21.02.2022 - 12:55 | Son Güncellenme:
ANKARA (DHA)-
İletişim Başkanlığı tarafından Almanya'nın Hanau kentinde 19 Şubat 2020'de ırkçı terörist Tobias Rathjen tarafından şehir merkezindeki iki kafeye düzenlenen, 4'ü Türk 9 kişinin yaşamını yitirdiği saldırının 2’nci yıl dönümü dolayısıyla 'Hanau Kurbanları için Adalet Arayışı: Almanya'da Aşırı Sağcı Terör Tehdidi' başlıklı panel düzenlendi. Panele video mesaj gönderen İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Hanau saldırısı başta olmak üzere Almanya'da ve dünyanın muhtelif bölgelerinde yaşanan terör saldırılarının kurbanlarını bir kez daha saygıyla andığını ve yakınlarına sabırlar dilediğini belirterek, "Teröre hiçbir zaman boyun eğmeyeceğiz" dedi.
'TEŞHİS OLMADAN TEDAVİ OLMAZ'
Toplantının, Almanya’yı kötülemek veya Almanya’ya saldırmak maksadıyla düzenlenmediğinin altını çizen Altun, "Burada tüm Almanların ırkçı olduğu gibi bir iddia da ortaya atılmıyor. Amacımız, bir sorunu ortadan kaldırmanın ön koşulunun sorunun varlığını kabul etmek olduğu inancıyla, Alman toplumunun bugün yaşadığı çok ciddi bir soruna dikkat çekmektir. Dolayısıyla burada yapıcı ve çözüm odaklı bir yaklaşım sergilediğimizi özellikle vurgulamak istiyorum. Tüm meselemiz milyonlarca Türk'ün, onlarca yıldır yaşadığı Almanya'da, kendilerini 'potansiyel kurban' değil, 'eşit birey' gibi hissetmeleri, korkudan azade güvenilir bir yaşam sürebilmeleridir. Zira dünyanın neresinde olursa olsun, her bir vatandaşımızın sorunu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sorunudur. Sorunu ortadan kaldırmak için sorunun varlığının kabul edilmesi şarttır. Teşhis olmadan tedavi olmaz" diye konuştu.
'ADALETİN TECELLİ ETMEDİĞİNİ VURGULAMAK GEREKİYOR'
Bugün Almanya'da siyasetçisiyle, kamu görevlisiyle, gazetecisiyle ırkçılık sorununun inkar edildiğinin görüldüğünü anlatan Altun, örneğin Alman siyasetçilerin, ırkçı terör eylemlerini kınamakla birlikte, göçmenler için son derece öngörülebilir olan bu saldırılardan sonra sürekli 'şaşkın olduklarını' ifade ettiğini belirtti. Altun, "Bu şaşkınlık ifadesini, aşırı sağın güç kazanmasıyla birlikte, ırkçılık trenine binen bazı siyasetçilerin bir savunma mekanizması olarak görebiliriz. Aynı şekilde medya, terör eylemlerini haberleştirirken, beyaz saldırganları 'deli', beyaz olmayanları ise 'terörist' olarak tanımlamaktadır. Almanya'ya özgü olmayan bu eğilim, toplumun ırkçılık günahından arındırılmasına ve tüm suçun akıl sağlığı yerinde olmayan bir avuç serseriye atılmasına yaramaktadır. Üstelik medyanın kanlı eylemler dışında yaşanan ırkçı saldırıları gündeme getirmemesi dikkat çekicidir. Son olarak, kamu kurumlarının aşırı sağcı terörle mücadelede yetersiz kaldığını ve ırkçı saldırılar söz konusu olduğunda adaletin tecelli etmediğini vurgulamak gerekiyor. Gerçekten de NSU davası başta olmak üzere 'Almanya'da ırkçıların kollandığı' algısını güçlendiren olaylar, Hanau gibi trajedilere zemin hazırlamıştır" diye konuştu.
Altun, hesabı sorulmayan, sonuna kadar aydınlatılmayan her ırkçı saldırının yeni terör eylemlerini beraberinde getirdiğini ifade etti.
'YAPILAN SALDIRI VE HAKARETLER ÖRTÜLÜ IRKÇILIĞIN BİRER İFADESİ'
Bugün gelinen noktada Almanya'nın Müslümanların sistematik biçimde kriminalize edildiği ve İslam dininin bir iç güvenlik tehdidi gibi muamele edildiği bir yer olduğunu aktaran Altun, şöyle konuştu:
"Türkler başta olmak üzere, azınlıklara yönelik ırkçı duygular, zaman zaman mizah kullanılarak kamusal alanda dışa vurulmaktadır. Açıkça ifade etmek istiyorum ki; Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsında ülkemize karşı yapılan saldırı ve hakaretler, bu örtülü ırkçılığın birer ifadesidir. Bu saldırı ve hakaretler, Almanya'da örnek azınlık olarak yaşayan, Alman toplumuna olağanüstü katkılarda bulunan Türklere, Türkiye Cumhuriyeti ve lideri üzerinden hesaplaşma gayretinin bir yansıması gibi görünmektedir. Aynı şekilde Türk toplumuna hizmet eden, vatandaşımızın hakkını hukukunu koruyan kurum ve kuruluşların hedef alınmasını da bundan ayrı düşünmek mümkün değildir. Geçmişte milletimizin ibadetine, başörtüsüne, adetlerine müdahale etmek suretiyle zulmedenler, söz konusu uygulama ve söylemleri alkışlasa da aslında bunların hepsi, kriminalize etme ve dışlama, ayrımcılık politikasının birer parçasıdır. Avrupa Birliği'nin terör listesinde yer alan PKK'yı aklama çabasının, 15 Temmuz'da sokakları kan gölüne çeviren FETÖ ihanet şebekesinin, terör örgütünün, bir avuç muhalif gibi lanse edilmesinin başka bir izahı olamaz."
Altun ayrıca, Almanya'nın yeni hükümetiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, medya temsilcileriyle yakın iş birliğini sürdürmeye kararlı olduklarına işaret ederek, "Hiçbir vatandaşımızın mağdur edilmesine, zulüm görmesine, tehdit edilmesine izin vermeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun, dünyanın neresinde olursa olsun, vatandaşlarımızın yaşadığı her yerde varlık göstereceğiz" ifadesini kullandı.