18.08.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
AYŞE ÖZDEMİR - TED Ankara Koleji’nden mezun olduktan sonra arkeoloji öğrenimi gören Filiz Akın, rol aldığı 100’den fazla filmle Türk Sineması’nın starlarından biri oldu. Ödüllü sanatçı, aynı zamanda oyuncu İlker İnanoğlu’nun da annesi. Eski MİT Müsteşarı ve emekli diplomat Sönmez Köksal ile evli olan Filiz Akın, şimdi yeni çıkan “Hayatın Provası Yok” adlı kitabıyla gündemde. Filiz Akın, kitapta Bircan Usallı Silan’ın “Mutluluk reçeten ne?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Mutluluğun sırrı yok. Üstelik hak edene mutluluk pastasından en büyük dilimi de vermiyorlar. Hayat boyu mutluluk diye birşey bilmiyorum. Mutlu anlar var. Bu da eğer ölümcül bir durum yoksa… Bir bardaktaki suyun, içmek için yarısı kalmışsa, sadece dolu tarafına bakın derim.”
‘Kimseyi incitmek istemem’
Efsanevi oyuncu, “Sönmez Köksal’ın gözünde nasıl birisin?” sorusunu yanıtlarken sadakat konusunu da değerlendiriyor: “Geçenlerde bana “Sen ne narin, kırılgan, duyarlı, sevecen, tıpkı şairin dediği gibi, ince şeyleri fark eden, güzel olan her şeyi merakla takip eden yürekli birisin” dedi. Hoşuma gitti… Ama ben ekleyeyim, tartışma sevmediğim için içime atmama kızıyor, çok alınganlık yapıp bazen haksızlık yapıyormuşum. E ben herkese karşı incitmemek için çok dikkatliyim, kelime seçimimde de davranışlarımda da. Sevdiğim, önem verdiğim insanlar da bana karşı aynı özeni göstermezlerse bozuluyorum. Eşim beni çok çalışkan buluyormuş, üstlendiğim bir iş olunca o kadar helak ediyormuşum ki kendimi, hasta olacağım korkusuyla kızıyormuş. O çok tertipli, ben dağınığım, çok disiplinli, spor yapıyor. Bense sağlık için, gençlik için, moral için çok önemli olduğunu bilirim ama hiç spor yapmam. Geçen gün gazetede okudum, sol elin avucunda bulunan kalp çizgisi güçlü ve uzun ise, üstelik işaret parmağına kadar geliyorsa erkek sadıkmış. Eğer çizginin başında veya sonunda çatallanmalar mevcutsa, flört etmeyi severmiş ama yine de sadıkmış. Fakat çizgi çok çatallı ise kesinlikle sadık kalmayan birisiymiş… Buna çok güldüm… İster inanın ister inanmayın, gene de akşam evine dönen erkeğin sol elindeki sadakat çizgisini incelemiştir hanımlar. Kadınlık böyle bir şey işte!”
‘Oğlum İlker sevgisini şimdi daha çok gösteriyor’
Peki ya annelik?
“Kutsal bir duygu. Ben İlker’i dünyaya getirdikten birkaç ay sonra çalışmak zorunda kaldım. Fiziki olarak setteydim ama aklım hep evdeydi. Onunla geçirdiğim zamanın kaliteli olmasını sağlamaya çalışıyordum. Sevgi, şefkat ve ilgi olarak… Hele daha sonra beş yaşında ‘Yumurcak’ filmiyle kendisi en büyük yıldız oluveren bir evladınız varsa o telaş hiç bitmiyor. İlker’in bebekliğinden itibaren onunla kaliteli zaman geçirmeye çalıştım. Şımartmaktan çok sevgi ama daha çok güven vermeye çalıştım. Sevildiğini bilirdi, yaramazlığına da hoşgörüyle baktığımı hissederdi ama yine de çekinirdi. Çok inanırdı bana... İlker film çevirmeye başlayınca çok el üstünde tutuldu. Anne baba ayrılığı, üstüne bir de terör olayları, onu korumak adına yurt dışında okullara yollayınca çok yalnızlık çekti. Çocuklukta alınan yaralar çok derin oluyor ve bütün hayatı etkiliyor. Çok sonraları baba olduğunda bunları tekrar konuştuk ama yaşanmış acıları, yalnızlıkları yok edemiyorsunuz. Kanser tedavim sırasında beni daha iyi anladığına inanıyorum. O da bana sevgisini daha çok gösteriyor, birlikte olmaktan çok zevk alıyor ve eğleniyoruz. Torunum Los Angeles’ta yaşıyor. Özlüyorum onu ama çok sık bir araya gelemiyoruz… Oğlumla da onun oğluyla da aramızda hep bu özlem duygusu var.
Neyse ki Sönmez’in iki kızından büyüğü Gizem, eşi Karim ve kızları İris’le, Yasmin ve küçük kızımız Turna, eşi Osman’la yurt dışında yaşıyor olmalarına rağmen yaz tatillerinde beraber olabiliyoruz.”
İlker ile ilgili en unutulmaz anın hangisi?
“İlker’i İsviçre’deki okuluna bıraktığım an. Henüz 12 yaşlarında. O, demir kapının arkasında kalmıştı. Ağlıyordu. Ben kapının dışındaydım, ağlıyordum… Gitmek zorundaydım, ayaklarım oraya gömülmüş gibiydi, kımıldayamıyordum. İlker gözlerinde ‘gitme’ çığlıkları atıyordu. Hani paramparça olmak derler ya, öyle olmuştum. Lime lime… İkimiz de hazır değildik, biliyorum. O an ölmeyi tercih ederdim. Dik durmak zorundaydım. Ne tuhaf bir işkence. Ne unutulmaz bir sahne… O acı benim için en unutulmaz olanıdır…”
Filiz Akın, oğlu İlker İnanoğlu ve torunu Berker İnanoğlu’yla.
‘Kansere karşı tedbir alın’
Üzerinden bir asır geçti ama değinmek istiyorum. Çünkü bir savaştı kanserle olan mücadelen…
“Hem ödünüzü koparmak hem de ‘Ben kansere karşı önerileri çok ciddiye alıyorum, kontrollerimi de yaptırıyorum; önemli olan erken teşhis, öyle olunca da korkmuyorum, kanser tedavisi olan bir hastalık’ dedirtmek istiyorum. Eski masallarda kanser yoktu. Havayı, suyu kirletmemiş, toprağı tüketmemişti insanoğlu. Tıbbın ilerlemesiyle ömür uzamış diyoruz. Diyoruz da yarattığımız bir canavar var, kanser… Onu yanınıza yaklaştırmamak için tedbirler alın. Nedir bunlar; sağlıklı yaşam ve genç kalmayla aynı maddeler aşağı yukarı.”
Sevgili Filiz Akın’ın genç ve dinç kalarak uzun yaşam için danıştığı biri var mı?
“Bizim de bir ‘koç’umuz var, yedi senedir tanıdığımız, devamlı genç ve dinç kalmanın, uzun yaşamın sırlarını sorduğumuz Prof. Ohan Karatoprak. Amerika’da binlerce doktorun arasında geçen sene kendi (Geriatri: Yeni yaşlanma sorunları) sahasında önder seçilen kliniğin başhekimi. Her sene Bodrum’daki evlerine tatile geldiklerinde beraber oluruz. İlk başta ben sırları öğrenmek için
soru yağmuruna tutarım.”
Hatırlıyorum birkaç yıl önce “Yaşayacaksam kaliteli yaşayayım, eğer bağımlı olacaksam ve bitkisel hayata gireceksem öleyim” demiştin.
Eşimle birbirimize, eğer öyle bir durum doğar ve ötanazi hakkı tanınırsa bunu kullanma sözü verdik.
“Bir daha dünyaya gelsem yine yaparım” dediğin şeyler?
Sanatın herhangi bir dalıyla uğraşmak, Sönmez’le (Köksal) evlenmek ve İlker’in annesi olmak.
Sönmez Köksal: Adeta görücü usulüyle evlendik
Sayın Sönmez Köksal, Filiz Akın’ı eşiniz olmadan önce de bir oyuncu olarak seviyor muydunuz? Takip
ediyor muydunuz?
“Filiz Akın’ı daha Filiz Akın olmadan önce tanımıştım. Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenciyken onu ilk kez bir camın arkasından görüp âşık olmuştum. Bir turizm şirketinde çalışıyordu. Camekânı bol bir iş yeriydi ve biz bir sürü delikanlı bu güzel kızı görmek için öğle saatlerinde oraya giderdik. Çok iyi anımsıyorum. Platonik bir gençlik beğenisiydi benimkisi. Sonra anladım ki bu güzel kız oyuncu olmuş. Aktris olmuş. Ama benim keşfim herkesten çok daha önce… Haliyle her filmini görmek için tutkulu bir davranış içinde değildim. Benim için modern, güzel, bakımlı, iyi yetişmiş bir genç kızı simgeliyordu.”
Peki, Filiz Akın o sıralar camın arkasından gelip bana bakan yakışıklı genç adam kim diye merak etti mi? Daha doğrusu sizi fark etti mi?
Hayır. Ne tanıştık, ne el sıkıştık. Asla yanına gidip kendimi tanıtmadım ona. Cam arkasından onu seçmeye çalışıyordum. O benim için yalnızca camın arkasındaki güzel kızdı. Onun o dönemler beni fark ettiğini hiç sanmıyorum. Aksini düşünmek camın arkasından bakan bir gencin kuruntusu olurdu.
Yani kırk yıl öncesine dayanıyor aşkınız...
“O zamanki duygular elbette çok farklıydı ama yine de evet neredeyse kırk yıl öncesine dayanıyor. 1960’lardan 1996’lara… Bugünlere… Ne tuhaf
değil mi? Ne inanılmaz görünüyor. Biz bunca yıl sonra beraberiz. Yani ben
kırk yıl önce âşık olduğum kadınla evliyim şu an.”
Daha sonraki dönemlerde hiç karşılaşmadınız mı?
“Hayır. Hiç böyle şansımız olmadı. O kadar farklı yerlerde, o kadar farklı işlerle uğraşıyorduk ki karşılaşmamız bir mucize olabilirdi. Ancak Filiz sinemayı bırakıp Paris’e yerleşince, orada görev yapan büyükelçi arkadaşlarımdan nitelikleri konusunda methiyeler duymuştum. Özellikle çok yakın arkadaşım Büyükelçi Orhan Güvenen ve eşi Selma, Paris’teki görevleri sırasında tanıdıkları Filiz’i yere göğe sığdıramıyorlardı.”
Sizin beraberliğiniz evlilikle mi başladı?
“Evet, zira biz adeta görücü usulüyle evlendik.”
Filiz Akın’ı ilk gördüğünüzde, hayran olduğunuz o kadının ilk kez yanında olduğunuzda neler hissettiniz?
“Ben o sırada Bağdat’tan Strazburg’a Avrupa Konseyi nezdinde daimi temsilci olarak atanmıştım ve fırsat buldukça tatil ve hafta sonlarında Paris’e gidiyordum. O zaman Paris Büyükelçimiz Tanşuğ Bleda ve eşi Erel ile Orhan-Selma Güvenen’lerle birlikte ilk kez karşılaştım kendisiyle.”
Filiz Akın ile evlendikten sonra filmlerde izlediğiniz Filiz Akın’la arasında ne gibi farklar gözlemlediniz?
“Ben evlilik için Filiz Akın’ı sanatçı imajı ile hayal etmedim elbette. Onu gerçek anlamda tanıyınca evlenebileceğim, beraber
kalan yaşamımızı paylaşmaya çok gönüllü olabileceğim bir kadın oldu. Bu kadını bulduğum için kendimi çok şanslı hissettim. Böylece, sanatçı Filiz Akın ile gerçek yaşamdaki Filiz arasındaki ayrıma gittim. Kendimi ikisi arasında çizgi çizebilecek durumda görüyorum. Farklı bir insan, gerçek hayatta rol yapmıyor. Olduğu gibi, duru, kibar, sakin, güzel, duygusal. Ben bu Filiz’le evlendim. O imajla evlenmedim. Filmlerdeki kadından daha güzel, daha doğal, daha gerçek bir kadın var yaşamımda. Hatta hayallerimin ötesinde bir insanla karşılaştım…Onun kızlarımla olan ilişkisine, dostluğuna, yanımda olmasına, yaşamı acı ve güzeliyle onunla paylaşmaya çok gönüllüyüm. Bunu yaşadığım için şanslıyım… Birbirimize karşı saygı ve sevgimiz inanıyorum ki yaşadığımız sürece devam edecektir. Orkideye benzer Filiz. Beyaz orkideye… Zarif, güzel ve dayanıklı. Ama özen ister, ayrı bir ilgi ister…”
Filiz Akın imajının dışında Sönmez Köksal kariyeri de önemli mi?
“Ben şimdi emekli bir büyükelçiyim. Ancak özellikle Paris Büyükelçiliğim sırasında Filiz’in kişiliği, lisan bilgileri, birikimi, güzelliği, tutum ve davranışlarıyla yarattığı etki büyükelçi olarak bana ve dolayısıyla da ülkemize dönük önemli bir yarar sağladı… Böylece benim büyükelçilik kariyerim Filiz’in imajı ile Paris’te ışıltı kazandı.”
Filiz Akın toplumda en güzel kalmayı başarabilmiş kadınlardan biri. Sizin gözünüzde de hep güzel olmak zorunda mı?
“Olabilir mi? Ben Filiz Akın ile evlenmedim. Filiz ile evliyim… Her an nasıl çok güzel olabilir ki bir insan…Esas var olan güzelliği, kendi saf hali,
en güzel yanı. Her an güzel olmak gibi bir zorunluluğu asla yok. Bizim evliliğimiz çeyrek asırı doldurdu. Filiz’in bu kadar yanında olunca, onun iç dünyasının, fiziki güzelliğinin çok ötesinde olduğunu görüyorum. Filiz’in fiziksel güzelliği, belki ondan da ağır basan iç güzellikleriyle bir bütün.”
Sefirelik dönemi
Dışişleri dünyası ile kolay uyum sağlayabildin mi?
“Dışişleri mensupları kültürlü, vizyonu ve misyonu olan kişilerdir. Eşleri de öyle. Yurt dışındaki görevler, ülke tanıtımı, ihtiyaç duyulduğunda gereken desteği sağlamak için davetler, çift olarak beraber yapılan bir iş sanki. Sosyal tarafı eşler üstleniyor. Kanaat önderlerini çağırıp etkilemek, gerektiğinde sosyal faaliyetler düzenlemek gerçekten çok önemli. Büyükelçiliğimiz Paris’in en güzel binalarından biridir. Daha önce uzun yıllar bu ülkede yaşamış olmamın sağladığı bazı avantajlar vardı. Bunu da kullanarak daha çok Fransız müzik, moda, yiyecek-mutfak, basın yayın ve entelektüel çevrelerine dönük bir sürü faaliyeti yürütme gayreti içinde olduk.”