Merkez üssü Kahramanmaraş olan 7.7 ve 7.6 büyüklüklerindeki depremler 11 ili şiddetli bir yıkıma uğratarak tüm Türkiye'yi yasa boğdu. Binlerce kişinin hayatını kaybettiği afetteki maddi ve manevi kayıplar uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek boyutta. Depremdezeler hâlâ sevdiklerinin cenazelerine ulaşmak için bekleyişini sürdürürken, felaketin geride bıraktığı tonlarca ağırlıktaki enkazın akıbeti de merak konusu. Uzmanlara göre deprem bölgelerindeki enkaz yığınındaki atık miktarının en az 230 milyon ton. Peki bu tonlarca hafriyata ne olacak? Enkaz kaldırma işlemi çevreyi nasıl etkileyecek, çevreye nasıl bir zarar verecek? Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, akıllarda soru işareti yaratan soruları tek tek yanıtladı.
EN ÇOK HASAR GÖREN 4 İLÇE
Başta Kahramanmaraş, Hatay ve Adıyaman olmak üzere Adana, Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Elazığ, Osmaniye'yi derinden sarsan 7.7 ve 7.6 büyüklüklerindeki depremler birçok kişinin ölümüne yol açtı ve ciddi maddi kayıplara sebep oldu. Afet bölgesindeki 11 il haricinde Kayseri ve Niğde'de de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hasar tespiti yapıldı.
Bakanlık tarafından yapılan ilk hasar tespit verilerine göre, depremden en çok hasar alan ilçeler herhangi bir sıra yapılmaksızın Adıyaman İl Merkezi, Hatay'ın Antakya ilçesi, Kahramanmaraş'ın Dulkadiroğlu ilçesi ve Gaziantep'in Nurdağı ilçesi oldu.
Yürütülen çalışmalar kapsamında 236 bin 410 binada yer alan 1 milyon 279 bin 576 bağımsız birimde hasar tespit çalışması yapılırken, 33 bin 143 binada yer alan 153 bin 506 bağımsız birimin acil yıkılması gereken, ağır hasarlı ve yıkık olduğu belirlendi. 6 bin 849 binada yer alan 46 bin 640 bağımsız birimin orta hasarlı, 59 bin 995 binada yer alan 439 bin 647 bağımsız birimin az hasarlı, 108 bin 840 binada yer alan 535 bin 490 bağımsız birimin de hasarsız olduğu tespit edildi.
'HEM KISA HEM DE UZUN VADEDE ÖNEMLİ'
Depremlerden sonra yıkılan binalardan geriye kalan enkazın sayısı binlerle ifade ediliyor. Böylesine büyük bir yıkımın etrafa saçtığı zararın oldukça fazla olduğu biliniyor. Binaların yapımında kullanılan izolasyon ürünleri, zararlı plastik ürünler, asbest gibi zararlı maddelerin açığa çıkması durumu daha da karmaşık bir hale getiriyor. Hâl böyle iken enkazlardan geriye kalan hafriyatların bir an önce yaşam alanlarından uzaklaştırılması gerekiyor.
Çevre Mühendisi Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit'e göre eski binalardan arta kalan ve çeşitli kimyasal maddeler içeren enkazların öncelikle su kaynaklarından uzak yerlere götürülmesi gerekiyor. Mevcut hafriyatların yer altı ve yer üstü sularına karışamayacak kadar uzağa götürülmesi gerektiğinin altını çizen Doç. Dr. Yiğit, örnek olarak kullanılmayan eski maden ocakları alanlarını gösterdi. Ekonomik ömrünü tamamlamış ve terk edilmiş yer üstü maden ocaklarının en uygun yerler olabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Yiğit, böylesine bir dönemde su kaynaklarını korumanın hem kısa vadede hem de uzun vadede çok önemli olduğunun altını çizdi.
HASTALIK YAYICI BAKTERİLERE DİKKAT!
Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, depremden geriye kalan hafriyatların çözündükçe patojen (hastalığa neden olan her türlü organizma) başta olmak üzere çevreye zarar veren ağır metallerin atmosfere salınacağını ekledi. Halihazırda depremin etkisiyle ortaya çıkan radon gazına bir de çürüyen organik malzemelerden çıkan metan, sülfür gibi gazların çevreyi olumsuz etkileyeceği düşünülüyor. Buna ek olarak Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, şu uyarılarda bulundu:
"Yalnızca organik maddelerden değil, inorganik maddelerde de oluşan bozulmalar sorun oluşturacaktır. Buna ek olarak bölgede çıkan yangınlarda salınan karbon gazı da çok ciddi bir problem. O bölgenin yeniden iyileştirilmesi aşamasında da atmosfere karbon karışacak. İnsan sağlığı açısından bu da önemli olacaktır."
"Deprem bölgelerinde ilk önce dikkat edilmesi gereken konu, çürüyen maddeler tarafından oraya çıkan patojenler. Bu maddeye ek olarak salgın hastalıklar da dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta" diyen Yiğit, yer altı sularının da incelenmesi gerektiğine değindi. Kanalizasyon sisteminin ne durumda olduğunu ve bu suların temiz sulara karışıp karışmadığının acilen tespit edilmesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, "Havaya salınan gazlardan çok insan sağlığı açısından etkili olan patojen ve hastalık yayıcı bakterileri düşünmek gerekiyor" dedi.
AYRIŞTIRMAK MÜMKÜN MÜ?
Deprem bölgelerinde oluşan hafriyatlarla ilgili en önemli sorulardan biri de bu enkazların ayrıştırılıp ayrıştırılamayacağı ve içlerinde geri dönüştürülebilen maddelerin olup olmadığıyla ilgili. Enkaz kaldırma çalışmaları nasıl bir sistemle yürütülecek ve bu konuyla ilgili kurallar bütününden oluşan özellikle izlenmesi gereken bir yol var mı? Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu Yiğit, konuyla ilgili yönetmelikler olduğuna değindi. Ancak ona göre bu yönetmelikleri uygulamak kaybın böylesine büyük olduğu bir dönemde çok zor.
Özellikle 17 Ağustos 1999'daki Gölcük Depremi'nden sonra değerli olarak kabul edilen demir ve metal malzemelerin enkazlarda ayrıştırılacağına karar verildi. Günümüzde de bu maddelere dikkat edileceğini belirten Doç. Dr. Yiğit, bu kadar büyük bir hafriyat yığınını tam anlamıyla dönüştürebilecek bir mekanizmanın sağlıklı bir şekilde işleyip işlemeyeceğinin düşündürücü olduğunu belirtti.