26.12.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:
İlk sahne 1980 yılında, daha üçüncü sınıftayım ama deli gibi çizgi roman okumaya başlamıştım. Pazar günleri okul arkadaşlarımla buluşur hem konuşur hem takas yapardık. Büyük merak ve heyecanla yeni maceraları okumak için eve dönerdim. Sonra odama kapanıp okumaya dalar, yemek yemeyi bile unuturdum. Daha 10 yaşında başladığım bu macera şimdi Ken Parker ile birlikte çeşitli Güney Kore ve Japon mangalarıyla eskisi gibi devam ediyor. Moebius gibi beni başka dünyalara götüren çizerlere hayranım. Kitaplığımdaki her çizgi romanda büyük bir emek olduğunu biliyorum.
İkinci sahne basın tarihinde “ansiklopedi savaşları” diye anılan dönemde geçiyor. Üniversite öğrencisiydim ve Büyük Larousse için biriktirdiğim kuponlarla (1993’ün ilk aylarından itibaren) Cağaloğlu’nda Milliyet gazetesinin binası önünde yeni ciltler için kuyruktayım.
Neredeyse Cezeri Kasım Paşa Camii önüne kadar uzanan o kuyrukta yine merakla beklerdim. Her ansiklopedi cildi bir coşku kaynağıydı. Eve gider maddelere bakar, bir ay boyunca sırasıyla merak ettiklerimi okurdum. Devasa bir dergi gibiydi Büyük Larousse ve diğer gazetelerinin verdiği ansiklopedilerden daha iyiydi. Şimdi bile, her şey internette olmadığı için faydalandığım çok değerli bir kaynaktır.
Gazeteyi de okuyordum. En sevdiğim sayfa kültür sanat sayfasıydı, en sevdiğim yazarlar da Hasan Pulur, Duygu Asena ve Zeynep Oral’dı. Takım tutmazdım ama İslam Çupi’nin yazılarını okumayı severdim. Bir yıl sonra inanılmaz bir şey oldu önünde sıraya girdiğim gazetenin arşivinde işe başladım. Böylece İslam Abi ile oturup sohbet etme şansına da eriştim. Bugün de her gün aynı merakla gazete okumaya devam ediyorum. Artık daha iyi biliyorum, her iyi gazetede büyük bir emek var.
Üçüncü sahne Ağustos 2012’de, Cihangir’de bir kafenin üst katındayız. Memleketteki ilk kalem toplantısını şimdi ülkemizin en eski telif ajansını yöneten arkadaşımla gerçekleştiriyorum. Sadece iki kişiyiz, arkadaşıma dolmakalemleri anlatıyorum. Elimde sarı renkli bir Lamy Safari bir de siyah Pilot 78G var. Arkadaşımın gözü ise Safari’de. Daha sonra meraklı olduğunu bildiğim başka arkadaşları da davet edince sadece birkaç haftada sayımız önce altıya çıkıyor, sonra kafenin üst katını kapatacak kadar çoğalıyoruz. Bazı arkadaşlarım sadece meraktan gelirdi, hiç dolmakalem kullanmayanlar vardı, hatta yazı yazmayı hiç sevmeyenler de vardı. O dönem sevdiklerime birer Safari armağan ederdim. Yıllar sonra o yazı yazmayı sevmeyen arkadaşlarımın, kendi kişiliklerine ve zevklerine uygun yeni kalemler taşıdıklarını daha da önemlisi yazı yazmayı sevdiklerini gördüm.
Ellerinde kalemlerin izi vardı, ateşi almışlar ve büyütmüşlerdi.
Safari modeli çok ilginç bir kalemdir, güzel bir başlangıç için sıçrama tahtası gibidir. Her Safari kendine özgü tasarımıyla uzaktan tanınır, renkleri çarpıcıdır. Çizgi romanları andıran keskin çizgileri vardır. Modüler yapısıyla parçalara ayrılabilir, ucu kolayca çıkar, kolayca temizlenir.
İlk Lamy Safari, 1980’de Frankfurt Fuarı'nda tanıtıldı. Ancak tasarım aşaması 1975’te başlamıştı. Tüketici psikolojisi uzmanı Prof. Dr. Bernt Spiegel, Lamy firmasına danışmanlık yapıyordu. Şimdi 95 yaşında olan Spiegel, firmaya gençlere yönelik bir kalem yapılmasını önerdi. Çocuklar kullandıkları kalemi severlerse ömür boyu aynı markaya sadık kalacaklardı. Bunun üzerine bağımsız tasarımcı Wolfgang Fabian ile görüşüldü. Fabian da istendiği gibi 10-15 yaşlarındaki çocuklar için ele rahat oturan ve yazarken parmakların kaymayacağı bir kalem tasarladı. (Wolfgang Fabian daha sonra Lamy için Safari’den ilham alan ama daha kaliteli malzeme kullanılan muhteşem AL-star ile birlikte logo, swift ve tipo modellerinin tasarımlarını da yaptı.)
Çelik uçlu Safari’ler uygun fiyatlıydı, ergonomikti, sağlamdı ve uç değişimini çocuklar bile yapabiliyordu. Ancak başlangıçta kimsenin ilgisini çekmedi. Oysa Lamy sabırlı bir firmaydı, eleştirilere ve satış grafiğinin düşük olmasına hiç aldırmadı, üretime devam etti. Safari iki yıl sonra gençler arasında popüler oldu. Ardından vizyon sahibi büyükler de ilgi gösterdi.
Macera tutkusuna gönderme yapan zeytin yeşili Savanna Green erkekler için, kiremit rengi Terracotta da kızlar için üretilmişti. Her yıl yeni bir renkle çıkan Safari tasarımı her zaman taze kaldı. Bu yıl ise ilk çıkan renklere sahip modeller yeniden üretildi ve bazı meraklılar 40 yıl sonra lise yıllarını hatırladı. Ben de 2013’te çıkan sarı renkli Safari’yi saklıyorum, üzerinde emek var.
NOMOS: TEMİZ, SAKİN VE GÜÇLÜ
Saatlerinde mekanizma dahil bütün parçaları kendi üreten Nomos yeni klasiklere hayat veriyor Gücünü, Bauhaus okulunun mirası işlevsel yaklaşımdan alan, sanat ile zanaatı ustalıkla bir araya getiren Nomos, saatçilikte çok genç sayılacak yaşına rağmen (1990) kısa zamanda yüzyıllık firmaların yapamadığını yaptı ve dünya çapında tanındı. Bununla yetinmeyip her saate gösterilen büyük özen sayesinde kolay kolay bir şeyi beğenmeyen Phillipe Dufour gibi büyük ustaların da hayranlığını kazandı. Nomos bu yıl Saksonya saatçiliğinin 175. yılını kutlamak için her biri 175 adetle limitli siyah, lacivert ve zeytin yeşili üç yeni Club otomatik saat duyurdu. Benim gönlüm ise renkleriyle hayat enerjisi veren Club Campus modellerinde.
Haftanın mürekkebi:
Graf von Faber-Castell Stone Grey Gri renkli mürekkep sevenler için bulunmaz bir nimet. Graf von Faber-Castell üst düzey yazı ürünleri için özelleşmiş bir marka. Taş grisi renk, kurşunkalemin kâğıt üzerindeki o eşsiz grafit rengini andırıyor. Cam şişe de çok kaliteli, ağır ve şık.