24.11.2023 - 11:43 | Son Güncellenme:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, "Dezenformasyon bugün karşı karşıya olduğumuz hibrit sınamaların en sık başvurulan yöntemlerinden biri. İletişim Başkanlığımız Türkiye'yi de hedef alan bu tip faaliyetlere cansiperane mücadele veriyor" ifadelerini kullandı.
Bakan Fidan'n açıklamalarından satır başları şöyle; Yapay zekanın otomasyon ile birlikte dünya ekonomisine 15 trilyon dolar katkı sağlayabileceğine ifade etmekte veya ön görmekteler. Bu neredeyse Avrupa Birliği'nin toplam ekonomik büyüklüğüne denk bir meblağ.
Ancak üreticileri dahil yapay zekanın sınırlarını kestiremediklerini itiraf etmekteler. Bunun salgın veya nükleer savaş ölçeğinde bir tehdide dönüşebileceğine dair ifade edilmekte.
Türkiye olarak hibrit tehditlere karşı önlemlerimizi biz de alıyoruz. Güvenlik konseptleri bütüncül bir yaklaşımla ele alarak gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz.
Dışişleri Bakanlığımızla milli güvenliğimizin bir parçası olarak bu çabalara güçlü bir şekilde iştirak etmektedir. Bakanlığımdaki yeniden yapılanma çalışmaları kapsamında dijital çağın sunduğu imkanlardan yararlanarak stratejik iletişime özel bir ağırlık vermekteyiz.
260 misyonla dünyanın en büyük diplomatik ağına sahip bir teşkilat olarak kendimizi ve alt yapımızı zamanın ihtiyaçlarına göre yenileyecek kapasiteye fazlasıyla sahip durumdayız. Öte yandan uluslararası farkındalığın ve dayanıklılığın artırılmasını hibrit tehditlerin caydırılması bakımından stratejik önemde görmekteyiz. Bu yüzden Türkiye olarak BM, NATO, AGİT, G-20, OECD ve Türk Devletleri Teşkilatı gibi uluslararası kuruluşlara destek sağlamaktayız.
Terörizm, hibrit tehdit ile iç içe geçmiş bir olgudur. Görüyoruz ki bugün terör grupları sosyal medyanın yaygınlaşmasından faydalanmaktalar. Haberleşme sistemleri, siber saldırı yazılımları ve yapay zeka kullanımıyla taktik hazırlıklar yapmaktalar.
İnsansız hava araçları dahil örgütsel maliyeti azaltacak kabiliyetlere erişim sağlamaktalar. Finansman için organize suç faaliyetleri yürütmekteler. Gıdaya, enerjiye, refaha ve adalete erişim yönündeki küresel krizleri suistimal etmekteler. Bu bakımdan terörizmle mücadelede geçmişin yöntemleri günümüzün ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma gelmiştir. Türkiye bu bağlamda terörle mücadele stratejisini çağın getirdiğine göre sürekli geliştiren bir ülkedir. Bu çabalarımızda zaman zaman yalnız kaldık. Zaman zaman dost ve müttefiklerimizi terör örgütleriyle aynı safta gördük. Bu kapsamda emperyal güçlerin maşası haline gelmiş vekil örgütlerle de mücadele etme durumunda bırakıldık.
DEAŞ'la mücadele adı altında PKK ve uzantısı YPG'ye başta ABD olmak üzere müttefiklerimizin verdiği desteğin büyük bir stratejik hata olduğunu her zaman dile getirdik. Bu konuda milli güvenliğimizi tahkim edecek her adımı atacak, her önlemi alacağız.
Batılı ülkelerin ateşkes çağrısında bile bulunamamaları, ahlaki ve siyasi bir çöküşe işaret etmektedir. Bu tarihi adaletsizliğe son vermeliyiz.
İsrail'in 7 Ekim Olayları sonrasında Gazze'de ve Batı Şeria'da işlediği savaş suçları bağlamında iki tür dezenformasyonla karşı karşıya kaldık. Bunları İletişim Başkanımız konuşmasında detayla vurgulamıştı. Birincisi birçok batılı basın yayın kuruluşunun Filistinlilerin maruz kaldığı insani dramı yok sayan tarafgir tutumudur. Diğeri ise 7 Ekim Olayları’yla sınırlı olmayan İsrail’in gerçekleri perdeleyerek bütün dünyayı inandırmaya çalıştığı kurumsallaşmış dezenformasyondur. İsrail'in bu dezenformasyonunun şu anki kriz özelindeki amacı 6 bini çocuk olmak üzere 14 binin üzerinde sivil Filistinliyi Orta Çağı hatırlatan bir hunharlıkla katletmesini meşru müdafaa kisvesi altında aklamaktır. Bu yüzden hastaneleri vurup suçu başkalarına atmaktalar. Bu yüzden vurdukları sağlık merkezlerinin altında komuta merkezleri, tüneller aramaktalar.