06.06.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
EBRU ÇELİKTUĞ
Edebiyatımızın en derinlikli romanlarından Yusuf Atılgan imzalı ‘Anayurt Oteli’ ile Ömer Kavur sineması buluştuğunda ortaya benzersiz bir uyarlama ortaya çıkmış ve başkarakter Zebercet rolü ile Macit Koper hafızalarımıza kazınmıştı. Film 30. yaşını kutlarken Groupama tarafından Türk Klasikleri Yeniden projesi kapsamında İstanbul Kültür Sanat Vakfı işbirliğiyle restore edildi ve 36. İstanbul Film Festivali’nde sinemaseverlerle buluştu. Bir yandan taşradaki yalnızlığı, bir yandan yalnız ve yabancılaşmış Zebercet’in trajedisini anlatırken eski bir konaktan bozma otelin adeta bir karaktere dönüştüğü ‘Anayurt Oteli’ni Zebercet’e 30 yıl önce hayat veren Macit Koper’le konuştuk.
- ‘Anayurt Oteli’ ve Ömer Kavur ile yolunuz yıllar önce nasıl kesişmişti, oradan başlayalım mı?
Evet, bu kesişme benim de sanat yaşamımın dönüm noktalarından biri sayılır. Ömer’i bu karşılaşmadan önce tanıyordum gerçi ama böyle ciddi bir işe gireceğimizin işareti pek yoktu. Atıf Yılmaz, Onat Kutlar gibi dostlarımızla birlikte gittiğimiz yemeklere o da katılırdı. Aramızda bir arkadaşlık, dostluk gelişmemişti henüz. İkimiz de ‘soğuk herif’ dedikleri tiplerdendik çünkü. Sonuçta, bu başlangıç, sadece ‘Anayurt Oteli’ne değil, hem bir dostluğa hem de Türk sineması için hiç de yabana atılamayacak ürünlere neden oldu.
- ‘Anayurt Oteli’nin restore edilmesi ve seyirciyle buluşması konusunda ne düşünüyorsunuz?
İstanbul Film Festivali’nin verdiği çok yerinde bir karardı bu bence. 30 yıl önce çekilen ve hâlâ bir efsane gibi kendinden söz ettiren filmin, genç kuşak tarafından izlenebilmesinin imkânı yoktu.
‘Dört başı mamur bir rol’
- Zebercet gibi bir karakteri canlandırmak herhalde çok zordu ama o kadar başarılı oldunuz ki insan başka hiçbir oyuncunun bu rolde böyle bir performans gösteremeyeceğini düşünüyor. 30 yıl sonrasında, Zebercet ile ilgili düşüncelerinizi öğrenmeyi çok isteriz.
Zebercet rolü, biraz da bir romandan kaynaklandığı için, tam manasıyla ‘dört başı mamur’ bir roldür zaten. Yani işini iyi yapmak isteyen bir oyuncu için her türlü malzemeyi sunmaya hazırdır. Ancak, bu sunumu kullanacak oyuncunun da, karakterle kendi arasında bir ortaklık kurabilmesi şartıyla. Hiçbir romancının, kendi yarattığı karakterin resmini bir başkasının çizmesine tahammül edeceğini sanmıyorum. Yusuf Atılgan için de böyle oldu. Film çekimi öncesinde tanıştığımızda, benim Zebercet olabileceğime pek inanmadı. Filmi izledikten sonra da pek övgüyle karşıladı ama ben bunun sadece bir iltifat olduğu kuşkusunu hep taşıdım.
‘Hep tiyatrocuyum’
- Siz tiyatro ve sinemada oyunculuktan yönetmenliğe hep yaratıcı konumda yıllardır aktif olarak varsınız. Hangisi ağır basıyor?
Tiyatroya lisedeyken başladım ve bugüne kadar hep tiyatrocu olduğumu söyledim. Profesyonelliğe Dostlar Tiyatrosu’nda başladım ve orada tiyatro macerası yüklü on yıl geçirdim. Sonra Şehir Tiyatrosu’na girdim ve emekli olana kadar orada yönetmen olarak görev yaptım. Sinemada oyunculuk ve senaristlik hep aralara girip çıktı. Peki şimdi necisin derseniz, tiyatrocuyum.