16.06.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
HABER ARAŞTIRMA
Prof. Dr. Özcan Köknel, Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli psikiyatri uzmanlarından. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nın “yaşayan arşivi” kabul edilen Köknel, aynı zamanda uzun yıllar Milliyet’in “Düşünenlerin Düşüncesi” köşesinde yazılar kaleme aldı. Meslek yaşamını noktalayan Köknel’in 90 yıllık kişisel yolculuğunun bilinmeyenleri ile toplumsal ve kişisel ruh sağlığına yönelik güncel tespitleri Milliyet muhabiri Mert İnan tarafından kaleme alındı. Hayykitap’tan çıkan “Bilgenin Aynası” başlıklı kitapta gündemden düşmeyen kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı ve kutuplaşma ile bireysel sorunlara ilişkin tespit ve öneriler yer alıyor.
“Türkiye, son yıllarda ruhsal kaos yaşıyor. Değerler, kurallar, ilkeler birbirine karışmış durumda. Bu anlamsızlık beraberinde çelişki ve çatışmaya neden oluyor” diyen Köknel, çözüme yönelik fikirler sunuyor. Kitapta Köknel’in bilinmeyenleri de yer alıyor. Köknel, isim babasının ünlü şair Can Yücel’in babası Hasan Ali Yücel olduğunu, ilkokula üçüncü sınıftan başladığını aktarırken, “Birçok kez Masonluk teklif ettiler, kabul etmedim” itirafında bulunuyor. 70’lerin sonunda tanınmış bazı mafya babalarının kapısını çaldığını aktaran Köknel’in kitapta yer alan ilginç bazı anıları şöyle:
‘Silahı masaya koydu’
“70’lerin sonlarında muayenehaneye iki kez mafya babası gelmişti. Mafya babasının yanında ayakta bekleyen silahlı koruması olurdu. Seans sırasında belindeki iki silahı çıkarıp masaya koymuştu. Birçok kabadayının stres ve öfke kontrolünden yakındığına şahit oluyordum.”
“Hocam İhsan Şükrü telefonda heyecanlı bir ses tonuyla, ‘Hemen enjektör alıp Park Otel’e gel. Bu mesele her şeyden önemli’ demişti. Ne olduğunu anlayamadım. Evde nişan töreni yapılacaktı. İhsan Şükrü’nün ses tonundan çok ciddi bir şey olduğunu anladım. Ailelerden izin isteyerek birkaç saatliğine evden ayrılmam gerektiğini söyledim. Herkes şaşkındı. Ailem, Ülkü duruma tepki gösteriyordu. Park Otel’e gittiğimde hadisenin iç yüzünü anlamış oldum. İhsan Şükrü, Demokrat Partili çok önemli bir ismin oğlunu sakinleştirmeye çalışıyordu. Yaptığımız istişareler sonucu hastanın İsviçre’ye gitmesi gerektiğine karar verdik.”
‘Nişanı iptal olmuştu’
“İhsan Şükrü, İsviçre’ye benim gitmemi istiyor, bir yandan, ‘Bu durumdan kimseye bahsetmeyeceksin’ diye tembihte bulunuyordu. Önemli kişinin oğlunu sakinleştirdikten sonra eve dönmem gerektiğini söyleyip otelden ayrıldım. Nişan töreni iptal olmuş, insanların morali bozulmuştu. Çok önemli bir hastanın tedavisi için gitmek zorunda kaldığımı belirterek konuyu kapadım. Birkaç gün geçtikten sonra İhsan Şükrü’nün yanına gittim. Devlet büyüğünün sinir krizi geçiren oğlu ile İsviçre’ye gidemeyeceğimi, ertelenen nişanın yapılacağını, sınavlarımın olduğunu söyledim. İhsan Şükrü, bu cevabı beklemiyordu. ‘Madem gitmeyeceksin, Fransızca bilen birini bul’ deyince, bir psikiyatrist arkadaşımı önerdim.
Birkaç gün sonra İhsan Şükrü yine yanına çağırdı. Bu kez sinirliydi. ‘Özcan beni mahvettin. Önerdiğin kişinin yurt dışına çıkış yasağı varmış. Bizi yakacak mısın? Devlet büyüğünün kulağına giderse hiç iyi olmaz, yanarız’ deyince, çözüm bulacağımı belirterek yanından ayrıldım. Bu kez Fransızca bilen arkadaşım Sarı Özcan’ı önerdim. Arkadaşım, memnuniyetle refakatçi olarak İsviçre’ye gideceğini söyleyince derin bir nefes almıştım. Sınavlarım bitince ertelemek zorunda kaldığımız nişanı da gerçekleştirdik. Hemen akabinde, 1958’de Ülkü ile dünyaevine girdik.”
Gazi Yaşargil’i sinirlendiren olay
“Hocam İhsan Şükrü’nün girişimleri sayesinde İsviçre’de o dönem için dünyanın en iyi elektroansefalografi (EEG) uzmanlarından eğitim almaya başlamıştım. Kantonspital Üniversite Kliniği’nde görev yapan isimlerden biri de Gazi Yaşargil’di. O yıllarda yüksek döviz ile yurtdışına çıkmak yasaktı. Birçok zengin Türk vatandaşı, ‘Avrupa’da ameliyat olacağım’ yalanıyla yüklü paralar ile ülkeden çıkış yapıyordu. Bu kişilerin Türkiye’ye raporla dönmesi gerektiğinden, İsviçre’ye yolu düşenler Gazi Hoca’nın kapısını aşındırıp rapor istiyormuş. Hoca, en sonunda rapor istemek için kapısını çalanlardan bıktığını, gelenleri azarlamaya başladığını söylemişti. Kliniğe asistan olarak geldiğimi duyunca aramızda iyi bir iletişim kuruldu. O dönem, Türkiye’nin Büyükelçisi Fahrettin Kerim Gökay’dı. Gökay, haftada bir gün hastaneye gelip Türk hastaları ziyaret ederdi.”