31.03.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Er-Kim Labs Yönetim Kurulu Üyesi Cem Zafer, “Büyümeden ‘büyük devlet’ olunmaz. Üretim olmadan da büyüme olmuyor. Üretim için üç şeyin bir araya gelmesi gerekiyor: Sermaye artı emek çarpı teknoloji. İşin en basit mekanizması bu” dedi. “Ortak aklın mutabık kaldığı teknolojik inovasyon gibi meseleler -yanlış anlaşılmazsın, ayrıcalıklı anlamında söylüyorum- VIP muamelesi görmeli” diyen Cem Zafer “Very Important Person değil, Very Important Project. Bunlara her türlü desteği vereceksiniz. Bu Türkiye şartlarında ancak devlet desteğiyle yapılabilir. Bu riski bu konjonktürde ne bankalar ne de özel sektör alır” ifadelerini kullandı. Doğru ekonomik politikalar, sağlıklı büyüme ve verimli üretim gibi konuları değerlendiren Cem Zafer’in Milliyet’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- Sizce Türkiye’nin en önemli hedefi nedir?
Bütün ülkelerde ekonomi politikalarının temel amacı toplumun refahını sağlamak, çoğaltmaktır. Bunun için de büyümeyi, istikrarı ve istihdamı hedef alırlar. İdealde herkes kendine iş bulur ve geçimini sağlar. Bu üçlü sistemin çalışması için önce üretim olması gerekir. Üretim yoksa, büyüme de istihdam da olmaz.
‘BÜYÜME ÜRETİMLE OLUR’
- Büyümeyi ilerlemek, ülkenin ileri gitmesi olarak düşünebilir miyiz?
Elbette, hatta yarış olarak düşünebilisiniz. Mustafa Kemal Atatürk muassır medeniyetler seviyesine ulaşmayı bu manada söylemiştir. Büyümeden “Büyük Devlet” olunmaz. Madem üretim olmadan büyüme olmuyor - üretmeden büyük devlet olamıyorsun- üretimi mercek altına alalım. Üretim için üç şeyin bir araya gelmesi gerekiyor: Sermaye artı emek çarpı teknoloji. Bunları en verimli kullananlar bu yarışta öne geçiyor, işin en basit mekanizması bu.
- Biz verimli kullanıyor muyuz peki?
Türkiye hiç de küçük ülke değil, uğraşmaları da bu yüzden. Gelin biraz geriye gidelim, geçmiş ileriyi aydınlatan bir fenerdir. Sermaye ve teknoloji kolay bulunmuyor. Dünyada sermaye birikimi toprak sahiplerinin desteklediği gemicilerin dünyayı talan etmesi, buldukları değerli madenleri Avrupa’ya getirmesiyle başladı. Portekiz’e gidin, bütün kiliseler Peru tapınaklardan sökülen altın ile süslenmiş. Bu merkantilist dönemde Avrupa sermaye buldu. Ancak üretim için sermaye tek başına hiçbir anlam ifade etmez. Uygun bir teknoloji ve onu kullanabilecek emekçiyi de yetiştirmek lazım.
‘VERY IMPORTANT PROJECT’
- Çare?
Çare aslında milli proje hedefi koyup devlet desteği ve özel sektör iş birliği şeklinde uzun vade sürdürebilmekte. Devlet ve hükümet aynı şey değildir aslında, hükümetler geçici devlet kalıcıdır. Bir hükümetin başlattığını diğeri durdurursa hiç bir yere varamayız. Ortak aklın mutabık kaldığı teknolojik inovasyon gibi meseleler -yanlış anlaşılmazsın, ayrıcalıklı anlamında söylüyorum- VIP muamelesi görmeli. Very Important Person değil Very Important Project. Bunlara her türlü desteği vereceksiniz. Bu Türkiye şartlarında ancak Devlet desteğiyle yapılabilir. Bu riski bu konjonktürde ne bankalar ne de özel sektör alır.
- O zaman hükümetler VIP projeyi belirliyor olur, diğer bir hükümet de engellerse başladığımız yere dönmüyor muyuz?
Evet, doğru. Ama işte devlet ile hükümet de burada ayrılıyor. Bunlar Milli Proje olacak, Hükümetler üstü. Adam Ay’a gideceğiz dedi kendisi suikaste kurban gitti ama Ay’a gittiler proje durmadı. Bu işin bir protokolu olacak. Bunlar Milli Meseleler, Milli Projeler, Türkiye’nin öncelikleri olacak. Olayın aslı şudur, altını çizerek söylüyorum, biz bağımsız bir ülke olmak istiyorsak diğer ülkelerin bize engel olmaya çalışacaklarını ön kabul olarak görmemiz lazım. Bu Çin’e Güney Kore’ye yapılmadı mı zannediyorsunuz? Yapılmaya çalışıldı ve adamlar doğru işleri yaparak geliştiler. “Yapacağız ama dış mihraklar engelliyor” klişesinin medya ve siyasi konjonktürden bir an evvel kalkması lazım. Öteki türlü milli menfaatler ile kişisel menfaatler karışıyor ve yabancıların müdahalesi yaftası siyasi bir söylem haline geliyor. NASA, sadece Elon Musk değil, United Space Alliance, Boeing, Sierra Nevada gibi bir çok şirketle benzer proje yapıyor. Yumurtalarını tek bir sepete koymuyor. Hatta yarıştırıyor. Bütün Dünya’da, bu yarışta, herkes herkesi engellemeye çalışıyor, marifet engellemeyi önlemekte. Çünkü sorumluluğu her seferinde dış mihraklara yüklerseniz, bilimsel proje olmaktan çıkar, yurtdışındaki gücün içerideki işbirlikçisi kim gibi polisiye olaya evrilir. O zaman aslında ekmeklerine yağ sürüyoruz, bir adamı hedef gösterip koca projeyi durduruyorlar. Bizim sağduyumuzu asla elden bırakmadan, aklımızı kullanıp proje ağırlıklı ilerlememiz gerekiyor. Güven, ama kontrol et, manipülasyona gelme, bunlar yapamayacağımız şeyler değil.
- Buna kim, nasıl karar verecek?
Öncelik proje seçimindedir. Eğer yanlış proje seçilirse, gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse, gerisini boş vermek gerekir. Paralar boşa gider. Yanlış proje tanımı tartışmalıdır. Hangi proje doğru proje olacaktır? Bunu önce, sektörel olarak, stratejik plan belirlemelidir. Orada hangi sektörlerin ve alt sektörlerin öncelikli olacağına ortak siyasi bir karar verilmelidir. En önemlisi, başarının olmazsa olmaz şartı, siyasetin müdahalesi bu aşamada bitmelidir. Siyaset proje seçimine ve diğer günlük işlere kesinlikle karışmamalıdır. Eğer “bizim partili” projelerin seçilmesi zorlanırsa, değil yeni teknoloji üretmek, eskisi bile üretilemez. Bu aşamada bağımsız ve yasama kurumuna hesap veren, şeffaf bir proje değerlendirme ve yönlendirme yapacak kurumların varlığı önemlidir. Üniversite ve iş dünyasının da içinde bulunacağı bu yapılanmaların seçeceği veya önereceği projeleri finansal kuruluşlar ve kamu destek kapsamına almalıdır. Ardından ARGE laboratuvarı ve benzeri çalışma ortamlarının sağlanması gelir. Örnek vermek gerekirse, çığır açan jenerik ilaçların %75’i Amerika’nın National Institute of Health (Ulusal Sağlık Enstitüsü) laboratuvarlarında icat edilmiştir. Ondan sonra ilaç devlerinin üretim tesislerinde üretime geçilmiştir. Eko sistemin önemli ayaklarından birisi de patent ve copyright haklarının korunmasıdır. Üretilen teknoloji korunmaz ve başkaları tarafından çalınır, üretimde kullanılabilirse kimse inovasyon yapmaz. Bunun için önce politik istek, idari örgütlenme ve ardından güçlü ve hızlı çalışan uzman bir hukuk ve yargı yapılanması gerekir. Patentlerin kamu güvencesinde olması gerekirken çalındığı, mahkemelerin ise yıllarca karar veremediği bir ekosistemde teknoloji üretilmez. Üretebilen de bilgiyi dışarıya kaçırır.
‘Teknoloji üretimi devletsiz olmaz’
- Kendi denetim mekanizması da ayrı mı olmalı?
CZ: Hukuk ve yargı sadece patent aşamasında değil, teknolojinin üretim sonrasında, kredilendirilmesinde ve kamuya hesap verilmesinde de önemlidir. Kamu kaynaklarıyla araştırma yapmak, uzun ve meşakkatli süreçlerde teknoloji üretmek zaman zaman vergi ödeyenleri rahatsız edebilir. Bağımsız bir seçici kurumun seçtiği projeyi, uzman olmayanlara denetletmek yanlıştır. Sıradan bir kamu denetim elemanının, kuantum fiziği çalışılan bir laboratuvarı denetlemesini düşünsenize! Yanı sıra kim denetim raporu yazarsa yazsın, sıradan bir savcı ve hâkimin bu projelere ilişkin davaya bakması da ayrı bir garabet olacaktır. Özetle, teknoloji üretimi devletsiz olmaz. Ama (büyük bir ama), Devlet derken hükümet demediğimin, devlet ile hükümetin farklı olduğunu özellikle belirtmek isterim. Hükümetler geçicidir. Oysa teknoloji üretmek, bugün başlasak en az 30-40 yıllık bir süreç gerektirir. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi bu işe göre çalışmaya başlar, ulusal, genel kabul görmüş politikalar üretebilirse umutsuz olmaya gerek yoktur. Uygun ortam sağlanırsa Cumhuriyet kurulurken Atatürk ve arkadaşlarının yaptıkları, yapılacakların teminatıdır.