25.04.2019 - 01:30 | Son Güncellenme:
Mert İnan
Prof. Dr. Atnur, ‘Kayıtlara göre, tehcir edilen Ermeni nüfusu 700 bini geçmiyor. Tehcir için ilk düşünülen yer Musul’un güney kesimleri. Cemal Paşa, göçmenlerin ihtiyaçlarının karşılanamayacağını belirterek; Ermeniler’in Suriye, Lübnan, Beyrut, Resulayn, Hama, Humus, Halep, Şam ve Deyrizor gibi 4. Ordu bölgesine yerleştirilmesini sağlıyor. Bu girişim olmasa Ermeni kayıpları daha fazla olurdu. Ermeni muhacirleri tamamen çöllere sürüldü iddiası propaganda amaçlı. Göçmenler şehirler ve hemen etrafında yaşam sürdüler” dedi.
Katliamlar arşivlerde
Tehcirden önce Anadolu’daki Ermeni nüfusun 1 milyon 294 bin olduğunu dile getiren Prof. Dr. Atnur, “Savaş sırasında Anadolu’da kalanların nüfusu ise 300 bin civarında. Hem Ermeni hem de Batılı kayıtlara göre 300 bin ile 570 bin arasında Ermeni Kafkaslara kaçıyor, bir kısmı ise İran’a ve Mısır’a yerleşiyor.
Talat Paşa’nın evrakı ve Genelkurmay kayıtlarına göre 900 binin üzerinde kişi tehcire tabi tutulmuş gibi gözükse de bunların bir kısmının Rusya ve İran’a kaçtığı anlaşılıyor. Nitekim bu evraklara göre, Erzurum Ermenileri tamamen tehcire tabi tutulmuş gözüküyor. Van, Bitlis, Diyarbakır ve Trabzon için de aynı durum söz konusu. Yabancı kayıtlarda bu bilgiler yer alıyor” bilgisini paylaştı. Belgelerin, Ermeni kayıplarının 300 bini geçmeyeceğini gösterdiğini ifade eden Atnur, şunları söyledi:
‘Gerçeklerle örtüşmüyor’
“Elbette bu rakam çok yüksek ancak 1916 yılında Rus işgali ve Ermeni katliamlarından dolayı yalnızca Erzurum’dan kaçan Müslümanların kaybı 200 bin kişi. Savaştan sonra tehcire gönderilenlerin birçoğu Anadolu’ya tekrardan döndü. 1.5 milyon Ermeni’nin yaşamını kaybettiği savı bilimsel gerçeklerle örtüşmüyor. Ermeni Patrikhanesi’nin 1921 rakamlarına göre yalnızca Anadolu’daki Ermeni nüfusu 670 bin civarında. Diğer alanlarla birlikte sayı 1 milyonun üzerine çıkıyor. Ermeni çeteler tarafından katledilen Müslüman sayısı 500 binin üzerinde. Öldürülenlerin tamamı Türk, Kürt ve Çerkezler’den oluşuyor. Erzurum, Muş, Van, Bitlis, Ardahan, Erzincan, Nahçıvan ve Bakü’de katliama uğrayan Müslümanların isimleri, köyleri, kasabaları, bölgeleriyle birlikte Türkiye ve Azerbaycan belgelerine dayalı olarak devlet arşivlerinde yer alıyor.”
Amerikalı, Alman, Danimarkalı ve İsviçreli misyonerlerin Ermeni muhacirler için yürüttüğü ciddi yardım çalışmaları olduğunu sözlerine ekleyen Prof. Dr. Atnur; “Yardım paraları çoğunlukla Amerika’dan geliyor ve Papaz Hovhannes Eskiciyan ile Papaz Vahran Tahnizyan tarafından dağıtılıyor. Bu anlamda Amerika’nın Halep Konsolosu Jakson çok aktif bir rol oynuyor. Arşiv belgelerine göre 1916 yılı itibariyle Amerikalıların ilgilendiği Ermeni göçmen sayısı kendi rakamlarına göre 489 bin kişi. Bölgeye Osmanlı Bankası ve Alman bankalarından da para transferi var. Osmanlı hükümeti yetişkinler için günlük 1 kuruş, çocuklar için 20 para harçlık dağıtıyor. O yıllarda pamuk işçileri günlük 6 kuruş, Şirket-i Hayriye işçisi 5.5 kuruş ücret alıyor” diye konuştu.
‘Silahlı Ermeniler isyan başlatıyor’
Yurt içi ve yurt dışında araştırmalar yapan Fransız Tarihçi Maxime Gauin de Ankara merkezli Avrasya İncelemeleri Merkezi’nde misafir akademisyen olarak çalışıyor. Türkiye’nin tezlerini anlatabilmesi için Fransızca ve Almanca yazılmış, ana akım yayınevlerinde basılacak akademik yayınlara ihtiyaç duyduğunu kaydeden Fransız tarihçi Gauin, 1915 olaylarına ilişkin şu yorumu yapıyor:
“Ermenilerin kurduğu silahlı örgütler, Van, Zeytun, Urfa, Sivas gibi birçok kentte isyan hareketlerine girişiyor. Osmanlı ordusunun ikmal birlikleri ve Arap şehirlerini Anadolu’ya bağlayan tren yollarına saldırıyorlar. Rus, İngiliz ve Fransız belgeleri de isyan faaliyetlerinin kapsamını onaylıyor. Soykırım tezlerini öne süren isimlerden Taner Akçam, Minnesota Üniversitesi’nde Zoryan Enstitüsü sayesinde bir pozisyon buldu. Akçam, soykırımın kanıtının 29 Ağustos 1915 tarihinde İçişleri Bakanı Talat Paşa’nın Ankara Valiliği’ne gönderdiği bir telgraf olduğunu iddia ediyor. Fakat bu telgrafta esasen ölçülülük ve düzenlilik içerisinde olması istenilen sevk işleminin aşırılık besleyen ellere bırakılmaması ve korunmanın sağlanamadığı yerlerde sevkiyatın ertelenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Telgrafta, saldırılardan ilgili memurların derecelerine göre sorumlu tutulacağı ve yargılanacağı vurgulanıyor. Akçam, sevk ve iskanın öncelikle bir güvenlik önlemi olmadığını ortaya koyan en iyi kanıtın, 31 Mayıs 1915’te Talat Paşa’nın, Sait Halim Paşa’ya gönderdiği bir not olduğunu öne sürüyor. Ancak bu not aslında sevk ve iskanın tam da bir güvenlik önlemi olduğunu söylüyor.”
‘Dadrian çarpıtıyor’
Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Ferudun Ata ise soykırım tezini iddia eden grupların öne sürdükleri Divan-ı Harb-i Örfî Mahkemeleri kayıtlarını Taner Akçam ve Vahakn N. Dadrian gibi isimlerin çarpıttıklarını öne sürdü. Prof. Dr. Ata, “Dadrian, iddialarını ispatlamak için sürekli şahitleri referans gösteriyor ancak bu kişilerin ifadelerinin doğru olup olmadığını sorgulamıyor. Albay Recai ve Albay Şehabettin yargılamalarındaki belgeler, Dadrian tarafından alenen çarpıtıldı. Taner Akçam ise ‘tehcir’ kelimesini ‘soykırım’ kelimesi ile eşdeğer kabul ederek, tüm tehcir işlemlerini ‘soykırım’ niyetinin bir kılıfı olarak yorumluyor. Akçam; Divaniye mebusu Fuat Bey’in Meclis-i Mebusan’a sunduğu önerge kapsamı için ‘Ermeni tehciri meselesine dilekçenin 5. ve 10. maddelerinde değinilmiştir’ diyor. Oysa önerge içinde ‘Ermeni’ ibaresi geçmiyor” şeklinde konuştu.
‘Eserleri kusurlu’
Mehmet Oğuzhan Tulun (Uluslararası Suçlar Uluslararası Tarih, Din ve Siyaset Uzmanı)
“Soykırım suçu, 1948 BM Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırıl- masına Dair Sözleşme çerçevesinde açık bir şekilde tanımlanıyor. Yok etme niyetinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde ispatlanması gerekir. Soykırıma karar verebilecek tek merci yetkili bir mahkeme.
1915 Olayları hakkında hiçbir yetkili mahkeme kararı bulunmuyor. Batılı ülkelerdeki siyasetçiler karmaşık olaylar zinciri olan 1915 Olayları hakkında yeterli bilgiye sahip değil. Soykırım çarpıtmasını yapan isimlerden Taner Akçam’ın eserleri kusurlu. Ancak lobicilik faaliyetlerinin de etkisiyle özellikle Batı’daki prestijli bazı yayın evleri bu tür kusurlu eserleri basmaya devam ediyor.”
YARIN
TEHCİR GÜVENLİK TEDBİRİDİR