12 Eylül 1980 darbesiyle Türkiye tarihinde kara bir leke bırakan Kenan Evren’i 6 Mart 1978’de Genelkurmay Başkanlığı’na taşıyan süreç beklenmedik gelişmelerle doluydu. Kara Kuvvetleri Komutanı Namık Kemal Ersun’un 1977 yılında darbe yapacağı gerekçesiyle emekli edilmesinin ardından Evren’e önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı, ardından da Genelkurmay Başkanlığı yolu açıldı. Askerî bir darbeyi engellemek amacıyla önü açılan Evren’in liderliğinde bu tarihten üç yıl sonra 12 Eylül darbesi gerçekleştirilecekti.
Kenan Evren’in Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişkisi lisede gecikmeli olarak başladı.
Evren, ortaokuldan sonra askeri liseye gitmek istiyordu ancak ailesi istemediği için Balıkesir Lisesi’ne kayıt yaptırdı. İlk yıl sınıfta kalınca ailesi Evren’in eğitimi için İstanbul’a taşındı.
Süreci başlatan adım
Kenan Evren, eğitimine Kadıköy Lisesi’nde devam etti. Bu lisedeki ilk yılının ardından askerî lise sınavlarına girdi, Topkapı’da bulunan Maltepe Askerî Lisesi’ni kazandı. Askerî liseye adım attığında, bu yolun sonunda, bir döneme damgasını vuran kişilerden biri olacağını bilmiyordu. Ancak kendisini hiç beklemediği şekilde önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na, oradan Genelkurmay Başkanlığı’na, 12 Eylül darbesinin liderliğine, askerî devlet başkanlığına ve nihayet Cumhurbaşkanlığına taşıyan fakat tüm bunların sonunda da ölene kadar yargılanacağı bir süreci başlatan ilk adımı böylece atmış oldu.
Evren’in hayatındaki dönüm noktalarından biri de Kore Savaşı idi. Eşinin yönlendirmesiyle Kore’ye gitmek için başvuruda bulunan Evren, yıllar sonra kendisine Genelkurmay Başkanlığı yolunu açacak olan Kara Kuvvetleri Komutanlığı ataması sırasında “Kore kıdemi” nedeniyle öne geçecek, Türkiye siyasi tarihinde tartışmaları bugün bile süren çok önemli değişimlere yol açacaktı.
Evren, 1958-1959’da 9. Kore Türk Tugayı’nda görev yaptı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sırasında Ordu Donatım Okulu Kurmay Başkanı olarak görev yapıyordu. Askerî hayatındaki bu ilk darbeyi desteklese de aktif olarak içinde yer almadı. Bunda darbenin emir-komuta zinciri dışında yapılması etkili oldu.
Kritik günler1961 yılında verdiği bir karar kendisini cumhurbaşkanlığına kadar götürecek olan yoldan çıkmasını engelledi: 1961’de Muş’taki 227. Piyade Alay Komutanlığı’na gönderildiğinde istifa etmeyi düşünen Evren, arkadaşlarının da tavsiyeleriyle bu kararından vazgeçti.
Evren, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın gerçekleştirildiği 1974 yılında orgeneral rütbesini aldı. Harekattan sonra 1975 yılında Ege Ordusu Komutanlığı kuruldu. Kenan Evren de 1976 yılında Ege Ordusu Komutanlığı’na getirildi. Hayali bu görevden sonra emekliye ayrılmaktı ama işler planladığı gibi gitmedi. Şartlar ona bambaşka bir yol çizmişti.
5 Haziran 1977’de Türkiye seçime gidecekti. Seçimden önce çok kritik günler yaşandı. 1 Mayıs 1977’de Taksim’deki 1 Mayıs kutlamaları kana bulandı. Bu olayın, seçimlerden önce bir darbe girişimine zemin hazırlamak için gerçekleştirildiği iddia edildi. 12 Mart 1971’de muhtıra ile devrilen Başbakan Süleyman Demirel, bu kez beklenmedik bir adım attı. TSK’da ağustos terfilerine üç ay kala, 1 Haziran 1977’de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Namık Kemal Ersun, Demirel tarafından emekliye sevk edildi. Ersun’la birlikte 200 asker daha emekliye ayrıldı. TSK’da kıdem geleneği ve dengeler bozuldu. Böylece emekliliğini bekleyen Evren’e Kara Kuvvetleri Komutanlığı yolu açıldı.
Demirel yine bir darbeyle devrildi
Emekliliğini beklerken Kara Kuvvetleri Komutanlığı yolu açılan, oradan da Genelkurmay Başkanlığı’na atanan Evren, 12 Eylül 1980’de Türkiye tarihine kara bir leke olarak geçen askerî darbeye liderlik yaptı. 1977’de Orgeneral Ersun’u emekliye sevk ederek darbeyi savuşturduğunu düşünen Demirel, bu tarihten üç yıl sonra Ersun’un emekliliği ile önünün açılmasını sağladığı Evren tarafından devrildi. Evren, darbeden sonra Millî Güvenlik Konseyi ve devlet başkanlığı görevlerini de üzerine aldı. 7 Kasım 1982’de yapılan referandumla da Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı oldu. 9 Kasım 1989’da Turgut Özal’a devredene kadar bu görevi sürdürdü.
Evren ‘Kore kıdemi’ ile öne geçti
30 Ağustos 1977’de TSK’da gerçekleşen terfileri, Milliyet gazetesinden takip edelim. 31 Ağustos 1977 tarihli gazetede 1., 2. ve 3. Ordu Komutanları’nın emekliye ayrılmalarından sonra Kava Kuvvetleri’nde en kıdemli iki orgeneral olan Kenan Evren ve Nurettin Ersin’in Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirilmesinin üzerinde durulduğu belirtiliyor.
Haber şöyle devam ediyor:
“İki orgeneralden Kore kıdemi bulunan Evren’in kıdemi ağır basmış ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sancar, Evren’in KKK’ya getirilmesi yolundaki teklifi dün sabah Milli Savunma Bakanı Bilgiç’e göndermiştir. Genelkurmay ve Amiraller Tayin Şubesi Başkanı, Bilgiç’i Başbakan Demirel’in evinde bulmuş ve kararnameyi Demirel’in evine götürmüştür. Evren’in KKK’ya getirilmesini öngören kararname, Demirel’in evinde Milli Savunma Bakanı Bilgiç ve Başbakan tarafından imzalanmış, daha sonra kuryeyle İstanbul’da bulunan Korutürk’e sunulmuştur. Dün akşama doğru da Cumhurbaşkanı kararnameyi onaylamıştır. Böylece uzun süredir boş bulunan KKK’ya Ege Ordusu Komutanı olan Orgeneral Kenan Evren atanmıştır.”
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ın görev süresi 1977’de doluyordu. Görev süresi bir yıl uzatılan Sancar, 1978’de emekliye ayrılınca yerine 6 Mart 1978’de Kenan Evren getirildi.
Basın ve muhalefetin tepkisini çeken yasa
Milliyet’in 7 Mart 1986 tarihli baskısında birinci sayfadaki başlıklardan biri şöyleydi: “Basını Susturma Yasası kabul edildi.” Eleştirilen düzenleme “Küçükleri Zararlı Yayınlardan Koruma Yasası”nda değişiklik öngören yasa önerisiydi.
İktidardaki Anavatan Partisi’nin (
ANAP) hazırladığı yasa değişikliği “başbakana istediği zaman basını susturma imkanı” verdiği gerekçesiyle tepki görüyordu. Yasayla çoğu Başbakanlığa bağlı memurlardan oluşan 11 kişilik bir kurul, “çocuklar için zararlı” görülen yayınları “muzır yayın” olarak damgalayacaktı. Muzır olduğuna karar verilen yayınların yöneticilerine ağır para cezaları getiriliyordu. Yine yasayla bu tür yayınların açık yerlerde satılması, vitrine konulması da yasaklanıyordu. Bu yayınlar hakkında reklam da yapılamayacaktı, yalnızca 18 yaşından büyüklere kapalı bir zarf veya poşet içerisinde satılabilecekti. Kurulun “muzır” damgası vurduğu yayınların toplam satış bedelinin
yüzde 40’ının da Toplu Konut Fonu’na aktarılması öngörülüyordu. İsteyen eser sahipleri ise yayınlarının muzır olduğunu kendileri belirtebilecek, bu durumda satış bedelinin yüzde 25’i fona aktarılacaktı.
Yargı bağımsızlığı
Teklife göre yayınların muzır olup olmadığına karar verecek olan 11 kişilik kurul aynı zamanda bu yayınlar hakkında müstehcenlikten dava açıldığında bilirkişi sıfatı ile görüş bildirecekti. Bu maddenin yargı bağımsızlığını zedeleyeceği savunuluyordu. Muhalefetteki Sosyaldemokrat Halkçı Partisi (SHP) Yönetim Kurulu Üyesi, eski Baro Başkanı Atilla Sav, zararlı yayınları belirleyecek olan kurulun, mahkemede zorunlu bilirkişi olmasını şöyle eleştiriyordu: “Davayı açtıran kurul, yargıca suçluluk raporu vererek hükümlülüğü sağlayacak. Bu işleyiş, yargı bağımsızlığını ortadan kaldırır. Küçüklere zararlı olanı, büyüklere de zararlı saymak, düşünce ve sanat özgürlüğünü boyunduruk altına almak sonucunu doğurur.”
Olaylı oturumdan sonra 161 ‘kabul’
Sosyaldemokrat Halkçı Parti’sinden (SHP) Turan Beyazıt da teklifin “siyasi iktidarlara basın üzerinde baskı kurma yolunu açacağını” söylüyordu. Teklifi hazırlayan milletvekillerinden ANAP’lı Ata Aksu ise teklifi “Geriye dönüş değil, fazilete ve doğruya yöneliş” sözleriyle savunuyordu.
Basının ve SHP’nin büyük tepki gösterdiği teklif, 6 Mart’ta görüşüldü. Genel Kurul’da olaylı geçen oturumun ardından yapılan oylamada Anavatan Partisi’nin (ANAP) yanı sıra Başbakan Turgut Özal’la görüşen ve ANAP’a geçecekleri söylenen bağımsız milletvekilleri ile Milliyetçi Demokrasi Partisi’nin bazı milletvekilleri de teklife destek verdi. 68 ret oyuna karşılık 161 kabul oyuyla, teklif Meclis’ten geçti.