15.06.2024 - 01:16 | Son Güncellenme:
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik katıldığı canlı yayında açıklamalarda bulundu. Çelik'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
EYLEM TOK VE OĞLUNUN YAKALANMASI
Adalet Bakanımız açıkladı, Yılmaz Bey. Amerika'dan aldığı bilgi. İnşallah normal yargı sürecine girmiş olur. Hukukun işlemesi önemli. Burada bu tip olaylarda siyasetten değerlendirme beklenir. Ancak hukukun işlemesi lazım. Toplumsal hassasiyet tabii ki önemli. Bizim arzumuz burada nedir? Birisi hukuktan kaçıyor. Bu da toplumsal vicdanda yara oluşturdu. Bu iade hukukun işlemesine imkan sağlar.
"SON ZAMANLARDA ÇOK GÖRÜŞME TRAFİĞİ OLDU"
Buraya gelirken bir karı-koca vatandaşımızla selamlaştık. 'Biz çok stresliyiz ne oluyor?' dediler. Ben de stres olmadığını söyledim. Son zamanlarda çok görüşme trafiği oldu. Siyasetin doğası içerisinde bazen tansiyon yükselir bazen normal seyrinde gider. Umarım ki daha tansiyonsuz şekilde bayram sürecine hep beraber gireriz. Sizinle yaptığımız bir programda şöyle analiz yapmıştım; siyasi hayatımızda çeşitli kesimlerden kaynaklanan sorunlar masada birikiyor, siyaseti felç ediyor. Bu bakımdan demokratik, siyasi hayatımız arzu ettiğimiz akışkanlığa kavuşamıyor. Belli siyasi hareketlerin vesayeti, darbeleri, postmodern darbeleri desteklemesi şeklinde. Uzun yıllar bu zehirledi. Demokrasimizi sakatlayan birtakım şeyler de var. Bunlardan bir tanesi de, siyasi hayatta kimlik kalelerine çekilip birbirimizle konuşamaz hale gelmemiz.
"MEMLEKETİN BÜYÜK MESELELERİ İÇİN OTURUP KONUŞULABİLİR HALDE OLMAK LAZIM"
Siyaset nedir? Siyasal olan nedir? Nasıl inşa edilir? Siyaset nasıl inşa edilir? Bütün bunlarla ilgili teorik bilginiz olmasa da yapılan eylem ve işlem toplumsal hayatın maliyetini azaltıyorsa siyasettir, artırıyorsa antisiyasettir. İnsanoğlu bu kurumlara toplumsal hayatının maliyetini azaltmak için siyaseti kurmuştur. Belli çerçevelerde memleketin büyük meseleleri için oturup konuşulabilir halde olmak lazım. Bu bir döngü. Bizim açımızdan nasıl okuyalım? Biz Cumhurbaşkanımızla yol yürümeye başladığımızda hepimiz çok genç yaşlardaydık. Karşımızda kapkaranlık vesayet tablosu vardı. Biz sertleşmelere neden girdik? Vesayet vasıtasıyla siyaseti tıkamaya çalışan mekanizmalarla mücadele için bu döngünün içine girmiş olduk. 20 yıl evvel Meclis'te şu konuşmayı dinledim. Tarımla ilgili konuşurken bir CHP'li arkadaşımız 'Bu bir rejim sorunudur' dedi.
"VATANDAŞ HÜKÜMETİ DEVLETİ YÖNETMESİ İÇİN SEÇİYORDU"
Siyasetle ilgili tartışmaları rejim tartışmasına dönüştürme gibi kötü bir siyasi huy var. Bu da askeri darbe, vesayet, muhtıralarla yürüdüğünde maliyet artıran bir şey oldu. Tam 15 yıl boyunca kurduğumuz ilk cümle 'sivil siyasetin üstünlüğü'ydü. Bu meseleler devlet meselesidir, hükümet buna karışamaz deniyordu. Vatandaş hükümeti devleti yönetmesi için seçiyordu. Sistem hükümetin içinde MGK'yı koymuştu. Anayasanın üstüne kırmızı kitap, seçilmiş hükümetin üstüne vesayeti korumak üzere Cumhurbaşkanı konumlandırılmıştı. Abdullah Bey ve merhum Özal'ın demokratik kişilikleriyle bu işletilmemişti. Ne zaman devlet dersiniz? Millet de dersiniz, devlet de dersiniz? Karşınızda sizin devlet kurumlarınızı yok etmeye çalışan bir terör örgütü vardır. Bu örgüte karşı mücadele ederken, karşınızda birileri terör örgütü ile mücadeleye karşı çıkarsa bu kelimeyi daha çok kullanırsınız. Bir CHP'li milletvekili Libya'da 'Biz Hafter'i desteklemeliyiz' dedi. O zaman devletinizin çıkarlarından bahsedeceksiniz. Siz mavi vatan diyorsunuz, bir CHP milletvekili çıkıyor, diyor ki 'mavi vatan demek bizi maksimalist duruma düşürür' demiştir. Tabii ki devlet diyeceksiniz bu durumda. Sayın Baykal ve diğer zamanlarda yumruklarımızla konuşacağımızı, meselemizi konuşalım dedik. Biz ne AK Parti'den vazgeçeceğiz ne onlar CHP'den.
"CHP İLE İTTİFAK KURMAYACAĞIZ"
Bizim ittifakımız adı Cumhur İttifakı. Bunun niteliklerinde ve ilkelerinde değişme sözkonusu değil. CHP 'Cumhur İttifakı'na katılıyorum, söylediklerimden vazgeçiyorum' demiş değil. Türkiye'nin yukarısında savaş var. Aşağısında büyük bir soykırım cinayeti işleniyor Netanyahu tarafından. Çin-Tayvan geriliminin nereye gideceğini bilemiyoruz. Yunanistan'la olan belli düzeyde gidiyor ama Sırbistan, Kosova, Balkanlar'daki tabloya baktığınızda. Tam ortada Türkiye. Bir siyasette hasım olmamak, düşman olmamak lazım. Siyaseti rekabet alanı olarak görmemek lazım. Birbirimizin cenazesine ve düğününe gidemeyecek hale getirmeyelim siyaseti demiştim. Partilerimiz farklı olabilir, meşreplerimiz, aidiyetlerimiz, kimliklerin farklı olabilir ama hepimizin soyadı Türkiye Cumhuriyeti demiştim.
"SİYASETTE ZIT KUTUPLAR OLACAK"
Siyasette zıt kutuplar olacak. Siyaset zıt kutupların diyalektiği içinde üretilir. Biz bunu yumruklarımızı sıkarak, birbirimizi ötekileştirerek yapmamalıyız. İki kimliğimiz var. Bir siyaset kimliğimiz. Devlet adamı sorumluluğu ile hareket etmemiz lazım. Türkiye'nin bağışıklık sistemini güçlü tutmamız lazım. Vatandaşlarımız tabii ki farklı partilere oy verir, saygı değerdir. Siyaseti duvar ören sistemle örtüştürürsek bu antisiyasettir. Cumhur İttifakı'nın birlik ve beraberliği en sağlam şekilde sürüyor. Meclis'te bir mesele geliyor, meclis başkanvekilleri birbiriyle görüşmüyor mu? Görüşüyor. Gerginliklerde Meclis Başkanı 'arka tarafa arkadaşlar' deyince, görüşülmüyor mu? Burada şunu kabul edelim. Burada CHP normalleştiği zaman zaten bununla ilgili kapı açıktır.
"SİYASETÇİNİN KELİME DAĞARCIĞI GENİŞTİR"
Türkçe'de bir sürü kelime vardır. Siyasetçinin kelime dağarcığı geniştir. Şimdi diyalog süreci olmuş. Buyurmuşsunuz AK Parti Genel Merkezi'ne gelmişsiniz. Biz de bundan memnuniyet duyduğumuzu açıklamışız. Sonra sayın Cumhurbaşkanı iade-i ziyarette bulunmuş. Bundan sonra 'suç ortağı' lafının siyasi idrakle bir alakası yok. Özgür Bey deneyimli siyasetçidir. Meclis'te pekçok kez görev yaptık. Orada Anayasa Mahkemesi, ekonomiyle ilgili konular var. Bunları nitelerken 'suç' kelimesinin kullanılması. Normal siyaseti tarihinizin büyük dönemi kriminalize etmekle bir tarih geçirmişsiniz. Normal siyasi faaliyet yürürken rejim düşmanlığı, tek adam rejimi ile kriminalize etmişsiniz siyaseti. CHP muhalefet etmesin demiyoruz. Bunun dışında bir kelime yok mudur? Ne demek suç ortağı? Kim ne suç işlemiş? Biz kendi siyasi programlarımızı yürütmüşüz, siyasi faaliyetler ortaya koymuşuz. Siyasetin meşru alanı ve hukuk çerçevesinde bunları gerçekleştirmişiz. Bu ne demek suç ortaklığı?
"MESELELERE ODAKLANMAK LAZIM"
Siyaseti yüksek tansiyonla yapmamız gerekmiyor. Burada meselelere odaklanmak lazım. Sayın Cumhurbaşkanımız devletin başı olarak 'Gelin Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50. yıldönümünde hep birlikte orada olalım' dedi. Kıbrıs bizim milli davamızdır. Dolayısıyla Kıbrıs Barış Harekatı, milli namusumuzu korumak için yapılmış kahramanca barış harekatıdır. Buna kahramanlık eden siyasileri tabii ki anacağız. Avrupa'da yeni faşizm dalgasının yükselmesinden bahsediliyor. Sayın Cumhurbaşkanımız, sayın Özel'e 'sosyalist enternasyonelde size yakın partilere Türkiye'nin tezlerini anlatan faaliyet yürütün' dedi.
"SİYASİ NEZAKETİ KORUMAK LAZIM"
Şuna çok dikkat ediyorum, titiz davranıyorum. Siyasi nezaketi korumak lazım. Şöyle bir şey söylediler, çok önceden hazırlanmışız, apar topar açıklama yapmışız gibi. Öyle değil. Sayın Cumhurbaşkanımızla görüştük, Mustafa Elitaş Bey'le bunları değerlendirdik, notlarımızı aldık ve konuştuk. Burada nazik bir ev sahipliği yaptınız, teşekkür ederiz dedik. İki gün sonra 'suç ortağı' denmesi siyasi nezaketle ve akılla bağdaşmaz.
"CUMHUR İTTİFAKI'NDA EN UFAK ÇATLAK YOK"
Buradaki ifadelerin manasını yorumlamak, izah etmek MHP'deki arkadaşlarımız takdirindedir. Her partide belli siyasetler konusunda partinin yüzde 100'ü böyle düşünüyor deme garantisini kimse veremeyiz. AK Parti'nin ana politikasını belirleyen kurulları ve yöneticileri Cumhur İttifakı'na güçlü bir destekle, hassasiyetle hareket etmektedir. MYK toplantılarının ve MKYK toplantıları basına kapalıdır. Girişinde sayın Cumhurbaşkanımız MYK ve MKYK üyelerine sürekli olarak iç ve dış siyasetle, ekonomiyle ilgili önümüzdeki döneme nasıl bakacağımızla ilgili değerlendirme yapar. Talimatlarını verir, görevler verir. Toplantılarda değişmeyen bir şey vardır. Sürekli olarak Cumhur İttifakı'nın hassasiyetlerinin korunması hususunda altını çizer sayın Cumhurbaşkanımız. Biz de partinin görüşünü en başta genel başkan olarak Cumhurbaşkanımızın söylediği herşey partiyi bağlar. Cumhur İttifakı konusunda ufak çatlak yoktur.
"CUMHUR İTTİFAKI İLKELER İTTİFAKIDIR"
Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakan iken yurt dışı gezilerine CHP milletvekilleri geliyor. Baykal zamanında sebebi bizde kalsın birden bire kestiler. Bu diyaloğu istemediler. Ben şimdi söylemeyim. Diyalog belli meseleleri konuşmak içindir. İttifak ise belli çatıda birlik ve baraberlik içinde yol yürümektir. AK Parti'nin MHP'den, MHP'nin AK Parti'den ayrılacağı şeklinde bir sürü şey söyleniyor. Hem Cumhurbaşkanımız hem sayın Bahçeli'nin vurguladığı bir şey var. Cumhur İttifakı ilkeler ittifakıdır. Türkiye'yi korumak için ortaya çıkmıştır. Bir çıkar ittifakı değildir. 'Allah bana yeter'den daha güzel cümle var mı? Tabii ki Cumhur İttifakı bileşeni partiler özgün kimliklerinden, orijinal karakterlerinden, siyasi pozisyonlarından vazgeçerek tek parti haline gelmiyor. Temel konularda, ilkeler temelinde çatı oluşturuyorlar. Her iki partinin farklı değerlendirmeleri olabiliyor ama bu ittifakın birlik ve bütünlüğüne zarar verecek noktaya gelmiyor. Her iki parti kendi karakterine sahip. 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan tablodan sınana sınana bugünlere geldik. Cumhurbaşkanımız ve sayın Bahçeli'nin birlikteliği ve partilerin birlikteliği açısından 'Türkiye Yüzyılı' istikametine bakmaya devam ediyor. Günün sonunda, sınana sınana gelmiş güçlü ittifak birlik ve beraberliğini teyit etmiş oldu.
"TÜRKİYE'NİN BELLİ SİYASİ NEZAKET İÇERİSİNDE OTURUP KONUŞABİLMESİ LAZIM"
Mehmet (Şimşek) Bey'in bütün partilerin ekonomi kurmaylarıyla toplantı yapması formatı daha uygun olabilir. Sayın Özel'in ikinci açıklaması birinciden de vahim; ekonomi suç ortaklığıdır diyor. Bu olaya kadar şöyle düşünüyordum. Daha makul siyaset yapma, marjinal siyasi kodlardan uzaklaştırma. Sistem meselesini, siyasi tartışmaları rejim tartışmasına çevirmeme, toplumla devleti karşı karşıya getirmeme. Bütün bunlardan uzaklaşmayı kıymetli buluyordum. Hatta sayın Cumhurbaşkanımızın ziyareti öncesi şöyle açıklama yaptılar 'Anket yaptırdık, bu diyalogdan dolayı oyumuz artıyor' dediler. Türkiye'nin belli siyasi nezaket içerisinde oturup konuşabilmesi lazım. Şimdiye kadar neden yapılmadı? İnanın daha öncekiler randevu isteseydi verilirdi. Burada eylem planı, tırnak içinde paket program yok. Burada Türkiye'nin meselelerine odaklanalım, ortak akıl üretelim. Biz iktidarız, onlar bir şeyler söylüyor, o meseleyle ilgili eylem planımız var. Üç gün sonra adım attığımızda çıkıp 'biz dedik oldu' diyorlar. Bu iktidarın görev alanı, yetkileri ile ilgili kapkaççılığa dönüşmemeli. Bunu nezaket ve diyalog içinde tabii ki oturup konuşmalıyız. Demokrasi konuşmak üzere kurulmuş bir rejimdir. Yüksek tansiyon çıkar, ara verilir, arkaya geçilir, grup başkanvekilleri meseleyi değerlendirir ve daha sonra devam edilir. Siyaset nihayetinde Kanarya Sevenler Derneği değil, tabii ki tansiyonu da olacak. Uluslararası ilişkilerde en uzak olduğunuzla, en karşı karşıya olduğunuzla oturup konuşuyorsunuz. Dünyada konuşmadığımız siyasi hareket yok. Dünyada konuşmadığımız mezhep, meşrep, siyasi hareket yok. Türkiye olarak herkese söyleyecek sözümüz var. Bunu iç siyasette de yapabiliriz.
"MAKUL ÇOĞUNLUĞUN DEĞERLERİNE SAHİP ÇIKMAK LAZIM"
Kemal Bey tırnak içinde çocuksu şekilde 'şu mekan gayrimeşrudur, bu mekan meşrudur' demişti. Cumhurbaşkanı devletin başıdır, bir binaya girince oraya Cumhurbaşkanı forsu çekilir. Sonuçta özel kalemler arasında oraya karar verilmiştir. Külliye de olur, Çankaya Köşkü de olur. Mekanlar arasında meşruiyet yarışına sokmamak lazım. Hasan Bey o diplomasiyi yürüttü. Kendisi deneyimli devlet adamıdır. Karşı taraf da bir şeyler talep etti, sonuçta bu şekilde karar verildi. Bunlar siyasi konular bile değil. Cumhurbaşkanı devletin başı olarak Meclis'e giriyor, ayağa kalkmıyorlar, bunlar komik olaylar. Suç ortağı ifadesine kadar CHP merkeze çekilme aşamasına iyi gidiyordu. Makul çoğunluğun değerlerine sahip çıkmak lazım.
"ANKARA'NIN ŞEHİR EFSANESİ ÇOKTUR"
Sayın Akşener ile sayın Cumhurbaşkanımızın ne konuştuğu Cumhurbaşkanımızın takdiri. Sayın Akşener genel başkan iken randevu isteseydi bu randevu verilirdi. Ankara'nın şehir efsanesi çoktur. Siyasi nezaketi korumak ve kişisel haklara saygı duymak zorundayız. Sayın Akşener ne açıklamışsa ona riayet etmek lazım. Sayın Akşener o partinin kurucu genel başkanı. Sayın Cumhurbaşkanımız siyaset tarzı olarak görüşme trafiği yoğun lider. Cumartesi ful görüşme bazen Pazar'a da sarkar. Bu onun ta belediye başkanlığından beri yürüttüğü bir alışkanlık. Bu görüşmelerde kişisel Cumhurbaşkanına bir şey söyler. Bütün bunları birleştirip tablo çıkarmaya çalışmak, bağlamının dışında yüksek anlamlar yüklemeye çalışmak siyasette doğru sonuçlar vermez.
"ABDULLAH BEY HEPİMİZİN SAYGI DUYDUĞU BİR BÜYÜĞÜMÜZ"
Sayın Abdullah Gül ile diyalogları hiç kesilmedi. Gençlik yıllarından beri arkadaşlar. Çok önemli görevlerde bulunmuştu. Deneyimli bir devlet adamıdır. Zaman zaman bir araya geldiklerini, sohbet ettiklerini biliyoruz. Abdullah Bey hepimizin saygı duyduğu bir büyüğümüz. Partimizin kurucularından. Beraber yürüdükleri bir yol var. O hukuk her türlü siyasi tartışmanın üstünde ve titizlikle korunuyor. Zaman zaman ilişki seyrelebilir zaman zaman güçlenebilir. Ne görüştükleri sayın Cumhurbaşkanımız ve Abdullah Bey'in takdirindedir. Bir görüşme mümkündür. Bir araya gelseler konuşmaların yüzde 80'i, 90'ı Gazze ile ilgili olacaktır.
"BİZ TOPLUMSAL MERKEZİ TEMSİL EDEN PARTİYİZ"
O parti bu parti meselesi değil. Belli ilkeler, prensipler var. Bu meseleye sayıyı artırmak olarak bakmayız biz. Bu gözle bakıyoruz. Ahlaki, siyasi kriterler var. Bu çerçevede değerlendirilir. Kategorik olarak hiçbir şeyi dışlamıyorum. Şu var, bu var diye teyit vermiyorum. Biz toplumsal merkezi temsil eden partiyiz. Merkez siyaseti yapıyoruz. Belli siyasi fikir temelinde kitle partisi olarak hareket ediyoruz. Merkez siyaseti değerlerinden koptuğunuzda, siyasi parti olmaktan çıkıp siyasi cemaate dönüyorsunuz. Gerçek merkez siyaseti partisi, siyasi cemaat, siyasi şirketten uzak duran parti. Ben rakibimiz olmalarına rağmen daha merkez siyasetine dönük siyasi tutum geliştirdikleri için bunu toplam Türk siyasetinin faydasına buldum. Belki de çok partili hayata geçildikten bu tarafa, yerel seçimden bu yana 'suç ortağı' ifadesine kadar ilk defa CHP Avrupalı sosyal demokrat bir parti gibi davrandı. Toplumun değerleriyle kavga etmeme. Toplum-devlet kutuplaşmasına gitmeme, vesayet üretmeme anlamında. Cumhur İttifakı'na ve Cumhur İttifakı'ndaki kişilere kullandığı katılmadığımız ifadeleri de var.
"DARBE ANAYASASININ DEĞİŞMESİ GEREKİYOR"
Bizim söylediklerimiz açık. Darbe anayasası var ve değişmesi gerekiyor. Gelecek nesillere borcumuz. 15 senedir bu yeni anayasa meselesi tartışılıyor. Ben Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olduğum zaman, seçimden çıkmıştık, bütün siyasi partileri yeni anayasa için ziyaret etmiştik. Bugünün gündemi değil sadece.
"BİZ HER ZAMAN SİYASİ NORMALDE DURUYORUZ"
AK Parti açısından gündem şu anda, bütün kurulların çalıştığı konu; 4 yılı en güçlü siyasetle nasıl değerlendiririz? 4 yıl sonra ekonomi, dış politikada, sosyal alanda, eğitimde, diğer alanlarda nasıl bir Türkiye görmek istiyoruz? Kızılcahamam kampı rutindi. Biz her zaman siyasi normalde duruyoruz. Karşısı anormal üretmedikçe bu normali koruruz. Yaşanan tarihin kılcal damarlarını biliyorum. Seçimden çıktığı halde 'diktatör' denilen, vesayetle köşeye sıkıştırılmaya çalıştırılan bizdik. Siyasi olan, normal olan farklı toplumsal taleplerin temsilini gerçekleştirir siyasi partiler.
"AK PARTİ'DE DEĞİŞİM SÜREKLİ VAR"
Her seçimden sonra yeni sayfa açılmaya başlar. Türkiye'de her seçimden sonra 1-2 yıl sükunetli gider. Ondan sonra biraz siyasetin tansiyonu artar. Önemli olan bunları kendi müstakilliği içinde değerlendirmek. Bir siyaset insanı gözüyle baktığımızda her birimizin görevi, belli siyasi partiye mensubiyet içinde davrandığımızdan dolayı kendi partimizin, ittifakının oyunun artması için davranırız. Toplumun beklentilerini görüp sağduyuya katkı sağlamamız lazım. AK Parti'de değişim sürekli var. Seçim sonuçları değerlendiriliyor. Değişim süreci devam ediyor. İstediğimiz sonuçları niye alamamışız, bütün bunlarla ilgili adımlar atılıyor. Ekonomik reformların siyasi reform çerçevesinde oturması önemli. Ekonomi ekonomi değildir, ekonomi ekonomi politiktir. Bütünsel bakmak lazım. Yargı reformu önemlidir. Bütün bunlar bileşik kaplar teorisi gibidir. Demokratik ülkelerde bir tanesi yukarıda bir tanesi aşağıda olmaz. Ekonomik olarak devlet zengin halkı fakirdir, demokratik ülkelerde bu olmaz.
"İŞİMİZ CANLILARI YAŞATMAK, YOK ETMEK DEĞİL"
Bu çalışmayı Bahadır Bey yürütüyor. Grup Başkan vekilimiz. Tamamladığı taslak üzerinde kendi aramızda toplantı henüz yapmadık. Bizim için can azizdir. İnsan canı da öyle bu hayatta aynı kaderi paylaştığımız her canlı için geçerli. Cana kast etmek gibi bir hazırlık içindeymişiz gibi, bunun kast edilmekten üzüntü duyarım. Geçen sokak hayvanından kaçarken evladı arabanın altında kalan baba, diğer tarafta sokak hayvanlarına bir şey gelmesin diye dernek yetkilisi. En doğrusunu aramaya çalışıyoruz. Biz işimiz canlıları yaşatmak, yok etmek değil. Taslakta nasıl bir eylem planı çıkmış, gördüğümüzde değerlendirmemizi yapacağız.
"BATI, TÜRKİYE'Yİ DOĞRU ANLAMAYA BAŞLADI"
Olumlu görüşmelerinin üst başlığı 'Batı Türkiye'yi doğru anlamaya başladı' diye atmak lazım. 'Türkiye Batı demir attı' diye değil. F-16'lar konusunda iyi noktadayız. Üzücü olan NATO müttefiğinin bir takım süreçlere bağlanması. Batı Türkiye'yi doğru anlamıyordu. Bugün G-7'de yanyana oturuyorsunuz. Bütün bu tabloda ta Türkiye'de tabanca alımında ambargo koymaktan F-16'lara kadar. Kuzeyde savaş var. NATO ülkesinin güvenliğini eksiltmeye çalışıyorsunuz. Türkiye egemen bir ülkedir. Kendi güvenliğini sağlayacak kudrete ve kabiliyete sahiptir. Güvenliği hiçbir şekilde pazarlık konusu değildir. Dışlandığımız noktada kendi başımızın çaresine bakarız. Patriotları satın almak istedik, tehditle karşı karşıyaydık biz de S-400'leri aldık. Hem dışlayacaksınız, hem benim dediğimi yap diyeceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi? Bu son atılan adımlar Batı'nın Türkiye'yi doğru anladığını ve doğru konumlandığını gösteriyor.
"TÜRKİYE'NİN ULUSAL VE ULUSLARARASI BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLÜ TUTMAMIZ LAZIM"
Dünyada aktif kriz alanları var, potansiyel kriz alanları var. Aktif kriz alanı Rusya-Ukrayna çatışması. Diğeri İsrail'in soykırımı, hemen güneyimiz. Bundan uzak bir NATO ülkesinin değerlendirmesi ile bizim değerlendirmemiz tabii ki farklı içerikler taşıyacak. Güneyde bir terör örgütü var. Son derece hassas devlet aklıyla takip etmemiz gereken Balkanlar'daki durum ısınmaya başladı. Türkiye'nin ulusal ve uluslararası bağışıklık sistemini güçlü tutmamız lazım. Dedeağaç'taki birikim Türkiye'ye karşı değil, diyorlar. Herhangi müttefikimiz Akdeniz'de egemenlik alanımızı korurken bize bayrak göstermeye kalkmamalı. Türkiye egemenlik haklarını korurken yürüttüğü faaliyetleri DEAŞ'la mücadele etmek başta olmak üzere müttefikleri ile yapmak istedi.
"ARTIK HAKİKAT SİYASETİ BELİRLEMİYOR"
Şu anda dünyadaki düzeni nasıl adlandırabiliriz. Bir sürü kurum, prensip var. Ama bu kadar kuruma, prensibe rağmen Gazze'de soykırım durdurulamıyor. Bunun adı organize anarşidir. Büyük bir savrulma var. Bu organize anarşi durumu herşeyden daha tehlikeli. BM, AB, NATO, Adalet Divanı var. İnsanlık değerlerini tehdit eden gelişmelere karşı hiçbir sonuç alınamıyor. Uzun dönemli bir siyasi türbülansa giriyoruz. Kendi adımlarımızı atacak hazırlıklarımızı da yürütüyoruz. Sistem o hale gelmiş ki, 'Gazze'de soykırım dursun' diyenlere 'haklısın' diyor ama Gazze'de soykırımı yapanlara silah gönderiyor. Büyük savaş uçakları bağışta bulunanlar aynı zamanda Gazze'de uçaklarla yiyecek yardımı atıyor. Kendisi de yalanın içine girmiş. Artık hakikat siyaseti belirlemiyor. Uluslararası ilişkilerle ahlak arasında bağ uzun zamandır kopmuş. Hakikat modern yalanı kurgular hale gelmiş.
"ÇOK İYİ STRATEJİ ÜRETMEMİZ GEREKEN DÖNEME GİRİYORUZ"
Bu çok uzun dönemli türbülans demektir. Uzakdoğu ya da Balkanlar'da Allah göstermesin yeni savaş tablosu eklenirse büyük bir türbülansa yol açacaktır. Kovid dönemi Avrupa'da insanların mikro milliyetçilere gömülmesine sağlamıştı. Çok iyi strateji üretmemiz gereken döneme giriyoruz. Şu anda devlet adamlığı köprü kurmayı gerektirir. G-7 zirvesinin gündemine bakın. Bir tarafta göç ve Gazze gibi ağır insani sorunlar. Öteki tarafta küresel ekonominin korunması ve yapay zeka. İki uç şey. Bir tanesi insan aklının, medeniyetinin geldiği en yüksek noktayı temsil ediyor. Diğeri ise insanın en ilkel, barbar dönemini temsil ediyor. Bu kutuplarda sürdürülemez bu. Medeni değerler ve medeni hayat tehdit altındadır. İnsanlığı en barbar, en ilkel dönemine götürmeye çalışan bir barbarlık sahne almaya başlıyor. Aşırı sağın ideolojisine baktığımızda; katman katman Rus matruşkaları gibi. Birinci katman AB'ye karşıdırlar. Göçmenlere düşman, İslam düşmanı, Türk düşmanı. Türk düşmanlığı ile İslam düşmanlığında müktesebata sahip. El Kaide ya da benzeri terör örgütleri ideolojik ağı için farklı milletlerden Arapça'yı kullanır. Avrupa'da aşırı sağcılar Almanca'yı yaygınlaştırmaya çalışıyor, Nazileri örnek alıyor. Yeni Zelanda'da saldırıyı gerçekleştirenlerin belgelerinde uzun Osmanlı İmparatorluğu analizleri, Batı ve hristiyanlık için tehdit olduğuna dair içerikler ve din savaşları. Bunun en son örneği Netanyahu dedi ki, 'Biz Batı medeniyetini koruyoruz, sayın karşımızdakilere bu kozu vermeyin' dedi. Netanyahu'da kendi faşizmini örtmek için meta anlatıya sığınıyor.
"AVRUPA KISIR DÖNGÜYE GİRDİ"
Avrupa kısır döngüye girdi. 80'li yıllara baktığımızda Avrupa'daki merkez sağ ve sol partilerin, faşist partilerle ideolojik ajanda örtüşümü yüzde 5'i geçmiyordu. Ama 2000'li yıllarda ajanda örtüşümü yüzde 90'ı buldu. Onlar aşırı sağ partilere giden oyu tekrar geri döndürmek için aşırı sağcılık yapmaya başladılar. Merkez siyasetin değerlerinden vazgeçtiğinizde sizi faşist değerler yutar.
"ORADAKİ MİLLİYETÇİLİK IRK DÜZEYİNDEDİR"
Bizdeki milliyetçilik kültürel düzeyde kalmıştır. Oradaki milliyetçilik ırk düzeyindedir. Avrupa'da milliyetçiyim diyenlerin en çok düşman olduğu kesim bizde milliyetçi ve dindar olan kesimler. 'Diyanet, Ülkü Ocakları kapatılsın' diyorlar. Bizdeki milliyetçilikle mukayese edilebilecek şey Patriotizm, vatanseverlik denilen şey. Her kavranın kendine özgü koşulları var. İktidarın göçmen politikasına karşı çıkabilirsin. Yöntemin demokratik ve insani olmak kaydıyla 'mültecilerin hepsini göndereceğim' diyebilirsin. Bunda mesele yok. Ama bunu düşmanlık ilişkisi içine koyduğunda...
"İNSANLAR KENDİ HAYATLARINDA YABANCI OLUNCA KORKUYORLAR"
İnsanlar kendi hayatlarında yabancı olunca korkuyorlar. Bunu göçmen düşmanlığı gibi kategorik üst kavramlarla ifade etmemek lazım. Bu sosyal bir kaygı. Bunu anlamak lazım. Bu kaygılara hak vermek ve bunların giderilmesi, yönetilmesi lazım. Ben iktidarın göçmen politikasına karşıyım diyebilir birisi tabii ki biz cevaplarımızı veriyoruz. Demokratik ve insani olandan bahsediyoruz. Demografik güvenlik tehdit altında mı? Tabii ki muhalefet bunu sorabilir. Bunları siyasetin makulü içinde tartışmak lazım.
"ASTANA GÖRÜŞMELERİ CENEVRE GÖRÜŞMELERİNİ ORTADAN KALDIRMADI"
Türkiye olarak başından beri Cumhurbaşkanımız ilk başbakan olduğu zamandan beri 'Türkiye her zeminde bulunsun' diye bir temel strateji izliyoruz. Türkiye'nin ekonomik birlikler diğer konularda farklı platformlarda olması, Batı'daki platformlara katkı sağlayan bir şey. Astana görüşmeleri Cenevre görüşmelerini ortadan kaldırmadı. Bu Türkiye'nin yüksek diplomatik kabiliyet üretebilmesi için iyi kaldıraç oldu. Jeopolitik önemli tabii ki, ama sadece jepolitiğin içine sıkışamayız.
"TOPLUCA GÖNDERECEĞİM DEMEK AVRUPA'DAKİ FAŞİST DALGA"
Ben ülkemde göçmen olsun isterim istemem tartışmasından ziyade insani yaklaşım gösterip göstermemekle ilgili mesele. Gayri insani tutum bizde dalga düzeyinde diyemem ama kıpırtılar var. Demokratik ve insani bir şekilde nasıl yapacağını söyleyecek. Topluca göndermek demokratik ve insani kavramlar yanyana gelmez. Ülkemdeki mülteci sayısını azaltmak için çalışırsınız. Topluca göndereceğim demek Avrupa'daki faşist dalga. Siyasetin dilini doğru kurması lazım. Birisi kasten 'Ben faşist siyaseti destekliyorum' derse ona söyleyecek bir şey yok. Tabii ki eleştirileri takip ediyoruz. Bu sorunu demokratik ve insani temelde çözeceğiz.
"AKDENİZ KUŞAĞINA YAKIN ÜLKELER BİZİ DAHA İYİ ANLIYORLAR"
İspanya, İtalya ve Akdeniz'e yakın kuşaktaki ülkelerde bu konularda iyi anlaşıyoruz. AB Bakanı olduğumda 'zeytinyağı yiyenlerle iyi anlaşıyoruz, tereyağı yiyenlerle anlaşamıyoruz' diye espri yapmıştım. Akdeniz kuşağına yakın ülkeler bizi daha iyi anlıyorlar. Avrupa'daki aşırı sağ hep popülist partilerden bahsediyoruz. Sol bir parti var, onlardan farkı yok. İspanya tarihin doğru tarafında yer aldı. Bir kısmı İspanya ile aynı söylemi kullandı ama sonra vazgeçti. İspanya taahhüdünü tuttu. Üzerine baskı geldi. İspanya doğru bir iş yaptı. Şimdiye kadar tanıyan ülkelerin dörtte üçü sosyal demokrat partiler, birinde sağ parti var. O ayrım da çok önemli değil. Burada önemli olan Filistin'in devlet olarak tanınması ve soykırım politikasına karşı çıkılması. Almanlar'ın bu kadar geri durması bu meselede büyük boşluk yarattı. Mahçubiyetlerini anlıyoruz. Üzerinden zaman geçmiş. BM, Adalet Divanı net tavır koymuş. Almanya'nın suskun kalması büyük tarihi hataya düşmesi demektir.