15.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
GÖRKEM EVCİ
12 Mart 1971’de Süleyman Demirel liderliğinde Adalet Partisi (AP) hükümetinin muhtıra ile istifa ettirilmesinin ardından askerlerin isteği doğrultusunda kurulan ve Meclis dışından bakanların çoğunlukta olduğu “partiler üstü” hükümetlerin ömürleri kısa sürdü. Hükümet, üç yılda dört kez değişti.
12 Mart sonrası değişimler yalnızca kısa ömürlü hükümetlerde yaşanmıyordu. Asıl büyük değişim 1972 yılında CHP’de yaşandı. Atatürk’ün ölümünden sonra CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturan ve bir dönem “değişmez genel başkan” sıfatını da taşıyan İsmet İnönü, 34 yıl sonra koltuğunu siyasete bizzat soktuğu Bülent Ecevit’e bırakmak zorunda kaldı. Savaşlardan, zor yıllardan başarıyla çıkmış, siyaset sahnesinin en eski ve en güçlü figürlerinden biri olan İnönü, “Ya ben, ya Bülent” demiş, CHP’lilerin yeni tercihi “Bülent” olmuştu.
İlk seçimde zafer
Ecevit liderliğindeki CHP, 4 Ekim 1973’te girdiği ilk seçimden, 12 yıl aradan sonra, zaferle çıktı. Bu seçimde CHP yüzde 33, AP yüzde 30, Necmettin Erbakan liderliğindeki Milli Selamet Partisi (MSP) ise yüzde 11.8 oy aldı. Hiçbir partinin tek başına iktidar olmasına imkan tanımayan bu sonuç, Türk siyasi tarihinin en ilginç koalisyonlarından birini ortaya çıkardı. 1974 Ocak ayında CHP-MSP koalisyonu dönemi başladı. 18 Eylül’e kadar süren bu koalisyon hükümeti, Kıbrıs Barış Harekatı’nı yürüterek tarihteki yerini aldı.
Irmak’a görev verildi
CHP-MSP koalisyonu anlaşmazlıklar nedeniyle bozulunca Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, hükümeti kurma görevini Meclis dışından birine, Kontenjan Senatörü Prof. Dr. Sadi Irmak’a verdi. Ancak Irmak’ın başbakanlığında kurulan hükümet güvenoyu alamadı. Irmak, 31 Mart 1975’te yeni hükümet kurulana kadar görevde kaldı. Demirel başbakanlığındaki yeni koalisyon hükümeti, 31 Mart 1975’te kuruldu. Ama bu hükümetin güvenoyu alması da kolay olmayacaktı. “Milliyetçi Cephe” ismiyle anılan bu hükümet; AP, MSP, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi’nden (CGP) oluşuyordu. Ancak hem MSP’de hem CGP’de istifalar yaşanıyor, dört partinin oyunun güvenoyu için yeterli olup olmayacağı konusunda ince hesaplar yapılıyordu.
Silah bile çekildi
Meclis, güvenoylaması için 12 Nisan 1975’te oldukça gergin bir atmosferde toplandı. Bazı milletvekilleri oylamaya katılmadı. Bu durum, vekillerin kaçırıldığı iddialarına bile yol açtı. Oylamanın yapılacağı gün istifalar da sürüyordu. Bu ortamda gerçekleşen oylamada 222 “evet”e karşı 218 “hayır” çıktı. Hükümet, kıl payı bir oy farkı ile kurulmuştu. Ancak oylama sonrasında da gerginlik devam etti. Meclis’te yaşanan kavgada silah bile çekildi.
Tarihe geçen konuşma
Hükümetin kurulmasının ardından tartışmalar sürdü. Bazı milletvekillerinin para ile satın alındığı, bazılarının borçlarının kapatıldığı iddialarının ardı arkası kesilmiyordu. Konuyla ilgili soru önergesi bile verildi.
CHP lideri Ecevit, 15 Nisan’da grup toplantısında bu iddiaları da hatırlatan sert bir konuşma yaptı. Ecevit, Türk siyasi tarihine geçen sözlerinden birini de işte bu konuşmada söyledi. Ecevit “Türk siyasetinde eşi belki de hiç görülmemiş baskılar parlamento içinde ve dışında olmuştur. Bu baskılar arasında, hepimizin bildiği gibi ortaya milyonlar dökülmüştür” diyordu. Bir parlamentonun bazı üyelerine hesapsız çıkarlar vadedilmesinin, o parlamentonun saygınlığına gölge düşürmeyeceğini söyleyen Ecevit “O çıkar vadedenlerin ayıbıdır bu. Bazılarına neler vadedildiğini ayrıntılarıyla biliyoruz” dedi.
Tarihe geçen sözler
Ecevit, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Bu hükümetin gereğinde güvensizlik oyu alması ve yerine daha güçlü bir hükümet kurulabilmesi, sadece sekiz milletvekilinin yeni bir karara varmasına bağlıdır. Bu hükümetin memlekete, topluma, Cumhuriyetin temel ilkelerine, iç veya dış güvenliğimize zarar vermeye başladığı görüldüğünde bu hükümeti güvensizlik oyu vererek düşürebilmek için bugünkü sayıya ek olarak sadece sekiz üyenin oyuna, sekiz iyi insana gerek vardır.” “Adaletli, sorumlu 8 insana ihtiyaç olduğunu” söyleyen Ecevit’in ağzından nihayet Türk siyasi tarihinde sık sık atıf yapılacak olan o sözler çıktı: “Kumar borcu filan olmayan, büyük çıkarcıların istismar edebilecekleri büyük zaafları olmayan sekiz insan...”
Aradığı desteği 1978’de buldu
Ecevit, hükümeti düşürmek için 8 kişi bulamadı. Ancak 1978 yılında “2. Milliyetçi Cephe Hükümeti” olarak bilinen, Demirel başbakanlığındaki hükümeti düşürebilmek için 11 milletvekili bulacaktı. AP’den istifa eden 11 milletvekilinin desteğiyle 1978’de hükümet düşürülecek, Ecevit yeni hükümeti kuracaktı.
Milli Kütüphane için ilk adım
Bir arşiv, müze ve araştırma merkezi niteliği taşıyan Milli Kütüphane’nin kuruluş çalışmaları, 15 Nisan 1946’da başladı.
Cumhuriyet döneminde bir “devlet kütüphanesi” fikri ile millî kütüphane kurulması çalışmaları 1925’te başladı. Bina projeleri hazırlanan bu çalışma bir sonuca varmadı. Asıl çalışmalar bu tarihten 21 yıl sonra başladı. Milli Kütüphane’nin kurulması için Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar Müdürlüğü’nde küçük bir büro tahsis edildi. Adnan Ötüken, Milli Kütüphane Hazırlık Bürosu Şefi olarak tayin edildi. Kütüphane 1950’de resmen kurulduktan sonra Ötüken, Milli Kütüphane’nin ilk müdürü olacaktı.
Yurdakul’a ait iki kitap
Kütüphane’nin koleksiyonunda yer alacak ilk kitaplar, Ötüken’in büroda camlı bir dolaba yerleştirdiği Mehmet Emin Yurdakul’a ait iki kitaptı. Hazırlık çalışmaları sırasında kısa bir sürede 8 bin eserden oluşan bir koleksiyon oluşturuldu. Zamanla büyüyen koleksiyon, bulunulan binalara sığmadığı için büro birkaç kez taşındı. Milli Kütüphane, 16 Ağustos 1948’de Ankara Kumrular Sokak’ta bulunan ve bugün Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi’ne ev sahipliği yapan binada hizmete açıldı. 29 Mart 1950’de ise Kuruluş Kanunu ile yasal kimlik kazandı.
1965-73 yılları arasında ilk binanın gelecekte ihtiyacı karşılamayacağı düşünülerek yeni bir bina için çalışmalara başlandı. Milli Kütüphane, 1982 yılında tamamlanan Ankara Bahçelievler’deki binasında bir yıl sonra hizmet vermeye başladı.
Milli Kütüphane’de şu an 1 milyonun üzerinde kayıtlı materyal bulunuyor. Bunların 80 binini Arap harfli eski matbu eserler oluşturuyor. Koleksiyonda 27 binden fazla da el yazması eser yer alıyor.
Atatürk Belgeliği
Milli Kütüphane, 1983 yılından bu yana Atatürk Belgeliği ile de hizmet veriyor. 3 binden fazla materyalin yer aldığı bu belgelikte Atatürk, Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemi ile ilgili yayımlanmış zengin bir koleksiyon yer alıyor.
İlk müdür Ötüken
Milli Kütüphane’nin kuruluş çalışmalarından itibaren görev alan ilk müdürü Adnan Cahit Ötüken, 1935 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji ve Fransızca bölümlerinden mezun oldu. Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında kütüphanecilik eğitimi görmek üzere Avrupa’ya gönderilen üç kişi arasındaydı. Berlin’de eğitim alan Ötüken, döndükten sonra 1939’da Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Asistanlığı’na tayin oldu. 1 Ekim 1941’de Millî Eğitim Bakanlığı’nda Yayımlar Müdürü olarak atandı. Burada yaklaşık altı yıl çalıştı. Bu sürede İnönü Ansiklopedisi’ni (bugünkü Türk Ansiklopedisi) yayımladı. Bu eserinde kütüphanecilikle ilgili bazı kavramları kendisi yazdı, bazılarını da Almancadan tercüme etti. İslam Ansiklopedisi ve Dünya Edebiyatı’ndan Tercümeler Serisi’ni de yayımladı.
İlk seferinde battı
Filmlere de konu olan efsanevi lüks yolcu gemisi Titanik, 15 Nisan 1912’de ilk seferinde buzdağına çarparak battı.
Devasa yolcu gemisi Titanik’in yapımı üç yıl sürmüştü. O dönemin en lüks gemisi olan Titanik 269 metre uzunluğunda, 28 metre genişliğindeydi. Toplamda 3 bin 547 yolcu ve mürettebat taşıyabiliyordu. Her koşula dayanıklı olarak tasarlandığı düşünülen gemi için “Tanrı bile batıramaz” deniyordu. Kendi zamanının en yüksek teknolojisi ile inşa edilmiş, olası bir kazada gemide yarık açılır ve gemi su almaya başlarsa suyun, su geçirmez bölgeler sayesinde belli bölgelerde tutulacağı ve geminin batmasının önleneceği düşünülmüştü. Ancak hiç de düşünüldüğü gibi olmadı...
New York’a gidecekti
Titanik, ilk seferinde 10 Nisan 1912’de İngiltere Southampton’dan, Amerika’nın New York şehrine hareket etti. 14-15 Nisan gecesi gemi, Atlas Okyanusu’nda New Foundland’ın Grand Banks güneyi açıklarında seyrediyordu. Gemide 2 bin 224 kişi bulunuyordu. Gece, geminin ön tarafında bir buzdağı fark edildi. Yapılan manevralara rağmen, gemi buzdağına çarpmaktan kurtulamadı. Önce “su geçirmez bölmeler” nedeniyle gemide ciddi bir sorun olmadığı düşünüldü. Ancak zaman geçtikçe geminin ön tarafında biriken suyun eşit bir şekilde gemiye dağılmadığı anlaşıldı. Bu nedenle kurtarma çalışmaları için geç kalındı. Geç yapılan yardım çağrılarına da kısa sürede karşılık alınamadı. Yolcu ve mürettebatın tamamını tahliye etmek mümkün olmadı. Titanik henüz yardımlar ulaşmadan, çarpışmadan iki saat 10 dakika sonra battı.
710 kişi kurtuldu
Gemideki 2 bin 224 kişiden yalnızca 710 kişi kurtuldu. Ölümlerin çoğu, eksi iki derecedeki okyanus suyunda donarak gerçekleşti.
Bilet aldığı halde geç kaldığı için gemiye binemeyen tek kişi Doktor Besim Ömer’di. Osmanlı’daki ilk kadın doğum uzmanı olan Besim Ömer, kazadan şans eseri kurtulmuş oldu.