25.04.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
SAFA TEKELİ
İtilaf Devletleri, 18 Mart 1915’de donanmasının Çanakkale Boğazı’nda uğradığı yenilginin ardından; 25 Nisan 1915 saat 04.30’da Gelibolu ve Çanakkale yarımadalarının Arıburnu, Seddülbahir ve Kumkale gibi yerlerine 308 savaş ve nakliye gemisiyle çıkarma girişiminde bulundu. 71’inci Alay Komutanı, durumu 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal’e bildirince, Ordu komutanı Saros’ta olduğundan, Mustafa Kemal, emir beklemeksizin birliklerini harekete geçirdi ve Arıburnu’na çıkıp yarımadanın en kritik tepesi olan Kocaçimen’de ilerleyen Anzak Kolordusuna karşı harekât başlattı. Eğer bu harekât başlatılmamış olsaydı; Anzaklar, çevreye egemen tepeleri ele geçirebilir ve belki de savaşı sona erdirebilirdi.
İşte bu an, Mustafa Kemal Atatürk’ün tarih sahnesine çıktığı andı. Mustafa Kemal, 57’nci Alay ile bir dağ bataryasını Kocaçimen Tepe yönünde harekete geçirerek, Kocaçimen Tepe ve Conkbayırı bloğunu kurtardı. Mustafa Kemal, Conkbayırı’nda ilerleyen düşmana karşı 57’nci Alay’ı süngü hücumuna geçirerek; 27’nci ve 57’nci alaylar vasıtasıyla Arıburnu’na çıkan Anzak güçlerini kontrol altına aldı. Boğaz boğaza yapılan çarpışmalarda 57’nci Alay Düztepe’yi, 27’nci Alay da süngü hücumuyla Kanlısırt’ı geri aldı. Mustafa Kemal’in, Anzaklar ilerlerken, geri çekilen Türk birliğini durdurarak düzene sokması ve süngü hücumlarıyla püskürtmesi düşmana darbe indirdi. Anzak birlikleri, donanmalarının ateşi sonucu denize dökülmekten kurtuldular.
Şemayla anlatıyor
ABD’nin Ankara Büyükelçisi General Charles H. Sherril, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ile yaptığı görüşmeleri, 1934 yılında “Mustafa Kemal-İnsan-Eseri-Ülkesi” adlı bir kitapta topladı. Arıburnu’ndaki ilk çatışmaya “Gazi”nin verdiği öneme işaret eden ve 1927’deki Büyük Nutuk’ta da, “Anafarta ile Arıburnu”nun birbirinden ayrı tutulmadığını belirten Sherril, Atatürk’ün Arıburnu Zaferi’ni anlatırken, kendisine şema çizişini şöyle dile getiriyor: “Bizzat kendisi bana Gelibolu’daki harekâtın şemalarını çizerken, Arıburnu’nun taşıdığı önemi özellikle belirtti. Beraber Çankaya tepesinde bulunduğumuz anı; ne de şahane bir gururun yüzüne verdiği manayı asla unutamam.”
Mustafa Kemal’in Arıburnu’nda gösterdiği dehanın anlaşılabilmesi için, İngiliz resmi tarihini okumanın en iyi yol olduğunu bildiren Sherril, İngilizlerin bu konudaki görüşünü kitabında şöyle aktarıyor: “Çıkarmanın ilk günü Anzakların hedefe varmaktaki başarısızlığının tek sebebi 25 Nisan’da bu subayın (Mustafa Kemal) durumu seri olarak kavramasıdır.”
Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’na girilmesinden sonra “Birinci saf subayı” olduğu gerekçesiyle ordu içinde ısrarla sorumluluklar istiyordu. Bu ısrar karşısında Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Fırkası önde gelenleri, aslında kurulması düşünülen ve Başkomutanlık Genelkurmayında bile varlığı bilinmeyen 19. tümenin komutanlığını verirler. Mustafa Kemal ısrarla aradığı 19. Tümeni Tekirdağ’da kuruluş halinde bulur. Kuruluşunu tamamladığı tümenin karargâhını Maydos’a naklederek, Bigalı köyüne konuşlanır ve Arıburnu, Anafartalar, Ece limanını da içine alan bölgenin sorumluluğunu yüklenir.
Efsane 57’nci Alay
Genç komutan Yarbay Mustafa Kemal’in inisiyatif kullanarak başlattığı karşı taarruzla Anzak birliklerini durdurması ile 57’nci Alay’ın tarihe geçen kahramanlığı, bu savaşın kaderini belirler niteliktedir. İlk taarruzda Mustafa Kemal’in, “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” dediği 57’nci Alay, kendisinden dokuz kat fazla olan ve donanma ateşiyle desteklenen Anzak birliklerini geri çekilerek, sahilde savunma düzeni almaya zorlar. İlk üç günde verilen zayiat yüzde 30-40’tır; 3 Mayıs’ta 57’nci Alay’a komuta edecek subay da kalmamıştır. Atatürk, Mehmetçiğin bu taarruzlardaki destansı kahramanlığını şöyle anlatır: “Karşılıklı siperler arasında mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına hepsi düşüyor, ikinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en küçük bir çekinme bile göstermiyor… Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.”
Büyükelçiye çizdiği şema
Mustafa Kemal’in, Arıburnu Zaferi”ni, Büyükelçi Sherril’e anlatırken çizdiği şemanın kitaptaki altyazısı şöyle: “Arıburnu ve Suvla Körfezi (Gelibolu Yarımadası). Bu şema iki muharebeyi birlikte gösteriyor. Güneyde, Arıburnu’nda, kırmızı renkte 19’uncu tümenin üç kol (kırmızı renk), halinde dağılımını gösteriyor; birincisi, sağa doğru İngilizlere karşı taarruzda, ikincisi ortaya doğru ilerlerken, üçüncüsüyse en önemlisi olan, kuzeyden bir taşma hareketiyle, İngilizlerin sol kanadına saldırıyor. Kuzeyde, Suvla Körfezi (S) ve çift Avustralya kolunun, Mustafa Kemal tarafından muzafferiyetle savunulacak olan, Anafartalar tepelerine saldırmaları.”
Bir liderin doğuşu
Mustafa Kemal Çanakkale’de olumsuz koşullara karşın, eline geçen fırsatı iyi değerlendirmiş; Enver’in Sarıkamış’ta uğradığı felaketten sonra Çanakkale’de gerçek bir destan yazmıştı. “Ağızdan ağza yayılan bütün efsaneler gibi onun da adı ve başarıları halk arasında duyulmaya başlamıştı. Korku nedir bilmeyen, ölüme şerbetli olduğu için vücuduna kurşun işlemeyen, başının üstünden İngiliz mermileri kuş gibi uçup giderken yaylım ateşleri arasında yürüyüp geçen Türk savaşçısı masal gibi dillerde geziyordu.”
Ancak, resmî makamlar tarafından bu zafer geçiştirilmek, unutturulmak isteniyordu. Resminin Harp Mecmuası’nın kapağına konulmasına Enver Paşa engel oluyordu: “Başarı askerindir. Şahsı ön plana çıkarmaya gerek yok!”
Şevket Süreyya Aydemir, “Tek Adam”da, Çanakkale Savaşları’nda “Millî bilincimiz ve ileriki kötü günlerde sahneye çıkacak bir lidere kavuştu”ğumuza işaret ederek, şunları kaydeder: Bu lider ‘irade, karar gücü, dayanma gücü, kararlarında isabet, nefsine inanış ve gerektiği anda sorumluluktan kaçmamak ve onu son haddine kadar kabul etmek’ niteliklerini Çanakkale’de kazandı, denedi ve kullandı.”
‘Sorumluluk almaktan kaçınmayan kumandan
Çanakkale Savaşlarına komuta eden Alman generali Liman von Sanders, “Türkiye’de Beş Yıl” adlı anılarında şunu anlatır: “Anafarta kesimindeki bütün birliklerin kumandasını, Arıburnu Cephesi’nde en kuzeyde bulunan 19. Tümen Kumandanı Albay Mustafa Kemal Bey’e verdim. Savaş meydanındaki ilk büyük başarılarını Bingazi’de göstermiş olan Mustafa Kemal, sorumluluk almaktan kaçınmayan bir kumandandı. 25 Nisan sabahında kendiliğinden 19. Tümen’le kararlı bir şekilde müdahale etmiş, ilerlemekte olan düşmanı sahile kadar geri atmış ve sonra üç aydan fazla bir süre bütün şiddetli hücumlara inatla ve ara vermeksizin başarıyla karşı koyarak, Arıburnu Cephesi’nde bulunmuştu. Azmine kesinlikle güvenebilirdim.”
‘Düşüncelerimi söylemek istiyordum’
Atatürk, Falih Rıfkı Atay’a samimiyet içinde anlattığı anılarında, Çanakkale Savaşları’ndan sonraki dönemde; Anafartalar’ın efsanevi komutanı olarak sözlerine kulak verilmesini beklediğine işaret eder: “Arıburnu’nu, Anafartalar’ı yapmış bir kumandandım ki ve bilahare dost düşman herkesin tarzı telakkisi de benim bu zannımı teyit etti. Memlekete bir hizmette bulunmuştum. O hareketle bilhassa payitahtı kurtarmıştım. İnsanlık hali, bu naçiz hizmeti ifa etmiş olmaktan memnun olabileceğini tahmin ettiğim Osmanlı önemli ricalini ziyaret ediyordum. İlim, fen, sanat ve hadiseler itibarıyla memleketim için ve milletimin mevzubahis olmak lazım gelen hayat ve mematı için düşüncelerim vardı. Başta bulunanlara onları söylemek istiyordum.”
Sophia Loren’in Türkiye ziyareti
Tarih 25 Nisan 1974’tü. Pan American uçağının tekerlekleri piste değdiğinde, heyecanlı bekleyiş sona ermek üzereydi. Ünlü İtalyan yıldız Sophia Loren, “Yolculuk” filminin dünya galası için, Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın davetlisi olarak Ankara’ya geliyordu. Uçakta, 1970’li yılların gençlik dergisi “HEY” ve Milliyet gazetesi muhabiri Deniz Türkali de vardı. Türkali, bir fırsatını bulup Sophia Loren ve eşi Carlo Ponti ile “kırk yıllık dost gibi” 15 dakika samimi bir görüşme gerçekleştirmişti. İkisi de Napoli şivesiyle konuştukları için iyi anlaşmışlardı. Sophia Loren, iki gün önce Türkiye’nin Çocuk Bayramı kutladığını öğrendiğini belirterek, Türkali aracılığıyla, “Tüm Türk çocuklarına sağlık ve esenlik” dileklerini iletir. Arı Sineması’nda iki gün gösterilecek filmin geliri de Çocuk Esirgeme Kurumu ile Venedik’i Kurtarma Derneği’ne bırakılacaktı.