12.06.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Turgut Çeviker - Turgut Çeviker karikatür üzerine 1977’den itibaren yazı ve söyleşiler yayımlamaya başladı. 1980’lerde Türk mizah kültürü alanına yöneldi ve 1867 - 1923 yılları arasını içeren, 13 kitaptan oluşan bir dizi kitap yayımladı. 1993’te İris Yayıncılık ve Filmcilik’i kurdu, “mizah kültürü” alanının kapısını, telif ve çeviri bir dizi yapıtla araladı. Kitaplarından bazıları: Gelişim Sürecinde Türk Karikatürü, İbret Albümü - 1908, Karikatür Üzerine Yazılar, Karikatürkiye | 1923 - 2008.
Gazeteler için “kelebek ömrü” tanımlaması yapılır; hepi topu 24 saatin sonunda ölür ve yeniden doğarlar. İşte bu az ömürlü “kâğıt parçası”nın (eskiler “mevkute” derlerdi) bir “parçası vardır ki, o bütününden, yani gazetesinden uzun yaşar! Ona “karikatür” diyorlar.
Karikatür, Osmanlı döneminde basında 1867 yılında göründü. 1870’de ise birkaç karikatür yayımlayabilen ilk mizah dergisi “Diyojen”; 1874’de ise her sayı bir karikatür yayımlayan “Hayal” yayımlandı.
Karikatürün gazeteye girişi çok uzun bir bekleyişi içerir. Yük hâlâ mizah dergilerindedir. 1918 ile 1923 arası Mütareke ve Kurtuluş Savaşı’na rağmen gazetelerde yayımlanan karikatürler sayılabilecek denli azdır.
1. sayfayı açtılar
Osmanlı’nın küllerinden yeniden doğan Türkiye, bir karikatürcünün gazete kadrosuna girmesini 1928’e değin bekledi. Gazetenin adı “Akşam”, çizerin adı Cemal Nadir’di. Ona, acemilik döneminde olmasına karşın gazetenin birinci sayfasını açtılar. Böylece o, Cumhuriyet tarihimizin ilk “başkarikatürcü” unvanını kazandı. Zamanla gazeteler birden fazla karikatürcüye bünyelerinde yer verdiler, ancak onların birisi daima “başkarikatürcü” olarak özel bir odada çalışıyordu.
O zamanlar gazetelerin “başyazar”ları vardı. Birinci sayfadan günün yorumunu yaparlardı. Karikatür de birinci sayfadan verildiği için ona da “başkarikatürcü” deniyordu. Bu sıfat, zamanla oturdu, hatta kökleşti. Bu durum, karikatürün Babıâli’de saygınlık kazanmasında etkili oldu. Başyazar gibi, başkarikatürcünün de ne çizeceği merakla beklenirdi.
1928 - 1947 yılları arasında Cemal Nadir, karikatürü bütün ülkeye tanıttı ve sevdirdi kuşkusuz mizah dergilerinde bile onunla karşılaşmamış bütün halka. Bu durum, aynı zamanda mizah dergilerinin satışını da etkiledi.
Cemal Nadir’ın getirdiği “karikatür olayı”, Babâli’yi derinden etkiledi ve her gazete kendine bir karikatürcü aramaya koyuldu. Zaman içinde, özellikle 1950 sonrası gazetelerin başkarikatürcü haritasını şöyle çizebiliriz:
“Akşam”: Cemal Nadir (1902-1947), Turhan Selçuk (1922-2010)
“Cumhuriyet”: Ali Ulvi (1924-1998), Tan Oral (d. 1937)
“Milliyet”: Bedri Koraman (1928-2015), Haslet Soyöz (d. 1955), Ercan Akyol (d. 1953)
“Vatan”: Eflâtun Nuri (1927-2008)
“Hürriyet”: Nehar Tüblek (1924-1995), Latif Demirci (1961-2022)
“Dünya”: Ferruh Doğan (1923-2000)
Bu harita sık sık değilse de zaman zaman, büyük transferler dolayısıyla değişirdi.
Yukarıdaki “başkarikatürcü haritası”nı özellikle 1950 sonrasına göre belirledim. Çünkü 1950, aynı zamanda modernleşmenin en kritik yılı. Türk karikatürü için de bu nedenle özel bir anlamı var. 1945-50 yılları arasında Babıâli Yokuşu’nu tırmanan gençler, o beş yıl içinde dergi ve gazetelere sızmayı başarmıştı. Bunda kişisel yeteneklerinin yanı sıra 1950 öncesi son büyük karikatürcü kuşağının dünyayı değiştirmesinin de etkisi olmuştu. Bu bağlamda 1950 Kuşağı’nın genç karikatürcüleri, dünyadaki gidişattan etkilenerek hem sanatlarında “yenileşme”nin hem de acemisi oldukları “başkarikatürcülük”ün sırrına varmak için çabalıyorlardı.
Karikatürün gücü
1950-1970 yılları arasında kalan zaman, Türkiye için çok önemli tarihsel olayları içermektedir: Yenileşme, yıkım, darbe; ihanet, yolsuzluk, yalan, sahtekârlık, cinayet... 1950-1970 süreci tek sözcükle “kaos” olarak tanımlanabilir. Türkiye, bu cehennemi yaşarken basın geleneksel tutumunu, halkçı, “gerçeklerin sözcüsü” olma halini, “karikatürün gücü”nü de yanına alarak sürdürdü. Bu bağlamda Babâli gazetelerinde oluşan “başkarikatür”cülük, siyasal iktidarla çatışan, yargılanan, tutukevlerine atılan bir olgu haline geldi.
Turhan Selçuk, Bedri Koraman, Nehar Tüblek, Ali Ulvi, Ferruh Doğan, Semih Balcıoğlu, Eflâtun Nuri (vd.) karikatürleriyle iki önemli şey yaptılar:
a) Türkiye’nin bağımsızlığını, insan haklarını, her çeşit ayrımcılığı, dünyada ve yurtta barışı savundular,
b) Bu kanlı serüven, aynı zamanda Türk karikatürünün modernleşme sürecinin de tamamlanması anlamına geliyordu.
Gazetelerde karikatürün yer etmesi, hatta kökleşmesi için en önemli unsur bugünkü adıyla “yayın yönetmeni” dünkü adıyla “yayın müdürü” ve/ya “genel yayın müdürü”dür. Cemal Nadir’in Bursa’dan “Akşam”a gönderdiği karikatürlerden etkilenen gazetenin başyazarı Necmeddin Sadak, bu genç çizeri “Akşam”da çizmek üzere İstanbul’da yaşamaya davet eder. Sadak’ın keşfinin, kısa bir zaman sonra büyük bir hazine olduğu anlaşılacaktır. Cemal Nadir, böylece karikatürü resmin bağımlılığından kurtaracak “deforme”, yani bozuşturulmuş, yani asli çizgilerinden uzaklaştırılmış bir karikatür yaratmasına olanak sağlanmıştır. Bu, karikatürde bir devrimdir. Bu gerçeğin anası Necmeddin Sadak’tır.
Milliyet’e transfer
Abdi İpekçi, Babıâli’de çekirdekten yetişme bir gazetecidir. 1950’lerin başında “Yeni İstanbul”da çalışırken Turhan Selçuk da gazetenin başkarikatürcüsü olarak çalışıyordu. 1954’de “Milliyet” gazetesinin yazı işleri müdürlüğüne getirildi. Aynı yıl Turhan Selçuk ve Bedri Koraman da “Milliyet”e transfer edildi. 1959’da Abdi İpekçi’nin önerisiyle Turhan Selçuk, “Abdülcanbaz”, Bedri Koraman “Cici Can” çizgi romanlarını yarattı. Bu çalışmalar, günlerce tefrika edilen ilk Türk çizgi romanları olarak tarihe yazıldılar.
Turhan, “Milliyet”te, çizgi dünyasındaki modernleşmeyi dünya çapında bir biçemle mühürledi. Karikatürünü, çizgilerin geometrisiyle buluşturdu ve dünyanın en önde gelen biçemlerinden biri olarak kabul edildi.
Bedri Koraman, bir Babıâli ressamı olarak yokuşa tırmanıyordu. Dergilere resimlemeler, kitap kapakları, film afişleriyle uğraşıyordu. Babıâli’de, erotik resimlemeler konusunda bir ayrıcalığı vardı. 1960’ların ortalarında Abdi İpekçi, “Milliyet”te “büyük hamle” yaptı. “Milliyet Hafta Sonu İlâvesi”ni yeniden biçimlendirdi. Burhan Felek, Altan Erbulak, Halit Kıvanç ve Bedri Koraman’lı bir eğlence ilâvesiydi bu. Bedri, birinci sayfanın ilk yarısında renkli “çizgili hikâyeler” anlatmaya başladı. Genellikle fantezi hikâyelerdi bunlar ve çizdiği sarışın güzel kadınlar erotikti. Bu çizgi serüveni Babıâli’de büyük bir yenilikti. Daha önce böylesi görülmemişti. Arka sayfada Altan Erbulak’ın “Cafer ile Hürmüz”ü, o zamanlar için Latif Demirci’nin “Press Bey”i denli sevilen ve etkili bir çalışmaydı.
YARIN: Abdi İpekçi, karikatüre vurgun bir gazeteciydi.