gerekir. Aydınlatma anlaşılır
olmalı, gerektiğinde tercüman kullanılmalıdır. Hastanın anlayabileceği şekilde,
tıbbi terimler mümkün olduğunca kullanılmadan, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden
ve hastanın ruhi durumuna uygun nazik bir ifade ile yapılmadır" dedi.
Aydınlatmanın tedavide çok önemli bir aşama olduğunu bildiren Prof. Dr.
Hakeri, şöyle devam etti:
"Aydınlatılmamış olan hastanın rızası geçersizdir. Bu durumda hekimin
sorumlu tutulabilmesi için ayrıca bir kusurunun bulunması gerekmemektedir.
Hekimin aydınlatmada yanlış bilgi vermesinin nedeni kendi yanılgısı da olsa,
sorumluluğu vardır. Örneğin, hekim hastalığı yanlış teşhis ederek, yanlış
hastalık konusunda aydınlatmışsa, aydınlatma yapılmamıştır. Hekim sonuçta
hastasına hiç zarar vermemiş olsa dahi cezalandırılabilir. Bu durum, özel hukuk
bakımından da tazminat sorumluluğunu gerektirir."
Prof. Dr. Hakeri, polikliniklerde yazılı bir aydınlatmaya gerek
duyulmadığını, "Ancak doktor, hastasına aspirin dahi yazsa, hasta kayıt
defterine hastaya aydınlatma yaptığına dair not düşmelidir" dedi.