04.03.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
BURCU KARAKAŞ - ANKARA
İstanbul’da 4 yıl önce esrar satın aldığı iddiasıyla götürüldüğü İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü’nde işkenceye maruz kaldığı için intihar eden ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can’ın annesi Hatice Can, önceki gün oğlunun acısına dayanamayarak yaşamına son verdi. Balkonundan atlayan anne Can, hayatını yitirdi.
ODTÜ öğrencisi 28 yaşındaki Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 tarihinde Harbiye’de esrar satın aldığı iddiasıyla Narkotik Şube ekipleri tarafından yakalandı. Can, nöbetçi savcının, “İfadesini alıp bırakın” talimatına rağmen, iki gün sonra tutanaklarda eksiklikler olduğu gerekçesiyle yeniden ifade vermeye çağrıldı. Can, üçüncü kez ifade için şubeye çağırıldığı 23 Haziran günü odasından çırılçıplak atlayarak intihar etti.
Emniyet’ten kayıtlar verilmedi
Onur Yaser Can, arkadaşlarına intihar etmeden önce, “Onurumla oynadılar, hakaret ettiler. Çırılçıplak soydurdular. Yere çökerttiler” dedi. Ailesi, Narkotik Şube hakkında işkence ve cinsel saldırı suçlamalarıyla şikâyetçi oldu ama 4 polis memuruna işkence suçundan takipsizlik kararı verildi. Ailenin, sorgu odasının kamera kayıtları ve bilgisayarların imaj kayıtlarının incelenmesi talepleri kabul görmedi. Aile suçu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı.
Son kahvaltıdan sonra...
Oğlunun ölümüne dayanamayan ve 3,5 yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesinden umduğu sonucu alamayan 56 yaşındaki anne Hatice Can, önceki gün balkondan atlayarak yaşamına son verdi. Hatice Can ile eşi Mevlüt Can, pazar sabahı beraber kahvaltı etti. Çift daha sonra, birlikte gazete okudu. Mevlüt Can, saat 11.00 sularında banyoya girdi. Kısa bir süre sonra kızının sesini duydu. Kızının “anne” diyerek bağırdığını duyan Can, kendini dışarı attı. Eşini evin içinde bulamayan Mevlüt Can, pencereden dışarı baktığında, eşinin cansız bedenini yerde yatarken gördü. Hatice Can’ın cenazesi bugün Ankara Karşıyaka Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından toprağa verilecek.
‘Ey oğul, maviş oğul’
Onur Yaser Can’ın, ölmeden bir gün önce bıraktığı not Milliyet’te yayımlanmıştı. Anne Hatice Can, oğlunun yazdığı notların intihar ettikten sonra odasındaki bir kot pantolonun arka cebinden çıktığını söylemişti. Notta, şu ifadeler yer alıyordu: “Çırılçıplak soyulup, yere çöktürülüp öksürtüldükten sonra ulaştığım no’yu ve ismi verdim. Korkuyordum.”
Anne Hatice Can, oğlunun ölüm yıl dönümünde gazetelere ilan vermişti. İlanda, “Ey oğul, maviş oğul, bir güzel mimar ‘İşkenceye sıfır tolerans’ ilkesini benimsediğini iddia eden bir iktidar zamanında ‘halk için emniyet, adalet için hizmet’ sloganını kullanan emniyet teşkilatının kimi görevlileri tarafından sana yapılan zulmü bir kez daha yaşamamak için, hayatının baharında daha 28 yaşında bir fidanken, insanlık onuru adına canını vereli 3 yıl oldu. Duymalarına, görmelerine rağmen susanlar, mühürlü kalplerini açıp, konuşurlarsa, bu vicdanlar daha da artacak ve inanıyoruz ki insanlığın ‘onur’u kazanacak. Rahat uyu oğul” ifadeleri yer alıyordu.
İyi halden kurtuldular
İşkence suçundan haklarında takipsizlik verilen iki polis memuru, Can’ın emniyetteki ifadesinde değişiklik yaptıkları gerekçesiyle “resmi belgede sahtecilik” suçundan davalık oldu ama mahkeme polislere verdiği 3 yıl hapis cezasını sanıkların mahkemedeki iyi hali gerekçesiyle 2 yıl 6 aya indirdi. Emniyet Genel Müdürlüğü ise aynı polislere “Bir günlük aylıktan kesme cezası” verdi. Aile, idare mahkemesine başvurdu. Mahkeme, emniyetin verdiği kararı iptal etti.
Baba Mevlüt Can: Adaletsiz yaşamak çok zor
Milliyet’e konuşan baba Mevlüt Can, yaşadığı acıdan konuşmakta zorluk çekmesine rağmen şunları söyledi: “Yaşadıklarımız canımızı acıtıyor işte. Hatice’nin canını daha da çok acıtıyordu. Annesi, o doğurmuş. Ben Aleviyim, eşim Sünni. Aşk yaşayarak evlendik. Onun gözleri aynı Onur Yaser’in gözleri gibi masmaviydi. Ben mavişim derdim ona. Öbürüne de mavişim derdim. İki tane mavişimi kaybettim. Artık adaletin olmadığı bir toplumda yaşamak gerçekten korkunç bir şey. Biz nasıl hakkımızı arayacağız? Oğlumuzu kaybetmişiz. Onur keşke içeride 5 sene yatsaydı. Bir gün çıkacak derdim, onun mücadelesini yürütürdüm. Ama onu yok ettiler. Onunla beraber yakalanan çocuğu İstanbul’da bulduk. Çocuk, ‘Abi beni çırılçıplak soyduklarında kendimi kız gibi hissettim’ diyor. Onu doktora götürüyorlar, sonra bırakıyorlar. Ama oğlumuzu hastaneden sonra tekrar götürüyorlar ve nereye götürdükleri belli değil. ‘GBT’sine bakmak için geri götürdük’ diyorlar, yalan. 1,5 saat nerede tuttuklarını bilmiyoruz. Onur’un işkence gördüğünü söyleyen polislerin tayini çıktı. Konuşmadılar. Tayinlerin nereye çıktığını bilmiyoruz. Onur’un ifadesine ilişkin tek görüntü yok. HSYK soruşturma açılmasına izin vermedi. Her gün canımızı acıttılar. Hatice ile canlarımız farklı yanıyordu. Ben araştırma yapacak güç buluyordum, savcılığa başvuruyordum. CD’leri izliyordum geceler boyu. Bazen bana yardım ediyordu. Ama bütün bu yalanlar, hileler... Son zamanlar artık dayanamıyordu. Hiç adalet bulamadık. Duvara konuşuyorsunuz. Duvardan bile ses gelir. Oğlum için adalet istiyorum.