17.12.2024 - 20:12 | Son Güncellenme:
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in açıklamaları özetle şöyle: Herkesin bildiği, artık televizyonlarda ezberlediği bir sürü gücün konuşlandığı durum vardı. Asıl HTŞ'nin çıkış yeri İdlib'di. İdlib'de gerginliği azaltma bölgesi vardı. Rejim adına orada bulunanların saygı göstermesi gerekiyordu. Uzun zamandır olan bir şey vardı. Rejim İdlib'te gerginliği azaltma bölgesine saygı göstermiyordu. Biz de oradaki unsurlara 'daha fazla kan dökülmesin' diyorduk. Onun için Esad'la görüşmek istiyorduk. İdlib'deki güçler bir noktaya kadar sabrettiler. 'Herhangi bir hareketlilik içine girmiyoruz ama rejimin saldırıları devam ediyor' diyordu. HTŞ önce kendisini savunma için pozisyon aldı. Daha sonra dokunulmaması gereken rejimin ele geçirdiği yerlere geri almak için hareket ettiler.
"ASLINDA REJİM ORDUSU KENDİ BÖLGESİNİ SAVUNMA BAKIMINDAN ANA UNSUR DEĞİL"
Burayı çok kolay alınca ilerlemeye başladılar. Görüldü ki, rejim ordusunun herhangi şekilde savaşacak kapasitesi kalmamış. O kadar süratli ilerlenildi ki, ne bir rejim unsuru direniyor ne başka bir şey direniyordu. Aslında rejim ordusu kendi bölgesini savunma bakımından ana unsur değil. Onun yerine savaşan vekil güçler ana unsurları oluşturuyormuş. O destekleyen unsurlarda da geri çekilme olunca rejimin mücadele etme kapasitesinin olmadığı görüldü. Esad'dan yapılan açıklamada 'Bana tek tek mevzilerin çökmeye başladığını söylediler. Ruslar organize ettiler Suriye'den çıkmamı sağladılar' dedi.
"SAATLER İÇİNDE HARİTA DEĞİŞİYORDU"
Biz mevcut mutabakatlara uyulsun, bir siyasi çözüme kavuşulsun istedik. Çağrıların anlamı buydu. CHP Lideri Özgür Özel anakronik tutumu devam ettiriyor. Bizim açıklamamızla sayın Özel'in çağrı yaptığı zaman gerçeklik değişmiş. O saatten sonra yapılan çağrıya Esad bile şaşırmıştır. Saatler içinde harita değişiyordu. Bu rejim unsurları bundan sonra ne için savaşacaklar? Halkın desteği kaybedilmiş, Suriye Milli Ordusu, Ulusal Kurtuluş Cephesi ve HTŞ'ye kadar gruplar var. Aradan 13 yıl geçmiş. Esad'ın şimdiye kadar niye gitmediğine şaşırmak lazım. Ona verilen destekler belli.
"ALTTAKİ DESTEK ÇEKİLİNCE AYAKTA DURAN YAPI DARMADAĞIN OLDU"
Hizbullah'ın Lübnan'a odaklanması gibi sahada değişen bir gerçeklik var. Alttaki destek çekilince ayakta duran yapı darmadağın oldu gitti. İstihbarat başkanı, kardeşi Mahir'in kaçışından bahsediliyor. Demek ki katliam rejiminin ana kolonları durumu görüp kendilerin B planını yapmışlar. Nihayetinde onlar da ipin ucunu bırakmış. Türkiye HTŞ'yi destekledi, HTŞ'ye Türkiye'ye 'bu saldırıları yap' şeklinde iddialar var. Kesinlikle böyle bir şey sözkonusu değil. Biz 'daha fazla kan dökülmesin, siyasi bir çerçeve çıksın' dedik. Esad buna yanaşmadı.
"ESAD'IN HALKA DAYANAN BİR ÜLKE KURMASI GEREKİYORDU"
Hitler'le ilgili filmlerde görürsünüz. Brifing verirken 'Şu ordu harekete geçsin' der, 'emredersiniz' derler, dışarı çıkıp 'Yahu böyle bir ordu kalmadı' denir. 'Niye söylemediniz' denince 'söyleyemedik' derler. Esad halka dayanan bir ülke kurması gerekiyordu. Halka rağmen bir iş yaptı. Arap Baharı başladığında büyük dalga oluşturup bölge ülkelerini altüst edeceğine dair değerlendirme yaptık. Sayın Cumhurbaşkanı birtakım telkinlerde bulundu; 'reformlar yapın, bu dalgayı kırılmalar, dağılmalar, çökmeler olmadan halledin' diye. Sayın Cumhurbaşkanımız Esad'a da bu telkinde bulundu. Esad bunların bir kısmını kabul etti. Türkiye'den oraya heyetler gidip gelmeye başladı.
Cumhurbaşkanımızın Esad'a söylediği konulardan bir tanesi de 'Suriye'deki Kürtlere vatandaşlık ver eşitlik ver' demişti. Bugün Suriye Kürtleri diyerek PKK/PYD terör örgütünü savunan siyasi çizginin gündeminde böyle bir değerlendirme yoktu. Astana ve Cenevre süreçleri birbiriyle çelişik süreçler değildi. Bunların hepsini Suriye'deki yerel durumu gerçekleştiriyoruz dedik. Farklı bakış açıların farklı mekanizmaları vardı. İkisinde de yer alan tek ülke Türkiye'ydi. Bununla ilgili defalarca görüşmeler yapıldı. En başta Cumhurbaşkanımız bu telkinleri yaptığı zaman o adımlar atılabilmiş olsaydı, bu kadar kan dökülmeyecekti. Biz Arap Baharı dalgasını görüp de Suriye ile görüşmeye başladığımızda ABD'den gelen tepki 'haydut bir devletle görüşmeyin' olmuştu. Eksen kaymasıyla ilgili propagandanın en zirveye çıktığı konulardan birisi bölge halklarını korumak üzere geliştirilen inisiyatif çerçevesinde Esad'la yapılan görüşmelerdi. Daha sonra John Kerry gitti oraya ziyaret etti. Cumhurbaşkanımızın 'sahada kan dökülmesin' dediği gerçeklik ile Özgür Özel'in yaptığı çağrıdaki gerçeklikle birbirinin ilgisi yok.
"BİZ SAHAYI ANKET FİRMALARINDAN DAHA İYİ GÖRÜYORUZ DEMİŞTİM"
Ölümlerden kaçanlarla ilgili olarak siyasetin ağır gündemi vardı. Birtakım faşizm üslubu üzerinden ırkçılık yapanların anketlerde yükselişlerinden bahsediliyordu. Hatta sayın Kılıçdaroğlu'nun önde olduğuna dair bir sürü anket yayınlandı. Biz sahayı anket firmalarından daha iyi görüyoruz demiştim. Türkiye'nin politikasının 14-28 Mayıs seçimlerinin kaybedilmesine yol açacak kadar büyük siyasi dalga oluşturulduğuna dair büyük mutabakat varken en kritik zamanda Cumhurbaşkanımız 'Asla ölüme gönderemem sahip çıkmaya davam edeceğiz' demiştir. AK Parti'nin siyasi yürüyüşünde, Cumhurbaşkanımızın siyasi yürüyüşünde bile isteye alınan risklerden biriydi. Rejim esasında Lazkiye merkezli alana sıkışmıştı. Biraz Şam'da vardı. Aşağıda Amerikalıların grubu vardı. Sonuçta rejimin sosyolojik bir desteği yoktu. PKK'yla ilgisi olmayan büyük bir Kürt kitlesi var. Araplar ve diğer bütün unsurlar, mezhepler, Türkmenler bir araya gelince büyük bir sosyolojik yekün oluşturuyordu. Oradaki Nusayrilerin bu olaylarda hiçbir günahı yoktu ama orada bir azınlığa dayanıyordu rejim.
"NETANYAHU BÖLGE SAVAŞINI TETİKLİYOR"
7 Ekim olayları olduktan hemen sonra Netanyahu herhangi şekilde savunmadan bahsetmedi. 'Bölge haritaları değişecek' dedi. Ondan sonra arz-ı mevud'dan, Davit koridorundan bahsetti. Bir açıklama daha yaptı 'Bakın dediğim çıktı, Lübnan, Suriye, İran eski gibi değil' dedi. Netanyahu'nun yaptığı bütün sureci bahane ederek yeni işgal politikası olduğu ifademizin teyididir. Lübnan'ı bombalıyor, Gazze'de soykırım gerçekleştirdi. 1967'den beri işgal altında tuttuğu Golan tepeleri var. Kuvvetlerin ayrıştırılması anlaşmasını ihlal ederek Hermon dağının arkasına geçti. Savunma Bakanı Hartz, 'Buradaki yerleşimler için teşvik uygulamasına geçeceğiz' dedi. Burada teo-politik dediğimiz bölgeyi altüst edecek planların konuşulduğu belli. İsrail Ordu Radyosu 'Biz Suriye'nin askeri kapasitesini yüzde 70-80'ini yok ettik' diyor. Bölgede kendi güvenliğini sağlayacak ülkeler olmadığı zaman geçmişte Afganistan gibi tabloların oluşması muhtemeldir. Netanyahu çok daha büyük bir yıkım tablosu gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu çok daha büyük sıkıntılı reaksiyonların doğmasına yol açabilir.
"BİZ SURİYE'DE KAPSAYICI HÜKÜMET OLSUN İSTİYORUZ"
Bugün üzüldüğüm bir şey oldu. Sayın Özgür Özel diyor ki, 'Suriye'deki duruma bir İsrail bir de AK Partililer seviniyor' diyor. Bu açıklama ahlaki olarak sorunlu siyasi olarak çok yanlış. Bu derece vahim bir açıklamanın yapılması. Biz Suriye'de kapsayıcı hükümet olsun istiyoruz. Herkesin temsil edildiği Suriye halkın iradesi ortaya çıksın. Suriye üniter bir devlet olsun istiyoruz. Terör örgütünün dayatma yaptığı tablo ortaya çıkmasın diyoruz. Bunu diyen AK Parti, genel başkanımız Cumhurbaşkanımızla Suriye'yi bombalayan İsrail'i bir tutuyor. Kuvvetlerin anlaşmasını ihlal eden İsrail'i bir tutuyor. Geçmişte CHP'de Hikmet Çetin, Şükrü Elekdağ gibi bilgece davranan, dış politikada usta sayılabilecek isimler yetişti. Şu anda bir işgalciye kazanan demek doğru mu? Bu mantıkla bakılırsa Allah göstermesin, Gazze savaşının kazananı da İsrail cümlesi çıkar buradan. Böyle saçma şey olur mu? İsrail kaos yaratarak istifade etmeye çalışıyor deniyorsa bu başka bir şeydir. Özel'in vahim cümlesi de çok başka şeydir. Başka ülke memnundur değildir bizi ilgilendirmez. Birisi çıkıp da bu cümleye karşı 'Esad'ın gitmesinden en çok üzülenler Esad'ın kendisiyle CHP yönetimi' dese buna karşı çıkarım. Lafın nereye gittiğini bilmiyorlar. Böyle bir dış politika cümlesi olur mu? CHP'liler diye genel cümle kullansalar, 'CHP'li vatandaşlara saygısızlık ediyorsunuz' diye en başta ben karşı çıkarım. Kimin haddine düşmüş Türkiye ile İsrail'i yan yana getirmek, AK Partililerle İsrail'i yanyana getirmek. AK Parti ile İsrail'i Suriye'de yan yana getiren Esad rejimi ile yanyana duranlardır demektir, bu kadar net.
"ORTAK İRADE MODELİNİN ORTAYA ÇIKMASI LAZIM"
Adını nasıl koyarlar bilmem. Biz Mısır'da bunu söylediğimizde orada bir literatür tartışmasından bahsedildi. Önemli birisi dedi ki, 'Biz laikliğe siyaset-i medeniye' diyelim dedi. İslam dünyasına çok lüzumlu bir şey demişti. Halid Meşal bunu Mısır'da söylemişti. Söylediği şuydu; Sünni Şii'ye, Şii Sünniye saygı gösterecek... Bütün etnik, dini grupların bir arada yaşadığı model. Biz 'Suriye Suriyelilerindir' diyoruz. Suriye özgür, müreffeh, müstakil davranışı olan bir yer olsun istiyoruz. Ama bir tecrübemiz var. Kapsayıcı yönetim modeli çıkmazsa bu sefer maalesef kazanımlar kaybediliyor, daha büyük çatışmalar çıkıyor. Ortada ortak irade modelinin ortaya çıkması lazım.
"HTŞ LİDERİ COLANİ İLE AB İRTİBAT KURDU"
Bazı batılı ülkeler sadece şunu söylüyorlar. Suriye'nin tamamının ne olacağı umurlarında değil. Azınlık meselesine dikkat edin, diyorlar. Bunu söyleyenlerin yüzde 90'ı kendi memleketlerinde azınlık meselesini çözememiş. Bunların bir kısmı gelişmiş ülke. Siz kendi azınlık sorununu çözemezsiniz, Suriye'ye model dayatıyorsunuz. Burada etki üretmek değil Suriye'ye yardımcı olmak. Bizim yürüttüğümüz diplomasi, bütün çevrelerle, ABD ve Avrupa dahil bu istişareleri sürdürüyoruz. HTŞ Lideri Colani ile AB irtibat kurdu. Şu anda 'listede böyle o yüzden temkinliyiz ama görüşüyoruz' deniliyor. Resmi yöneticiniz görüştükten sonra bu fiilen ortadan kalkmış oluyor. Kazansa bile terörist olarak kalanlar var. Hakikati güç mü belirliyor, güç mü hakikati belirliyor. Bu ayrıca konuşulması gereken konu. Bu iki kavram ne kadar birbirine geçiyor ve sentez oluşturuyor.
"İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİMİZ SAHADAN HİÇ ÇEKİLMEDİ"
Türkiye'nin Colani ile görüşmesi, Suriye Milli Ordusu ve küçük gruplarla görüşmesi bugün değil ki. İstihbarat örgütleri hep görüşüyordu. Amerika'nın bu şekilde nitelemesine rağmen istihbarat örgütleri Amerika'nın onlarla hiç görüşmüyor mudur? İstihbarat örgütleri herhangi şekilde görüşmezse sahada ne olup bittiğini bilemez. Bizim istihbarat örgütlerimiz sahadan hiç çekilmedi. Sahadaki gerçeklik ile masadaki duruşumuz arasında senkronize bağlantı var.
"SURİYE'DEKİ İNSANLAR NORMAL BİR HAYAT İSTİYOR"
Bunu en çok arzu eden PYD/YPG, HTŞ ile Özgür Suriye arasında bir şey çıkması için. Zaten hep beraber şu anda sahada her şey mükemmel gidiyor diye bir şey yok. Türkiye'nin tutumu, istihbarat ve askerlerimizin varlığı oradan Türkiye'ye gelecek dalgayı önlemeye yönelikti. Baas rejimin kes kopyala yapıştır şekilde bir modelin yapışmaması. Büyük bir savaşın çıkmaması. İdlib'i yönetmekle Suriye'yi yönetmek ayrı kuşkusuz. Dikkat edin şunlar da saygıdeğerdir; en başta rejimden yana olan suçluların rövanşist yaklaşımla yargılanmayacağı bunu mahkemeler yoluyla yapılacağı söylenmesi. Rejimin anayasasının gözden geçirileceği söylenmesi. Hristiyanların eman altında olması, onlara kesinlikle dokunulmayacağı. Deniyor ki, 'devrimden devlete geçmemiz' lazım. Biz de 'herkesi kapsayıcı devlet modeli ortaya çıksın'. Felaket senaryosu olacak diye İsrail kazandı demek doğru ne de herşey güllük gülistanlık demek doğru. Mesele şimdi başlıyor. Söylenen sözlerden önce atılacak adımlar önemli. Esad gibi kanlı diktaröre karşı savaşmış gruplar Suriye'de birbiriyle çatışmadan, risklere girmeden bunu yaparlar dileyelim. Suriye'deki insanlar normal bir hayat istiyor. Tankı alıp manava çevirmiş. Burada diktatörün gönderilmesi başarıdır ama işin başlangıcıdır. Kötü senaryolar ortaya çıkabilir, büyük riskler vardır. Bunu Libya'da, Yemen'de gördük. Bazı Arap ülkelerinde deprem 70 defa 80 defa değişti. Bugün Suriye'nin toprak bütünlüğünü istemeyenlerin, milli egemenliğine saygı duymayanların HTŞ ile Suriye Milli Ordusu arasında çatışma çıksın istiyor.
"DESTEKÇİ OLUNMAYINCA BAŞKA SEMPTOMLAR ÇIKIYOR"
Bugün söylenen şeyler, Türkiye'ye verilen mesajlar gayet makul. Türkiye'nin, Suriye halkının milli egemenliği, toprak bütünlüğü bağlamında söylediklerinin takdirle karşılandığı değerlendiriliyor. Devrim yapan gruplar bir kısmı kendi tabanını ikna etti bir kısmı edemedi. Bu süreç içinde netleşecek. Bu kendi içinde evrile evrile gidecek. Bazı yerlerde bunlar gerçekleştiği zaman Batılı ülkeler 'Burada demokratik arayış var, size yardımcı olalım' demek yerine yargılayıp, dışladılar, sırf dini motife sahip olunduğu için. Kapsayıcı, inanç özgürlüğüne saygı duyan modelde destekçi olmak lazım. Destekçi olunmayınca başka semptomlar çıkıyor.
"SURİYE'NİN GELECEĞİNE KARAR VERENLER SURİYELİLER OLSUN"
Türkiye'nin buradaki büyük tecrübesi siyasi yazılım. Geleneği ile barışmış ülkeler modern siyasi yönetimin gerekleriyle kavgalılar. O zaman yönetimle sosyoloji arasında kopuş oluyor. Türkiye'nin AK Parti döneminde yaşadığı büyük dönüşüm, hem sosyoloji ile doğal bağlar kurması, geleneği ile sağlıklı ilişki kurması aynı zamanda en modern siyasi açılımlarda kapasite üretmesidir. Bu bir ilham kaynağıdır. Herkes kendi metodlarına göre uygulayabilir. Suriye'nin geleceğine karar verenler Suriyeliler olsun. Türkiye bütün deneyim ve kapasiteyle burada duruyor. Cumhurbaşkanımız demokratik yollarla seçilmiş dünyada en tecrübeli lider. Tanımadığı grup yok. Şahit olduğu olaylar, yönettiği, takip ettiği, sonuçlandırdığı olaylar belki 200 yıllık zaman dilimine sığacak bir şey. En son Somali ile Etiyopya arasındaki uzlaşma. Muhataplığı göz hizasındadır, yukarıdan bakmak değildir. İşbirliği olsun, kazan kazan modeline geçilsin. Herkesin egemenliğine, ulusal onuruna sahip çıkılsın, dediğimiz budur. Burayı uydu devlet haline getirelim diyenler her zaman zararlı çıktı. Biz herhangi bir yerin uydu devlet, çökmüş devlet olmasını istemiyoruz. Eşit ilişki kuralım ve birbirimize yardımcı olarak bu yolu yürüyelim.
"CUMHURBAŞKANIMIZIN SİYASİ TECRÜBESİNİN EŞSİZ BİR TARAFI VAR"
Ruslarla iyi bir diyalog geliştiriyor muhalif gruplar. 'Temas kurduk' deniyor. Bir diyalog gözüküyor. Dünyanın birçok yerinde gördüğümüz şudur; genelde aşırı şahin ve savaşanlar sivillerdir. Savaşanlar bedel ödemişler, ülkelerine gelen maliyeti görmüşler. Batılı gözle baktığınızda bazı toplantılarda radikal olarak yaftalanacak bazı kimselerin yanına bazı toplantılarda Batılı siyasetçileri oturttuğumuzda önce hafit bir 'bu doğru oldu mu' tutuma girdiler. Buna çok şahit olduk. Toplantının sonunda, yemek bittiğinde baktık ki onlar sohbet ediyorlar. Yani dönüşme fırsatı vermek. Bu başkalaşma değil. Herhangi bir şey yaptığınızda duvar örüyorsanız, yaptığınız şey değerler açısından doğru olsa bile doğru sonuç doğurmuyor. Eğer köprü kurabiliyorsanız yürüme modelleri geliştirebiliyorsunuz. Cumhurbaşkanımızın siyasi tecrübesinin eşsiz bir tarafı var. Resmin bütün taraflarıyla görüşen yegane lider Cumhurbaşkanımız.