07.05.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
GÖRKEM EVCİ
Türkiye, Oral Çelik’in ismini ilk olarak 3 Mayıs 1981’de Vatikan’ın San Pietro Meydanı’nda Katolik Kilisesi’nin lideri Papa II. John Paul’e düzenlenen suikast girişimi ile duydu. Çelik’in suikastı düzenleyen Mehmet Ali Ağca’ya yardım ettiği düşünülüyordu. Bu suikast Mehmet Ali Ağca ve Oral Çelik’in yan yana düştüğü ilk suikast değildi. “Atilla” kod adıyla anılan Çelik, daha önce başka bir suikasta karışmış ama ismi gündeme gelmemişti.
Abdi İpekçi suikastı
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’ye 1 Şubat 1979’da düzenlenen suikastın kilit isimlerinden biriydi Çelik. Mehmet Ali Ağca’nın cezaevinden kaçmasına yardım etmiş, sonra Ankara’ya gitmesini sağlamıştı. Ağca ile aynı köydendi. Liseyi Malatya’da birlikte okumuşlardı. Çelik, Malatya’da 1979 yılında öldürülen lise öğretmeni Nevzat Yıldırım’ın katili olduğu iddiasıyla da aranıyordu. İpekçi suikastının tetikçisi Ağca, bu cinayeti planlayanlardan biri olduğu düşünülen Çelik’in ismini vermemişti. Cinayet sırasında da Çelik’in, Ağca’nın yanında olduğu düşünülüyordu. Çelik, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından Türkiye’den kaçmıştı.
Ağca’ya silah verdi
Ağca, Oral Çelik’ten Papa’ya suikat girişiminin ardından söz etmeye başladı. Çelik ve Ağca, İsviçre, Avusturya ve İtalya’da defalarca görüşmüşlerdi. Hatta Çelik, Viyana’da bir soygun gerçekleştirmiş, parayı da Ağca’ya vermişti. Ağca, İpekçi suikastı nedeniyle yattığı cezaevinden kaçırılmasını da Çelik’in organize ettiğini açıkladı. Papa’ya suikast girişiminde kullanılan silahın da Oral Çelik tarafından temin edildiğini söylüyordu. İtalyan Savcı da aynı görüşteydi ve Çelik’in tutuklanmasını istiyordu. Oral Çelik’in Bulgar İstihbarat Servisi’ne çalıştığı da iddia ediliyordu.
Yakalanmadan beraat etti
1985 yılında Papa’nın Hollanda ziyareti sırasında bir Türk, silah ve sahte belgelerle yakalanınca “Oral Çelik yakalandı mı?” sorusu da gündeme düştü. Ancak bu kişinin Oral Çelik değil Samet Aslan isimli biri olduğu anlaşıldı. Çelik yakalanmamıştı ama İtalyan Savcı, 1986’da Papa’ya suikast girişimi davasında Çelik’e müebbet hapis cezası verilmesini istedi. Savcıya göre Oral Çelik, silahı temin etmekle kalmamış, Mehmet Ali Ağca ile birlikte Papa’ya ateş etmişti. Ancak Çelik delil yetersizliğinden beraat etti. Yakalanamadan yargılandığı dava böylece kapandı.
Başka isimle hapiste
7 Mayıs 1988’de Oral Çelik’in Fransa’da yakalandığı duyuruldu. Ancak bu haber bir türlü resmî bir nitelik kazanmadı. Aslında Çelik, 1986’da Fransa’da uyuşturucu suçundan yakalanmıştı. Haber doğruydu ama olayın aslının anlaşılması için iki yıl daha geçmesi gerekecekti.
Türkiye, Çelik’in cezaevinde olduğunu kesin olarak ancak 1990 yılında öğrenebildi. Çünkü Çelik, cezaevinde kendi kimliğiyle değil, Bedri Ateş ismiyle kalıyordu. Olayı, 5 Ekim 1990’da Milliyet ortaya çıkardı. 1991’de Çelik’in Türkiye’ye iadesi gündeme geldi ama bir türlü gerçekleşemedi. Oral Çelik, 1993’te İtalya’ya iade edildi. İtalya’da Papa suiastı ile ilgili olarak da sorgulandı. Suikastın “Vatikan’dan üst düzey yöneticiler tarafından planlandığını” iddia etti. Daha sonra İsviçre’ye gönderildi. Türkiye’ye ise ancak 1996 yılında iade edildi.
Siyasiler tebrik telgrafı gönderdi
Çelik, tutuksuz yargılandığı 1997 yılında evlendiğinde düğününe katılanlar da dikkati çekmişti. Düğüne Abdullah Çatlı’nın eşi Meral Çatlı, dönemin MHP İstanbul İl Başkanı Mehmet Gül, yine o dönem Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan Atilla Kaya da katılmıştı. Düğüne telgraf gönderen isimler arasında o dönem Refah Partisi Genel Başkanı olan Necmettin Erbakan, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, MHP lideri Devlet Bahçeli ve Diyanet İşleri Başkanı M. Nuri Yılmaz da vardı.
‘Bu kaçıncı beraat?’
Çelik’in iadesinden sonra Abdi İpekçi suikastı davası büyük umutlarla yeniden açıldı. 1997’de Çelik tahliye edildiğinde ise umutlar biraz azalmıştı. Dava tutuksuz yargılamayla sürecekti. Oral Çelik, aynı yıl Susurluk Komisyonu’na verdiği ifadede 1980’den sonra Abdullah Çatlı ile birlikte devlet adına çalıştıklarını söyledi. Komisyonda ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın Çatlı ile görüştüğünü iddia etmesi de ortalığı karıştırdı.
Çelik, tutuksuz olarak yargılanmaya devam etti. MİT, mahkemeye gönderdiği yazıda Çelik’in İpekçi suikastında aktif rol oynadığını bildirdi. Ancak Çelik, Papa suikastında olduğu gibi bu davada da delil yetersizliğinden beraat etti. 28 Mayıs 1999’da görülen duruşmada cinayete iştirakten 20 yıl hapis cezası istemiyle yargılanan Çelik’e beraat verildi. İpekçi ailesinin avukatı Turgut Kazan, “Çete ilişkilerine dayalı cinayetlerde, soruşturmaları tıkayan odaklarla baş edemediklerini” söylüyordu. Milliyet’in o günkü başlığı tüm süreci özetliyordu: “Bu kaçıncı beraat?”
Yine delil yetersizliği
Oral Çelik, Malatya’da 1979’da öğretmen Nevzat Yıldırım’ın öldürülmesiyle ilgili davadan da 1998’de beraat etti. Mahkeme, bu davada da delil yetersizliği nedeniyle Çelik’in beraatine hükmetti.
Spora da el attı
Oral Çelik, Nisan 1998’de Malatyaspor’un başkanı olarak spora da el attı. Mayıs ayındaki kongreye kadar takımın yönetimini devraldı. Mayıs 1998’de kongrede başkan seçildi. Ancak Valilik, Çelik’in başkanlığa seçilmesini dernekler yasası ve kulüp tüzüğüne aykırı bularak dava açtı. Kongrenin iptaline karar verildi.
TÜRK EDEBİYATININ USTA KALEMİ HALDUN TANER’İN ÖLÜMÜNÜN 34. YILI
Son yazısı başlıksız kaldı
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Haldun Taner aramızdan ayrılalı tam 34 yıl oldu. 1974’te başlayarak ölümüne dek Milliyet’te yazan Taner, hayatını kaybettiğinde dört gün sonra yayımlanacak yazısı hazırdı. Son yazısı olduğunu bilmeden yazdığı bu yazıya başlık koyamadan hayata veda etti.
Haldun Taner, 16 Mart 1915’te İstanbul’da doğdu. Ailesi, Osmanlı’da önemli görevlerde bulunmuştu. Bababası Ahmet Selahattin Bey, önemli bir hukuk hocasıydı. Aynı zamanda Meclis-i Mebusan’ın vekillerindendi. Babasını küçük yaşta kaybetti. Galatasaray Lisesi’nin ardından Almanya’da Heidelberg Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ne gitti. Ancak buradaki eğtimini tüberküloz hastalığı nedeniyle bırakarak Türkiye’ye döndü. Yıl 1938. Aynı yıl Erenköy Sanatoryumu’nda tedavi görürken Ankara Radyosu için skeçler yazmaya başladı. İleride Türkiye’nin önemli tiyatro yazarlarından biri olacaktı.
İhraç edilen 147’lerden biri
1950’de İstanbul Üniversitesi Alman Filolojisi bölümünden mezun olan Taner, Sanat Tarihi Bölümü’nde asistan olarak göreve başladı. Bu yıllarda öyküleriyle ismini duyurmaya başlamıştı. Felsefe ve tiyatro eğitimi de aldı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından üniversiteden uzaklaştırılan 147 öğretim üyesi arasında Haldun Taner de vardı. Dostoyevski’nin Timsah adlı öyküsünü tiyatroya uyarlayarak akademisyenlerin ihracını hicvetti. Protestosunu, tiyatroyla ortaya koyan Haldun Taner’e göre mizah, en etkili silahlardan biriydi.
Keşanlı Ali Destanı
Devekuşu Kabare Tiyatrosu, Bizim Tiyatro ve TEF Kabare’yi kuran Taner’in en bilinen oyunlarının başında “Keşanlı Ali Destanı” gelir.
‘Yazmaya 4 ömür yetmez’
Haldun Taner, 1974’te başlayarak ölümüne dek Milliyet’te yazdı. “Yazarlık öyle bir meslek ki insana 60, 70 yıllık bir ömür değil, dört ömür yetmez” diyen Taner, 7 Mayıs 1986’da hayatını kaybettiğinde dört gün sonra yayımlanacak yazısı hazırdı. Son yazısı olduğunu bilmeden yazdığı bu yazıya başlık koyamadan aramızdan ayrıldı.
Adına öykü ödülü düzenlendi
Milliyet, Haldun Taner’in ölümünün ardından adına bir öykü yarışması düzenlendi. İlk kez 1987’de Taner’in doğum gününde verilen ödül, bugün de verilmeye devam ediliyor.