İnsanlar arası iletişimin önemli unsurlarından biri olan dinlemek, nezaketin de vazgeçilmez şartlarındandır. İki dost arasındaki ilişkide çok konuşanın değil, çok dinleyenin o dostluktan aldığı payın daha fazla olduğu fark edilir. Güzel konuşan kimseler aynı zamanda dinlemesini de bilen kişilerdir. Kur’an-ı Kerîm’de Bakara suresinin sonunda yer alan “işittik ve itaat ettik” ifadesi kulluğun ve itaatin öncesinde dinlemenin olduğunu gösteriyor.
Konuşmanın adabı olduğu gibi, dinlemenin de adabı vardır. Pek çok kişi dinlemek yerine, zihninde konuşma sırası kendisine geldiğinde ne söyleyeceğini provasını yapar. Dinlemek her şeyden önce karşıdaki insana ve anlattıklarına değer verildiğini gösterir.
Az ve öz konuşmalıdır
Bir insan diğer canlılara ve tabiata karşı ne kadar saygılıysa, o oranda dinleme edebine sahip demektir. Bir mecliste konuşmaya başlayan kişi başkalarının da konuşma hakkı bulunduğunu düşünmeli, az ve öz konuşmalıdır. İnsanların hiç kimseyi uzun süre dinleme zorunluluğu yoktur.
Sevgili Peygamberimiz’in en güzel sünnetlerinden biri, konuşan kişinin sözünü kesmemek, sonuna kadar dinlemesini bilmektir. Efendimiz bir kimse kendisine soru sorduğunda veya derdini anlattığında sözünü bitirinceye kadar can kulağıyla onu dinler, verdiği cevaplarla muhatabının sadece zihnini değil gönlünü de doyururdu. Resulullah’ın huzuruna gelen herkes ister şehirden, ister çölden gelsin, ihtiyacı olan bilgiyi alır, şahsiyetine değer verildiğini hissederek oradan ayrılırdı.
Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunan sahabiler de o söze başladığında sanki ilk kez dinliyorlar gibi, başına konan kuşu kaçırmak istemeyen bir insanın sessizliğiyle dikkat kesilirler, sadece kulaklarını değil akıllarını ve kalplerini de açarlardı.
Boş şey dinlemek israf
Allah Resûlü çocukları da dikkatle dinlerdi. Rafi’ b. Amr henüz küçük bir çocukken Ensar’dan bir zatın bahçesindeki hurma ağaçlarını taşlar. Bahçe sahibi onu Resulullah’ın huzuruna getirir. Adeta Efendimiz’den onu cezalandırmasını ister gibidir. Allah Resûlü çocuğa “Yavrucuğum! Hurma ağacını neden taşladın?” diye sorar. Çocuk “ Karnım açtı, yemek için taşladım” cevabını verir. Bunun üzerine Hz. Peygamber “Bir daha hurmaları taşlama, dibine dökülenlerden ye” buyurduktan sonra çocuğun başını okşar ve onun için şöyle dua eder: “Allahım! Onun karnını doyur” (Tirmizi, Büyu’,
54; İbn Mace, Ticaret, 67).
Faydasız, boş şeyleri dinlemek israftır. Gıybete, gizli konuşmalara, şeytânî sözlere kulaklarını açanlar Kur’ân-ı Kerîm’i, ezanı, hayırlı sözleri, dostlarını, muhtaçları, mazlumları, kimsesizleri dinlemeye fırsat bulamazlar.
Yeni Valide Sultan Camii
Yeni Valide Camii, İstanbul Üsküdar’da padişah II. Mustafa ve III. Ahmet’in annesi Emetullah Râbi’a Gülnûş Sultan tarafından yaptırılmış olan camidir. 1708-1710 yılları arasında Lâle Devri baş mimarı Kayserili Mehmet Ağa tarafından yapılmıştır. Caminin yazıları Hezarfen Mehmet Efendi’nin eseridir. Devrinin en güzel eserlerinden biri olan Yeni Valide Camii, Hakimiyet-i Milliye Caddesi, Balaban Caddesi ve İmam Nasır Sokağı ile çevrili geniş bir alanı kaplar. Cami avlusuna bu yollara açılan beş kapıdan girilir.
Aldatmak aldanmaktır
Müslümanın özelliklerinden biri hayatının her alanında yalandan ve insanları kandırıp aldatmaktan uzak durmasıdır. Peygamber Efendimiz bir gün Medine pazarına çıktığında bir buğday yığını görür. Buğdaylar oldukça güzel görünmektedir. Yaklaşır, fiyatını sorup öğrenir. O sırada elini buğdayın içine daldırır. Dışarıdan kupkuru görünen buğdayın içinin ıslak olduğunu fark eder. Ortada bir hile olduğu bellidir.
Allah Resûlü satıcıya: “Niçin buğdayın dışı kuru da içi ıslak?” diye sorar. Kendini savunmaya çalışan adam: Biraz önce yağmur yağmıştı da o zaman ıslanmış olmalı” diye cevap verir. Peygamber Efendimiz bu bahaneyi gerçekçi bulmaz ve “Madem öyle herkesin görmesi için ıslak buğdayları üst tarafa koyman gerekmez miydi?” buyurur. Satıcı bu soruya cevap veremez. Allah Resûlü ona şöyle hitap eder: “Bizi aldatan bizden değildir” (Müslim, İman, 164).
Müslüman kendi çocuğu da olsa yalan söylememeli ve onu aldatmamalıdır. Peygamber Efendimiz bir kadının çocuğuna “ Gel bak sana ne vereceğim” diye seslendiğini duyar ve ona sorar: “Çocuk yanına gelince ne vereceksin?” Kadın “hurma vereceğim” deyince Allah’ın Elçisi şunu söyler: “Eğer çocuğa bir şey vermeseydin bu söz defterine bir yalan olarak yazılacaktı” (Ebû Dâvûd, Edeb, 79).
Devlete ödenen vergi, zekat yerine geçmez
Vergi bir vatandaşlık görevidir; zekat ise dini bir yükümlülüktür. Ayrıca zekat ile vergi; mükellefiyet, temel gaye, oran, miktar ve harcanacağı yerler bakımından birbirinden farklıdır. Bu itibarla, devlete ödenen vergiler zekat yerine geçmez. Zekatın ayrıca verilmesi gerekir.
Yolculuğa çıkan kimse orucunu bozarsa ?
Ramazanda yolculuk mesafesi en az 90 km olan bir yere gitmek için yola çıkacak kimse, oruca niyet etmeyebilir. Fakat niyet ettikten sonra gündüz yolculuğa çıksa bu yolculuk esnasında meşru başka bir mazereti bulunmazsa orucunu bozmamalıdır. Başlanan bir ibadetin mazeret yoksa tamamlanması gerekir. Yolculuk bir mazeret olduğu için, eğer bozarsa kendisine keffaret gerekmez, sadece kaza gerekir.
Türkler-Almanlar iftar yaptı
Almanya’da ramazan, Almanlar için de gelenek olmaya başladı. Baden Württemberg Eyaletinin 50 bin nüfuslu Lahr kentinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)’e bağlı ’Lahr Ulu Camii’ yönetimin geleneksel
iftar programında Türklerle Almanlar birlikte iftar yaptı. Spor salonunda yapılan iftar programına 500’e yakın Türk ve Alman davetli katıldı. Davetliler arasında Alman milletvekilleri, Lahr Belediye Başkanı Wolfgang Müller, Karlsruhe Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Dr. Mehmet Tekin de yer aldı.
Belediye başkanı Dr. Müller Türkçe konuşmasında kentte yapılacak yeni caminin müjdesini verdi. Din Ataşesi Dr. Tekin ise ramazanın önemine değindi, tüm insanlığa barış, sevgi, saygı getirmesini istedi. Konuşmalardan sonra
ezan okundu ve oruçlar açıldı iftar yemeği yenildi.
Allah’ın güzel isimleri: el-Bâsıt
el-Bâsıt, açan, genişleten, bollaştıran, zaman zaman kulunu imtihan etmek, ya da bir sıkıntıdan kurtarmak, rahmet etmek için hazinelerinin kapılarını açan, kulunu darlıktan çıkarıp, huzura erdiren, kulunun yaptığına, bire bir değil, fazlasıyla, artırarak karşılık veren demektir. Allah el-Bâsıt’tır. Bir tohum ekene, bir ağaç verir. Bir iyilik yapana, ondan, yüz bine kadar sevap verir. Kulunun zamanını huzurla doldurarak genişletir; sağlık vererek kulunun ömrünü uzatır. Hz. Peygamber, el-Bâsıt isminin hem maddî hem de mânevî konulara yönelik mânalarını içerdiği bir duasında şöyle yalvarmıştır: “Allahım! Senin bol bol verdiğini kısacak, kıstığını bollaştıracak, saptırdığını hidayete erdirecek, doğru yola yönelttiğini saptıracak, engel olduğunu verecek, verdiğine engel olacak, rahmetinden uzaklaştırdığını ona yaklaştıracak, yaklaştırdığını uzaklaştıracak hiçbir kimse yoktur. Bereketlerinden, rahmetinden, lutfundan ve rızkından bize bol bol yayıp ihsan et, Allahım!” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 424).
BİR HADİS
Hiçbir iyiliği küçük görme; kardeşinle konuşurken güler yüzle konuş; çünkü o da bir iyiliktir
(Ebû Dâvûd, Libâs, 24).
Kur’an-ı Kerîm’den bir dua
Hz. Süleyman’ın duası
“... “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” (en-Neml 27/19)
Bir ayet
Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır (en-Nisâ, 4/135).