23.04.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:
Aydın Hasan - Ankara
Mustafa Kemal’in 9. Ordu Müfettişliği’ne atanma kararnamesi, 30 Nisan 1919’da Padişah tarafından onaylandı. Kararname, 5 Mayıs’ta dönemin resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi’de yayımlandı. Artık Mustafa Kemal için Anadolu’ya güçlü bir şekilde geçmenin ve milli mücadeleyi adım adım örgütlemenin yolu açılmıştı. Samsun’a birlikte gideceği maiyetini oluştururken, bir yandan da güvendiği kişilerle görüşerek vereceği mücadelenin İstanbul’da oluşturduğu alt yapısının son ilmiklerini attı. 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuru ile Samsun’a hareketinden önce yakın arkadaşlarına son geceyi annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule Hanım ile geçirmek istediğini söyledi. Annesi kalbinden rahatsızdı. 15 Mayıs’ta İzmir’de işgal başlamıştı. O gece İstanbul Şişli’deki evde yer sofrası Zübeyde Hanım’ın odasında kuruldu. Mustafa Kemal, “Hakkını helal et anne” diyerek yeni bir savaşa gittiğini söyledi.
Askerlikten istifa etti
16 Mayıs sabahının erken saatlerinde Galata Rıhtımı açıklarından hareket eden Bandırma Vapuru, 19 Mayıs’ta Samsun’a vardı. 21 Haziran’da yayımlanan Amasya genelgesinin ardından 9. Ordu Müfettişi ile İstanbul Hükümeti arasındaki ilişkiler gerildi. İngiliz işgal yönetimi, Mustafa Kemal’in İstanbul’a geri çağrılması için baskı yapıyordu. Hükümet ve Padişah, bu baskıya direnemedi. Mustafa Kemal, 9 Temmuz 1919’da askerlik görevinden istifa telgrafı çekti. 7 Ağustos’ta sona erecek olan Erzurum Kongresi, 23 Temmuz’da başladı. Mustafa Kemal, ilk defa askerlik dışında sivil bir ünvana bu kongrede sahip olacaktı. Temsil Heyeti Başkanı olarak seçilecekti. Mustafa Kemal’in aklı bir yandan İstanbul’daki annesi ile kız kardeşindeydi. Bu zorlu günlerde, 1 Ağustos 1919’ta Zübeyde Hanım’a yazdığı mektubu elden gönderdi. Mustafa Kemal’in annesine gönderdiği o mektup şöyle:
Zübeyde Hanım’a mektup
“Muhterem Valideciğim,
İstanbul’dan ayrılışımdan beri sizlere ancak birkaç telgraftan başka bir şey yazamadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin ediyorum. Bilhassa, hakkımda ötekinden berikinden ve gerek gazetelerden işittiğiniz tamam olmayan haberler şüphesiz merakınızı artırmıştır. Şimdi vereceğim bilgilerle tatmin olacağınız için endişe duyacak hiçbir şey yoktur.
Biliyorsunuz ki İstanbul’da iken yabancı devletler, devleti ve ulusu fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız varsa hepsini hapis ve tevkifle, bir kısmını da Malta’ya sürerek herkesi sıkıntıya sokmakta pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişememişlerdi. Fakat 3. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a ayak basar basmaz İngilizler benden şüphelendiler, Hükümete benim gidiş nedenimi sordular.
Nihayet İstanbul’a çağırılmamı istediler, bunda ısrar ettiler. Hükümette beni kandırarak İstanbul’a gelmemi ve İngilizlere teslim olmamı sağlamak istedi. Bunun derhal farkına vardım. Tabiatıyla kendi ayağımla gidip esir olmam doğru değildi. Padişahımıza gerçek durumu yazdım ve gelemeyeceğimi bildirdim. Zatı şahane de önce uygun buldu. Fakat daha sonra İngilizlerin baskısı artmıştı. Sonunda O’da İstanbul’a dönmemi emretti.
‘Seni bırakmayız’ dediler
Bu suretle artık resmi görevimde kalmaya imkan görmediğim gibi askerliğimi sürdürdükçe de İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına karşı durulamayacaktı. Bir taraftan da bütün Anadolu halkı, tüm ulus, hakkımda büyük bir sevgi ve güven gösterdi, ‘seni bırakmayız’ dediler. Gerçekte vatan ve milletimizi kurtarabilmek için tek çare, askerliği bırakıp serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti tek vücut bir hale getirmekle doğacak kudret ve ulusal gücü kullanmaktan başka çare yoktu. Ben de öyle yaptım. Elhamdülillah muvaffak da oluyorum. Pek yakında elle tutulur sonucu bütün dünya görecektir. Ben bu suretle hareket edince İngilizler derhal yalvarmaya başladı. Ve beni kazanmaya çalıştı. Ve bütün suçu bizim hükümete attılar. Gerçekten hükümette benimle uğraşmak istedi. Fakat gücü buna yetmedi ve yetemez.
Daha bir zaman bu şekilde Anadolu içinde çalışmakla her şey hallolacaktır. Yakında Meclis-i Mebusan toplanacak ve meşru bir hükümet iktidara gelecektir. Ben de ihtimal o zaman İstanbul’a geleceğim. Sıhhat ve afiyetteyim, katiyen hiç merak etmeyiniz.
(…) Hemşiremin sıhhati nasıldır. Eve herhangi bir taraftan saldırıda bulunuldu mu? Hâlâ orada mısınız? Çocuklar ne yapıyor, büyüdüler mi?
(…) Ben, birkaç güne kadar bir kongre için Sivas’a gideceğim. Tekrar Erzurum’a döneceğim. Tekrar ediyorum: Her işittiğinize önem vermeyiniz. Pekâlâ bilirsiniz ki ben, yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim başlamazdım. Saygı ile ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.”
Erzurum Kongresi’nin ardından Sivas Kongresi, 4 Eylül’de toplandı. Mustafa Kemal, 1919 yılının son günlerinde Ankara’ya geldi. İstanbul’daki Meclis-i Mebusan dağıtılmıştı. Meclis’in ilk toplantısı, 23 Nisan 1920’de Ankara’da bugün müze olarak hizmet veren Ulus’taki binada yapıldı. İlk konuşmayı en yaşlı üye sıfatıyla Meclis Başkanlığı’na seçilen Sinop Mebusu Şerif Bey yaptı. Meclis, ertesi günü 24 Nisan’da yine toplandı. Oybirliğiyle Meclis Başkanlığı’na seçilen Mustafa Kemal, uzun bir konuşma yaptı ve “Artık yüce meclisin üzerinde bir güç yoktur” dedi.
Savaşı Meclis yönetti
Kurtuluş Savaşı, Birinci TBMM tarafından yönetildi. Meclis’te 20 Ocak 1921’de ilk anayasa, 12 Mart 1921’de İstiklal Marşı kabul edildi. Meclis, 1 Kasım 1922’de Saltanatı kaldırdı. 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması, 13 Ekim 1923’te Ankara’nın başkent oluşu, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile Gazi Mustafa Kemal’in yeni Türk devletinin Cumhurbaşkanı seçilmesi yine Meclis tarafından hayata geçirildi. Atatürk, “Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin asırlar süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir” diyecekti.
23 Nisan’ın bayram oluşu
23 Nisan’ın Milli Bayram Addine Dair Kanun, Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açılışından tam bir yıl sonra, 23 Nisan 1921 yılında kabul edildi. Ulusal Egemenlik Bayramı, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırıldığı gün olarak ilan edildi. Ancak 1 Kasım zaman içinde unutuldu. 1935’te 1 Kasım Hakimiyet-i Millîye Bayramı ile 23 Nisan Millî Bayramı birleştirildi. Böylece ulusal egemenlik 23 Nisan’da kutlanmaya başlandı.
Himaye-i Etfal Cemiyeti, 23 Nisan 1924’te Hakimiyet-i Milliye gazetesinde şehit çocukları için bağış kampanyası başlatıldı. Cemiyetin ilan ettiği çocuk bayramı, 1927’de Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün himayesinde kutlandı. 1929’da ise, Atatürk’ün çocuklara armağan etmesiyle 23 Nisan aynı zamanda Çocuk Bayramı oldu.
23 Nisan, çocuk bayramı olarak ilk kez resmi törenlerle 1933’te kutlandı. 1935’te çıkan yasada bayramın adı Milli Hakimiyet Bayramı idi. Ama uzun yıllar fiilen milli hakimiyet bayramı ile çocuk bayramı bir arada kutlandı. UNESCO’nun 1979’u Çocuk Yılı ilan etmesiyle birlikte 23 Nisan, uluslararası bir nitelik kazandı. TRT tarafından dünya çocuklarının davet edildiği 23 Nisan Çocuk Şenliği düzenlenmeye başlandı. 1981 tarihli Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun’da, 20 Nisan 1983’te yapılan değişiklikle, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı’nın adı, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak değiştirildi. Böylece ulusal egemenlik ile çocuk bayramı yasal olarak birleştirildi. Türkiye, çocuklara milli bir bayramın armağan edildiği tek ülke.