19.08.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Fisun Yalçınkaya - İstanbul
Yaklaşık 10 yıl önce Türkiye’de bir Güney Kore rüzgârı başladı. On binlerce insan Güney Kore dizilerini seyretti, kulüpler kuruldu, Korece öğrenmek için kurslara kaydolundu, yemekler öğrenildi, hatta Güney Korelilerle evlilikler yapıldı. Bugün hâlâ Türkiye’de düzenlenen K-pop konserlerinde, sosyal medyada ‘Kore hayranları’ buluşmaya devam ediyor. Mutlu sonla biten bir aşk hikâyesine dönüşen bu kültürel ilişkiyi anlamak için Kore hayranlarına ‘Neden Kore?’ diye sorduğumda hep aynı yanıtı aldım: “Çok mutlular, saygılılar ve kültürleri çok güzel.”
Günümüzde kültürünü bir mutluluk formülü olarak sunan tek ülke elbette Kore değil. Beğendiğiniz kültürü seçip mutluluk formülünü hayatınıza katmanız içinse kitap sayfalarında gezinmeniz gerek. Son dönem Türkiye’de raflara yerleşen bu alandan dört kitap var: “Japonların Kadim Beslenme Sırrı” (Doğan Kitap), “İkigai - Japonların Uzun ve Mutlu Yaşama Sırrı (İndigo Kitap), “Hygge - Danimarklalıların Mutluluk Sırları” (Pegasus Yayınları) ve “Lagom - İsveçlilerin Dengeli Yaşama Sanatı” (Pegasus Yayınları).
Her kitap kendince kolay okunabilecek, baskıcı olmayan ve belli bir sosyal statüye değinmeden ilerleyen bir dil kuruyor. Örneğin, Indigo Kitap’tan çıkan “İkigai - Japonların Uzun ve Mutlu Yaşama Sırrı” ise saygılı toplumlarıyla tanınan Japonların her güne yeni bir amaç katmalarını, anın tadını çıkarmalarını ve her şeyi tane tane yaşamalarını anlatıyor. Hector Garcia ve Francesc Miralles’in kaleminden çıkma kitap herkesin kendine uyarlayabileceği bir ‘ikigai’si olduğunu söylüyor. Epsilon Yayınları’ndan çıkan Marie Kondo’nun yazdığı “At, Kurtul, Ferahla” ise evinizi Japon KonMari metoduyla nasıl düzenleyeceğinizi örneklerle pekiştirerek anlatıyor. Mutfaktan, giysi dolabınıza nasıl her yeri değiştireceğinizin sırlarını veriyor. “Derleyip toplamak kendinizle yüzleşmektir,” deniyor. Doğan Kitap’tan çıkan “Japonların Kadim Beslenme Sırrı” ise tek öğün yemek yiyerek sağlıklı kalınabileceğini ve biraz açlığın zarardan fazla yararının olduğunu anlatıyor. Yoshinori Nagumo’nun yazdığı kitap bir doktorun kaleminden çıkmış olmasıyla güven veriyor.
İsveçliler bunu duysa “Hah işte biz de tam bundan bahsediyorduk” diyeceklerine eminim. Çünkü aslında bu rehber kitapların tümüne bakınca bir kültürün eksiğinin diğerinin fazlası olduğunu ve birbirlerine yakınlıklarını görüyorsunuz. Pegasus Yayınları’ndan çıkan İrlanda’ya göçmüş ve İrlandalıların coşkulu tüketim alışkanlıkları karşısında şaşırıp kalmış bir İsveçli olan Linnea Dunne tarafından kaleme alınan “Lagom - İsveçlilerin Dengeli Yaşama Sanatı”nda anlatılan felsefenin özü kanaat etmek, minnet göstermek ve tadını çıkarmak. ‘Ne çok az, ne çok fazla, kararında yaşamak ve yaşamın verdiklerini şükürle değerlendirmek’.
Tam bu noktada Netflix’te yayınlanan “Rita” adlı Danimarka dizisinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Pek çok TV dizisinde bir karakterin aynı kıyafeti iki kere giydiğini göremezsiniz. Hele Türkiye ekranlarında… İki sezondur devam eden “Rita”da ise ana karakterimiz seksi, özgüvenli, güzel ve başına buyruk Rita, iki sezondur aynı bez çanta, deri ceket ve dönüşümlü giydiği iki kot pantolonla işe gelip gidiyor. Mumlarla donanmış evinde izlediğimiz “Rita”dan Danimarkalıların yaşam sanatına geçelim: “Hygge - Danimarklalıların Mutluluk Sırları”. İsveçliler’e göre biraz daha rahatına düşkün olan Danimarkalılar için mutluluk bir sofrada birlikte yenen yemek, mumlarla donatılmış rahat bir okuma alanı, sıcak patikler, uyum, şükran ve eşitlik demek… Kitapta boğazına düşkün Danimarkalıların yemek tarifleri de verilmiş. Yazar Meil Wiking bizzat mutluluk merkezinde insanları nelerin mutlu ettiğini araştırıyor. ‘Hygee’ Danimarkalılar için her şeyin dengede, uyum ve mutluluk içinde olması, hoş bir sığınakta aileyle mutlu olmak demek. Ve aslında tam da şirinler gibi çoğu hygee’nün sadece Danimarka’da yaşanabileceğine inanıyor.
Belki tüm dünyada artan bu rehber kitapların, yaşam sanatı formüllerinin, mutluluk reçetelerinin bir ortak noktası da dönüp dolaşıp size kendi kültürünüzü düşündürmeleri…
Yazının başına dönelim. Bu mutluluk meselesi bu tüketim çağında böyle bir hâl aldı aslında. Thomas Moore “Ütopya”yı 16. YY.’da yazdı. Onu izleyen yüzyılların karakterini şekillendiren aydınlanma meselesi oldu, dünyayı anlama ve yeni bir dünya inşa etme çabası vardı. İnsanın üstünlüğü galip gelecek, akılla medeniyetler kurulacak ve göklere yükselinecekti. Sonra insanlığın ütopik arayışlarının formüllerinin çöküşleri, dünya savaşlarının yarattığı kayıplar, 20. YY.’da yazılmış, edebiyat dehalarının kaleminden çıkma fantastik dünyaların, distopyaların kaynağı oldu. Şimdi ise bu meselelere kafa patlatmaktansa, var olan, yazılmış, çizilmiş, başı sonu belli masallar arasından seçim yapmak var. Günümüzde iş arkadaşlarınızla fika’larken evinizi KonMari metoduyla nasıl yenilediğinizden bahsetmek çok daha kolay, güzel ve nasıl desek, çok da ‘hygge’…. Ve ne olursa olsun, mutluluk üstüne düşünmek bile mutlu ediyor insanı.