19.12.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
HABER ARAŞTIRMA - İnsan beyninin işleyişi, yapay zeka ve dijital dönüşümle ortaya çıkacak yeni yaşam düzeni, özellikle Kovid-19 sonrası en çok merak edilen konuların başında geliyor. Bu alanda ABD ve AB temelli iki önemli bilimsel araştırma sayılan, İnsan Nöro-Zihin Projesi ile İnsan Beyin Projesi'ne Türkiye'den katılan tek isim ise Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Türker Kılıç. Geçtiğimiz gün "Dünya Sanat ve Bilim Akademisi"ne, Türkiye'den seçilen sekizinci kişi olan Prof. Dr. Kılıç'ın, insan beyninin bilinmeyenleri ile beynin işleyişi üzerinden ortaya koyduğu yeni yaşam felsefesinin detayları ise "Beyin Nedir'den Yaşam Nedir'e. Bir Hayat Serüveni Türker Kılıç" isimli kitapta bir araya getirildi. Beyin Cerrahı Prof. Dr. Kılıç'ın ilginç yaşam öyküsü ve başarılarla dolu kariyerinin de ilk ağızdan anlatıldığı ve Epsilon Yayınevi'nden çıkan kitap Milliyet muhabiri Mert İnan tarafından kaleme alınırken, 170 sayfalık eserde "Bağlantısal Bütünsellik" yeni bilim felsefesinin ortaya çıkışı ve detayları da yer alıyor. "Çocuğa öğretilen her şey, günü geldiğinde robotlara da öğretilecek" diyen Prof. Dr. Kılıç'ın, genç meslektaşları başta olmak üzere herkese farklı bir pencere açan görüşlerinden kısımlar ise şöyle:
"Robotlara da duygu katılabilir. Duygu da bir kodlama. Yapay zekâ insan zekasının matematiksel olarak ölçülebilmesini sağlayacak. Bu durum yeni bir kültür ve dünya düzenini ortaya çıkartacak. Hafızanın nerede olduğunu halen biliyor değilim. Şu an için bilginin nöronlar arası bağlantısallık olarak saklandığını sanıyoruz."
Devrim yaşanıyor
"Günü geldiğinde düşünceyi matematik bir değer olarak sunacağız. Şu an hayal etmesi zor gelse de gelecekte bilinç, düşünce, zihin ölçülemeyen, soyut birer değer olmaktan çıkacak. Bu matematiği çözdüğümüzde, yaşamın sırrını çözmüş olacağız. Sonsuzluğun da ölçülebilir olduğu anlaşılacak. Son beş yıllık süreçte beyin, bilinç, zihin eksenindeki anlayışımızda devrim yaşanıyor. Bu yenilik, nöron çokluğu teorisinden, konnektom dediğimiz nörozihin kavramına geçişi sağladı. Düşüncelerimiz, 86 milyar olasılık içeren bir enformasyon sisteminin bütünü. 86 milyar nöronun birbiriyle etkileşim ve bağlantı içinde olması, zihin ve bilincimizi yaratıyor. Nörozihin, 'etten' oluşan biyolojik beyin ile bilgi üreten zihin arasındaki arayüzün adı. Bir ırmağın akışı nasıl ki yatağını değiştiriyorsa, beynimizdeki bağlantılar kullandığımız oranda derinleşip gelişiyor. Beynimizde oluşan örüntüler yalnızca anlık gerçekleşiyor. Örüntüler, öncesinde hiç var olmadığı gibi, bir daha asla var olmuyor."
Robotun yaşam hakkı
"Birçoğumuz robotlardan, yapay zekânın varlığından korkuyoruz. En başta işimizi kaybedeceğimiz için endişeliyiz. Yeni uygarlık ve kültürde bugünden farklı özgürlük alanları ortaya çıkacak. Bir arıkuşunun veya bilgi işleme yeteneğine sahip bir robotun da yaşam hakkı, yasalarla garanti altına alınacak. Günü geldiğinde robotların da bizler gibi yaşamın parçası ve yaşam hakkı olduğunu kabulleneceğiz."
'Robot büyütenleri göreceğiz'
"Bilgi işleyen her sistem aynı zamanda zekâ yaratan bir özellik gösteriyor. Bu durum sadece insan beynine özgü değil. Yapay zekâ, bilgi işleme sitemini daha iyi anlamamızı, insan zekâsının matematiksel olarak ölçülebilmesini sağlayacak. Yapay zekânın ileri aşamalarında kendi kendine öğrenen cihazlar hayatımıza girecek. Bir çocuğa öğretilen her şey günü geldiğinde yapay zekâ veya robotlara öğretilecek. Geleceğin robotları, insanlar gibi bilgi işleme becerisine sahip olacak ve bir insan evladı gibi robot yetiştirip büyütenleri göreceğiz. Yaşamı önceleyen paradigmanın belirleyicisi insan olduğuna göre, tüm risklere rağmen sistem, doğası gereği daha iyiye gidecektir. Kendimizden daha üstün bir zihin yaratmamız mümkün değil. Bizler, düşünebildiğimiz kadarını yaratabiliriz. Yeni dünya düzeninde zekâ ve çalışkanlık kavramları yerini iyilik ve yaratıcılığa bırakacak."
'İnsanda 22 bin, muzda 36 bin gen var'
"İnsanda gen sayısı 22 bin. Muzdaki gen ise 36 bin. İnsanı insan yapan, gen ve nöron sayısı değil, nöronal bağlantısallığın yoğunluğudur. Ne kadar çok zihinsel aktivite, o kadar çok bağlantısallık demek. İlk insanlarla nöron sayımız aynı olsa da bağlantısallık farkımız sebebiyle onlardan çok daha zekiyiz. Evrimsel gelişim sürecine rağmen henüz beynimize ait sırların yüzde birine bile hâkim değiliz. Hafıza ve anılarımızın bile beyinde tam nerede olduğunu hâlâ anlamaya çalışıyoruz. Dün yediğimi, nasıl hatırlıyorum? Bu sorunun da cevabı kesinleşmiş değil. Bilginin nöronlar arasındaki bağlantılarda olduğunu, arşivin de nöronlar arasındaki bağlantısallık olarak saklandığına inanıyoruz."
Âşık mı, değil mi diye ‘literatür’ taramış
Prof. Dr. Türker Kılıç’ın biyografisinin yer aldığı kısımlar da ise Kılıç’ın eşi Çiğdem Kılıç ile evlenmeden önce “Aşk Klasörü” hazırladığı bilgisi de yer alıyor. Kılıç, evliliğe giden yolda hazırladığı klasör hakkında şunları anlatıyor:
“Yaşadığımın gerçekten aşk olup olmadığını anlamak istiyordum. Hissiyatımı anlamlandırmak için literatür taramaya karar verip kütüphaneye girdim. ‘Aşk nedir?’ başlıklı bir klasör hazırlamıştım. Aşk ve ilişkilerle ilgili bilimsel çalışmaları, makaleleri klasörde topluyordum. Aşkın Anatomisi kitabından, Freud’un eserlerine kadar birçok çalışma vardı klasörde. Bu sırada Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) yaklaşıyordu. Saatlerce klasöre dalıp kafa patlatıyordum. Bir gün, Çiğdem’e olan hislerimi anlamak için Hacettepe Psikanaliz Bölümü’nün en kıdemli isimlerinden Leyla Zileli hocamızın kapısını çaldım. Kendimi tanıttıktan sonra, ‘Şu an âşık olup olmadığımı anlayamıyorum. Siz psikiyatri uzmanısınız; ne hissettiğimi nasıl anlayabilirim?’ diye sordum. Leyla Hoca içten konuşurdu. Beni karşısına aldı ve ‘Boşver bunları’ dedi. ‘İçinden geliyorsa âşıksındır.’ Bu kez psikiyatri bölümünden diğer hocamız Osman Öztürk’ün kapısını çaldım. Aynı soruları Osman Hoca’ya da sordum. ‘Mutluysan, beraber gülebiliyorsan problem yoktur’ cevabını vermişti. Bu sözler kafama yatmıştı.”
Beyin ölümü tartışması
Kitapta ilginç kısımlar arasında tıp dünyasında tartışma konusu olan beyin ölümüne ilişkin kısımlar da bulunuyor. Prof. Dr. Kılıç, beyin ölümüne ilişkin şunları aktarıyor:
“Beyin ölümü tanımının da yeni dünyada değişmesi gerekiyor. Beyin ölümü dediğimiz, solunum merkezinin iflas etmiş olması ve beyin sapının çalışamaz duruma gelmesi. Ancak bu durum nöronal ölüm anlamına gelmiyor. Solunum merkezinin iflası ve beyin sapının çalışamaz duruma gelmesine insan canlısının organizma ölümü denebilir. Oysa hayatını kaybetmiş, solunumu durmuş birinden iki saat sonra yüz nöron alsak, yüzde 25’inin işlem yapmaya devam ettiğini görebiliriz.”
‘Sonsuz enerjisi yok’
“Beynimizin sonsuz düşünmeye yetecek enerjisi yok. Tüm mühendislik sistemleri ısınır ve enerji kaybına uğrar. Beyin, şahane bir sistem olmasının yanında en çok enerjiyi tüketen organ. Beynimizin sadece yüzde 10’unu kullandığımız ise uydurma bir söylem. Herkesin yüzde 100’ü aynı değil ancak herkes kendisinde var olan yüzde 100’ü kullanıyor. Daha da önemlisi, beynimiz her gün bağlantısallık akış hızını kendisi belirliyor. Bugün hızlı düşünüp hızlı kararlar alırken, ertesi gün daha yavaş düşünüp durağan olabiliyoruz.”
‘Aşk hormonu uydurma bir terim’
Prof. Dr. Türker Kılıç’a göre serotonin, dopamin, oksitosin insan beyninde saptanabilen kimyasalların çok azı. Yüz binlerce farklı kimyasal daha var ve bu kimyasallar bir nörondan diğerine sinaps’lardan salgılanıyor. Ancak bu noktada bir ayrıntının çok önemli olduğuna dikkat çeken Kılıç, “Nöron isterse kimyasal salgıyı dağıtıyor. İstemediği durumda kimyasal salgı dağılımı gerçekleşmiyor. Doğum zamanı gelmiş bir kadından örnek verelim. Doğumu başlatan kimyasal oksitosin. Nöron, oksitosin salgılamaya başladığında doğum olayı başlıyor. Ancak tersi karar verdiğinde doğum gecikiyor. Mutluluk hormonu, aşkın fizyolojisi gibi tanımlamalar en büyük uydurmalar. Serotonin diye bahsedilen kimyasal reseptörlerin birçok farklı türü vardır” değerlendirmesinde bulundu.