30.08.2021 - 02:00 | Son Güncellenme:
Öncelikle herkese merhaba. Şimdi size hayatım ile ilgili birkaç şeyi, nasıl konunun buraya geldiği ile ilgili durumları anlatacağım. Umarım sizde sıkılmadan okursunuz:) Bu karar verme süreci aslında hiç kolay olmadı.
Öğrencilik dönemlerimde, lisede okurken yazları, üniversitede ise hem hafta sonları hem de yazları hatta ve hatta ilkokuldayken babam esnaf olduğu için hep dükkanda ona yardım ederdim. Liseye geldiğimde ise biraz daha ayaklarımın üstünde durmayı öğrenmek için babamın yanında değil farklı sektörlerde çalıştım. Sanırım çalışma hayatını çok küçük yaşlarda tecrübe ettiğim için hayattan ne istediğimi daha iyi bilen bir birey oldum.
Ülkemizdeki çalışma şartları ile bir insanın sosyal hayatına veya hayallerine bu denli zaman ayırması çok zordu. Üniversiteden mezun olduktan sonra kesinlikle özel sektörde çalışmak istemediğimi biliyordum. İzinlerim, tatillerim devlet kurumlarına göre daha kısıtlı olacaktı ve benim ise dünyayı gezme hayalim vardı.
Bu yüzden mezuniyetten sonra bölümümle ilgili kurum sınavlarına hazırlandım. Çok uzun bir süre buna emek verdim. Fakat her ne kadar KPSS ve kurumların yazılı sınavlarında başarılı olsam da mülakat aşamasında maalesef olmadı. Her neyse sonra düşündüm. Bu durumdan yana hiç üzgün değildim.
Benim hayallerimi yaşamak için belli bir gelire ihtiyacım yoktu. Zaten üniversitedeyken otostop çekip, kamp kurarak gezmeyi deneyimlemiş biriydim. Ve yolda az parayla gezebiliyordum. Bir şekilde de hayatımı idame ettirecek kadar olan parayı da kazanırım dedim ve daha fazla hayallerimi ertelemek istemedim.
Bu kararı verir vermezde hemen bir işe girdim. O zamanlar kameralı telefon bile kullanmıyordum. Çok çok önceden telefonum bozulmuştu. Evdeki kullanılmayan bir telefonu uzun zamandır kullanıyordum. Çalıştığım işte kazandığım parayla önce güzel bir kamerası olan telefon aldım ve beni kısa bir süre de olsa idame ettirecek parayı kazandım. Aynı zamanda 2,5 ay sonra, ilk çıkacağım tren yolculuğunun biletini de almıştım. Bu motivasyonla çalışmak bana harika hissettiriyordu.
Biletimin tarihini hiç unutmam 6 Şubat. Ve Kars treni biletiydi. Ben ise 5 Şubatta Ankara yolundaydım. Bu şekilde karar verme sürecim ve karar verdikten sonraki ilk yolculuk gerçekleşti.
Aslında planlarımda hep ilk olarak Türkiye turuna çıkmak vardı. Fakat aileme bunu zamanla alıştıra alıştıra söyledim. Çünkü ailemin en başta buna karşı çıkacağını biliyordum. Öğrencilik yıllarımda hep başarılı biriydim ve evin en büyük çocuğuydum.
Üniversite okumuştum. Aile geçmişimize baktığımda üniversite mezunu yoktu. Bu yüzden benden inanılmaz beklentileri vardı. Ben ise onların benden istedikleri hayat ile hayallerim arasında sıkışmıştım. Hem onları mutlu etmek hem de kendimi mutlu etmek istiyordum.
Kurum sınavlarına hazırlanmamın sebebi de buydu. Fakat zaman geçtikçe hayat benden çok şey götürüyordu. Hani hep diyoruz ya bu hayatı sadece bir kere ve sen yaşıyorsun. Sonra kendi kendime dedim ki. Sen gerçekten ne istiyorsun? Nasıl bir hayat yaşamak istiyorsun? Ve seni ne mutlu edecek? Bu soruların cevabını kendime verdiğimde hiç düşünmedim ve artık harekete geçtim.
İstikrarlı bir şekilde bu yolda ilerlersem zamanla ailemi de ikna edeceğimi biliyordum. Bu aşama hiç ama hiç kolay olmadı. Hala çok gönüllü olduklarını söyleyemem ama artık ne istediğimi bildiklerini biliyorum. Ve beni engellemeye çalışmıyorlar. Saygı duyuyorlar. Bu durum ise bizim aile için, mucize gibi bir şey diyebilirim.
Karar verme sürecinde bahsettiğim gibi ilk yolculuğum İzmir’den Ankara’ya oradan ise Kars’a oldu. 2 gün içinde neredeyse Türkiye’nin bir ucundan bir ucuna gitmiş oldum. Kars ve Ardahan’ı gezdikten sonra tekrar Ankara’ya gelip sabahına Olimpos’a kampa gitmiş oradan da İstanbul’a geçmiştim.
Çok kısa zaman içinde hem dört mevsimi yaşamış hem de Türkiye’nin dört bir tarafına gitmiştim. Hala hatırladıkça gülümsüyorum. Çok ilginç bir başlangıç olmuştu.
Kesinlikle haklısınız. Parasız Dünya Turu yapılamayacağını hepimiz biliyoruz. Her ne olursa olsun önemli ihtiyaçlarımızı karşılamak için az da olsa paraya ihtiyacımız var.
Ben ise şöyle yapıyordum. Öğrencilik yıllarımdan tecrübe edindiğim için, aslında günlük çalışabileceğiniz çok fazla iş var. Gün sonunda size paranızı ödüyorlar. Ve bu işleri bulabileceğiniz whatsapp grupları var.
Paraya ihtiyacım olduğunda orada gördüğüm ilanlara başvurup o şekilde paramı kazanıyordum. Mesela fuar hostesliği, garsonluk, anketörlük gibi işlerde çalıştım. Buralarda 5-10 gün çalıştığım parayla çok rahat 30-40 gün geziyordum.
Seyahat ederken kendimi fotoğraf ve video üzerine geliştirmeye çalıştım. Ürettiğim içerikleri sosyal medyada paylaştıkça başka firmalarda kendi ürünleri için benden içerik üretmemi talep etti. Şimdi gezilerimi yaparken aynı zamanda firmalar içinde içerik üretiyorum. Bunun yanında Türkiye’yi doya doya gezdim fakat artık dünya turuna çıkmak istiyorum.
Bu sebeple birkaç ay önce YouTube kanalı açtım ve gezilerimi orada paylaşmaya başladım. Kanal daha çok yeni fakat zamanla kanalda geliştikçe dünya turu hayalime bir adım daha yaklaşacağım.
Tabi bir de seyahat edebilmek için şartların da uygun hale gelmesi gerekiyor.
Aslına bakarsanız hiç korkutmadı. Çok uzun zamandır ülkemizi bu şekilde geziyorum. İlk otostopla gezmeye 8 yıl önce başlamıştım. Öğrencilik yıllarımda arkadaşlarımla birlikte başladığım bir şeydi. O zamanlar gezmek için yeterli paramız yoktu ve bu şekilde gezmek eğlenceli de geliyordu.
Mezun olduktan sonra Türkiye turumu yine otostop çekerek yapmaya karar verdiğimde yine yeterli param yoktu fakat bu benim yaşam tarzım haline gelmişti. Seyahatten ziyade yolda olmak beni mutlu ediyordu. Nereye, ne zaman, kiminle varacağımı bilmeden, yolda ne gibi sürprizlerle karşılaşacağımı bilmeden yolda olmak. Aslında bizim için bir ulaşım aracından ziyade bize sonsuz hikayeler, yaşanmışlıklar sunuyordu, otostopla seyahat.
Otostopun, iki taraf içinde tehlikeleri var. Otostop çeken kişi kadar alan kişi de kendi güvenliğini hiçe sayıyor. Fakat karşılıklı ne yaparsanız yapın, güven olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Bu yüzden iki tarafta birbirine güveniyor.
Kişi durduğunda, abi nereye gidiyorsun? diye sorduğumda o kısacık anda artık tecrübelerinden az çok anlıyorsun o kişiyle yolculuk yapıp yapmayacağını. O kişi bizi almak zorunda olmadığı gibi duran araca güven vermiyorsa biz de binmek zorunda değiliz.
Otostopla seyahat zordur. Yeri gelir kısacık mesafeyi saatlerce belki günlerce gidemezsin. Sürekli indi bindi yapmak, o sırt çantanı takıp çıkarmak zor gelir. Omuzlarına binen yük acı verir. Yeri gelir yağmurda, karda, soğukta beklersin. Bazen de karanlıkta. Yeri gelir çantanla kilometrelerce yürümek zorunda kalırsın. Bazen karnın acıkır ama herhangi bir yiyecek bulamazsın gibi gibi.
Yani demek istediğim bunu yapmak isteyen arkadaşlarım en başta bu zorluklarla karşılaşacağını bilerek yola çıkmalı. Bu psikolojiye kendini hazırlamalı.Ayrıca ilk kez bu şekilde yola çıkacak arkadaşlarıma güvendiği biriyle yola çıkmasını öneririm.
Özellikle kadın arkadaşlarım her zaman güvendiği biriyle yolculuk yaparlarsa kendilerini daha güvende hissedeceklerdir. Bu gibi yolculuklarda en az 2 kişi olmak en iyisidir.
Aslında, mutlaka şuraya gitmeliyim gibi belli başlı şehir veya ülke yok aklımda. Ben her yeri merak ediyorum. Coğrafyasını, doğal güzelliklerini, tarihini, insanını ve kültürünü.
Bu yüzden gezilerim hep doğaçlama oluyor. Diyelim ki bir anda Karadeniz bölgesinde tura çıkmaya karar verdim. Nerede ne var artık kafanda ister istemez oturduğu için yola çıkarken az çok gideceğim yerleri biliyorum ama şurada bu kadar kalacağım diye bir planım olmuyor.
Çadırımda her zaman yanımda olduğu için bugün nerede konaklarım derdi de pek fazla olmuyor. Yolda tanıştığım biri mutlaka şurayı görmeden gitmemelisin dediğinde hooop rotayı oraya da çeviriyorum.
Hayallerinin peşinden gitmek istiyorlarsa, benim gibi bunu sürekli yaşam tarzı haline getirmeseler bile hayatlarının bir döneminde bir gün ahh keşke dememek için bir süre de olsa bunu gerçekleştirsinler.
Bu sadece seyahat için geçerli değil. Ne hayalleri varsa bir kez olsun ona vakit ayırsınlar. Unutmayalım ki hayat telaşesi hiç ama hiç bitmeyecek. Biri biterken diğeri başlayacak.
Şu kısacık ömürde bir kez olsun hayaller için yaşamaya değer. Yani toparlamam gerekirse, gezmek istiyorlarsa yol için gerekli çantayı hazırlayıp yola çıksınlar. Yanlarında ise maske ve kolonyayı eksik etmesinler.Bir de ne olur ne olmaz çocuk ve yaşlılardan mümkün mertebe uzak dursunlar.
Gezilerimin 3. yılını geride bıraktım. İlk 2 yıl çoğunlukla kamp yaparak gezdim. Son 1 yıldır ise yolculuklarımı takip eden işletmeler davet ediyor. Bazen onların doğal ortamdaki ağaç evlerinde konaklıyorum.
Bazen köy evlerine misafir oluyorum. Ama çoğu zaman yine kamp yapıyorum. Bu şekilde konaklamamı sağlıyorum.
Kesinlikle birçok husus var. Fakat en önemlisi güvenlik. Issız doğal ortamlarda çok kez kamp yaptım. Bu esnada çoğu kez ayı, kurt, domuz, çakal sesleri duydum.
Ama hiçbir zaman onlardan korkmadım. Önlemlerinizi aldığınız sürece hayvanlar kolay kolay gelip insana zarar vermez. Ateş yakarsanız veya bulunduğunuz ortamda ses yaparsanız asla yanaşmazlar.
Gece uyurken de yemeklerinizi çadırda değil de sizden uzakta bir ağaca asarsanız daha güvende olursunuz. Yani hayvanlar değil insanlar tehlikelidir. Bu yüzden de kamp kuracağınız ortam insan bakımından size güven vermiyorsa orada kamp yapmayın. Artık Türkiye’nin birçok yerinde camping alanları var. O geceyi güvenli bir şekilde orada geçirin.
Kamp yerimi seçerken; eğer sabah uyandığımda uzun soluklu bir yürüyüşe çıkacaksam, yürüyüş parkuruna yakın bir yere çadırımı kuruyorum.
Düz bir zemin bulmaya çalışıyorum. Eğimli bir zeminde çadır kurarsanız uyurken kayarsınız.Zemini taş ve dallardan temizliyorum. Bu şekilde uyurken sırtıma vs taş veya dal batmıyor.Olası bir yağmura karşı dere yataklarına çadır kurmuyorum.
Hayvanların geçiş güzergahına çadır kurmamaya çalışıyorum. Yoksa sabah çadırınıza çarpan inekler olabilir :) Güvenli bir alan olmasına dikkat ediyorum.
Kamp malzemesi seçerken ise benim en çok dikkat ettiğim şey sırt çantamla yürüyerek veya otostop çekerek gezdiğim için kullandığım ekipmanın hafifliği çok önemli.
Fakat hafif olan ekipmanlar her zaman daha pahalı oluyor. Bu noktada bütçeme göre hafif ekipmanları ve uzun süre kullanabileceğim ürünleri seçiyorum. Ve elbette kullandığım ürünlerin suya dayanıklı olması çok önemli.
*** Açıkçası hep dediğim gibi hiçbir zaman planım olmadı. Kararımı verdikten sonra yola çıktım. Benim için gittiğim şehirlerin sayısı hiç önemli olmadı. Önemli olan yolda olmak, anı ve insan biriktirmekti. Herkes gibi kendi hikayemi yazmak istedim.
Yeri geldi aynı şehre veya aynı doğal güzelliğe defalarca gittim. Yeri geldi daha önce orada tanıştığım insanları görmek için gittim.
Ülkede her güzellik görmeye değer popüler yer olsun olmasın, fark etmez. Kaba taslak plan yapmak güzeldir. Fakat her zaman körü körüne o plana sadık kalınmamalı. Bu seferde birçok an’ı kaçırabilirsiniz.
Benim için konaklama, yeme-içme gibi şeyler veya zaman hiç dert olmadı. Çoğu insan konaklayacağı yere ve zamana göre plan yapıyor. Bu gibi şeyler önemliyse buna göre plan yapabilirsiniz.
Elbette çok anı var. İlk aklıma geleni anlatayım. 2019 nisan ayında Likya yolunun tamamını yürümek için iki arkadaşımla yola çıktım. Yürüyüşümüzün 14. günüydü sanırım. Parkurun en zorlayıcı kısmı için Demre’den yürüyüşe başladık.
Günün sonunda hava kararmaya yakın Belören Köyü’ne vardık. Yola çıkmadan önce Demre’de bir kooperatifte Mehmet Amca’yla tanışmıştık. Köye vardığınızda Hüseyin Çavuş’u bulun. Bir ihtiyacınız olursa çekinmeyin benim selamımı söyleyin mutlaka ondan isteyin demişti.
Biz de köye varır varmaz güzel bir ağaç bulduk. Çadırlarımızı buraya mı kursak diye aramızda konuşurken bir yandan da çok acıkmıştık. “Ben bulgur pilavı yapayım. Ama soğan yok” dedim. Köyden ilk gördüğüm kişiden soğan isteyeceğim derken uzaktan bahçesinden bir ablanın bizi izlediğini gördüm.
Hemen seslenip selam verdim. Oda bana selam verdi. Sonra yanına eşi geldi. Bizde 3 arkadaş onlara doğru yanaşıp konuşmaya başladık. Yağmurluktan dolayı kafam vs her yerim kapalıydı. Beni de erkek sandılar :)
Sonra konuşmaya başladık. -Hüseyin Çavuş nerede oturuyor? diye sorduğumda. Eşler şaşkın şaşkın birbirine baktı. Abi, Hüseyin Çavuş benim dedi. Bizde kooperatifteki abinin selamını ilettik.
Bir derdimiz olursa sizden rica etmemizi söyledi dediğimde öyle mutlu oldular ki anlatamam. Demek ki Mehmet Abi bize güvenip sizi yollamış diye sevindiler.
Sonra bizi evlerine çay içmeye davet ettiler. Biz de evlerine misafir olduk. Ev derme çatma tavanı karton kolilerle kaplı bir köy eviydi. İçeride sıcacık yanan soba vardı.
Dışarda üşümüştük. Aylardan nisan olmasına rağmen o dönemde çok yağmur yağıyordu ve yüksekte dağlardaydık. Hemen sobanın başında ısındık. Evde koltuk yoktu. Yer minderlerinde oturuyorlardı.
Hemen aç mısınız diye sordular. Ayşegül Abla yeni yaptığı ekmekleri getirdi. Yanına da margarin getirdiler. Ayşegül abla ekmekleri uzatıyor, Hüseyin Çavuş sobada ekmekleri yağlayıp bize veriyordu. Sadece yediğimiz buydu ama o kadar güzeldi ki, resmen o gün tadına doyamadık.
Gece geç saatlere kadar öyle güzel sohbet ediyorduk ki.. İnanılmaz neşeli bir aileydi. 10-11 yaşlarında Durdu Ali adında bir de oğulları vardı. O gün yürüyüşüm boyunca hiç gülmediğin kadar güldüm. Ayşegül abla 40 yaşlarında, Hüseyin Çavuş ise 50 yaşlarındaydı.
Evlerinde düzgün eşyaları yoktu. Sadece çocuklarının izlediği yukarıya asılı küçük bir televizyon. Küçük bir bahçe. 1-2 keçi ve 1 kedilerinden gayrı. Ama öyle neşeli, öyle mutlulardı ki buraya sayfalarca yazsam size anlatamam.
Tanıdığım en samimi, en mutlu aile. Aradan o kadar zaman geçti. Hala telefonda konuşuruz. Beni hep köylerine davet ederler. Nice insanlar var zenginlik içinde yüzüyorlar ama mutlu değiller. Yine nice insanlar var para pul nedir bilmezler ama onlardan mutlusu yok.
Bir kez daha anladım mutlu olmak için paraya pula ihtiyacımız yok. Samimi duygularımız ve yanımızda sevdiğimiz insanlar olsun yeter.
Çok profesyonel olmamak kaydıyla birkaç ekipmanım var. Eksiklerim çok ama bütçe oluşturdukça tek tek tamamlamaya çalışıyorum. Şu an çekimlerim için telefon ve bir aksiyon kamerası kullanıyorum.
Kesinlikle oluyor. Ben fotoğraf ve video çekmeyi çok seviyorum. Severek yaptığım bir şey bu. Her şeyden önemlisi benim için tutku.. Fakat bazen sadece o anın tadını çıkarmak istediğim anlar oluyor.
O zaman işte her şeyi kenara bırakıyorum. Hem o anın tadını çıkarıyorum hem de sevdiklerime daha çok vakit ayırıyorum.
Yolculuklarıma mutlaka doğa yürüyüşlerini de katmayı ihmal etmiyorum. Kendimi tamamen doğaya ait hissediyorum ve bu yüzden olsa gerek doğada çok fazla vakit geçiriyorum.
Fakat herhangi bir sporla ilgilenmiyorum. Sadece basit esnetme hareketleri yapıyorum. Bunun dışında hiç yerimde durmuyorum. Çok hareketli biriyim.
Yürüyüşü de çok sevdiğim için bu doğa yürüyüşleri beni hiç yormuyor, aksine mutlu ediyor.
Macerama ve hikayeme bir nebzede olsa ortak olduğunuz için çok teşekkür ederim. Umarım kalbinizde ufakta olsa ışık yakmışımdır. Hayallerinizi asla ertelemeyin. Sağlıcakla kalın.