ABD'nin Arkansas eyaletindeki Elmas Krateri Eyalet Parkı'nı eşiyle 23 Eylül'de ziyarete giden Noreen Wredberg ve eşi Michael Wredberg, 4,38 karatlık elmas buldu. Noreen, dünyada insanların serbestçe değerli taş arayabildiği tek elmas madenini barındıran parka gitmekteki amaçlarının aslında elmas bulmak olmadığını söyledi. Independent Türkçe'nin haberine göre, şanslı kadın, değerli taşı bulduğunda ilk başta elmas olduğunu anlamadığını da ifade etti: Temiz ve parlaktı. Bu yüzden aldım. Park yetkilisi Caleb Howell, elmasın jelibon büyüklüğünde, armut şeklinde ve limonata renginde olduğunu söyledi: Bu elması mikroskopta ilk gördüğümde 'Vay canına, şekli ve rengi ne kadar güzel' diye düşündüm. Parkta görev yapan Waymon Cox ise Wredberglerin madene geldiği zamanki koşulların elmas bulmak için 'mükemmel' olduğunu düşünüyor. Zira çiftin ziyaretinden bir önceki gün yağmur yağmış, 23 Eylül'de güneş açmıştı. Cox yağmurun elmasları ortaya çıkardığını, güneş ışığınınsa taşın yüzeyi sebebiyle tespiti kolaylaştırdığını kaydetti. Öte yandan elmasın bedelinin ne olduğu bilinmiyor. Park yetkilileri, elmasın henüz değerlendirilmediğini bildirdi. Elmas Krateri Eyalet Parkı'nda değerli taş bulanların, ganimetini almasına izin veriliyor. Park yetkilileri, 1906'dan beri 75 bini aşkın elmas ortaya çıkarıldığını ve bunlardan en az 33 bininin ziyaretçilere ait olduğunu söyledi. Eylül 2020'de Kevin Kinard adlı bir bankacı da cam sandığı nesneyi yetkililere gösterince 9,7 karatlık elmas bulduğunu öğrenmişti. Park tarihindeki en büyük elmassa 1924'te keşfedilen 40,23 karatlık taş. İspanya kıyılarında yüzen iki amatör dalgıç, Batı Roma İmparatorluğu'ndan kaldığı anlaşılan, büyük bir hazine keşfetti. 1500 yıllık hazine büyük bir altın sikke yığınından oluşuyor. Luis Lens Pardo ve César Gimeno Alcalá isimli dalgıçlar Akdeniz’in sahil kasabalarından Xàbia'da aileleriyle tatil yaparken önemli bir keşfe imza attı. Çöp toplama amacıyla serbest dalış yapmaya karar veren ikili, Portitxol Körfezi'nin dibinde hazinenin parıltısını gördüğünde şoke oldu. Yerel basına konuşan Lens Pardo, buldukları hazineden 8 altın parayı kıyıya çıkardıklarını aktardı. İkili, paraları önce biraz temizlediklerini ve biraz deniz suyuyla birlikte bir cam kavanoza koyduklarını söyledi. Dalgıçların buluntuyu yetkililere bildirmesinin ardından Soler Blasco Arkeoloji ve Etnoloji Müzesi’nden bir arkeolog ekibi, hazinenin tamamını çıkarmak için harekete geçti. Kazı çalışmalarında 53 altın sikkeden oluşan büyük bir hazine gün yüzüne çıkarıldı. Her bir sikkenin ağırlığı, 4,5 gram ölçüldü. Sikkeler, Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşte olduğu M.S. 364 ve 408 yılları arasına tarihlendi. Sikkeler çok iyi korunduğu için arkeologlar üzerlerindeki yazıları kolayca çözümleyebildi ve tasvir edilen Roma imparatorlarını belirleyebildi. I. Valentinian adına üç sikke, II. Valentinian adına 7 sikke, I. Theodosius adına 15 sikke, Arcadius adına 17 sikke, Honorius adına da 10 sikke tespit edildi. Sikkelerden birinde hangi imparatorun tasvir edildiği ise anlaşılamadı. Buluntular arasında ayrıca, bakırdan yapılmış üç çivi ve kurşun kalıntıları yer alıyordu. Arkeologlar bunların, altınları koruyan sandığın parçaları olduğunu düşünüyor. Hazine, Avrupa’da bulunan ve Roma İmparatorluğu’ndan kaldığı belirlenen, en büyük altın sikke koleksiyonlarından biri oldu. Arkeolog ekibinin lideri Jaime Molina Vidal, buluntuların aynı zamanda bir bilgi hazinesi olduğunu ve Batı Roma İmparatorluğu'nun son aşamasına ışık tutabileceğini söyledi. Zira uzmanlar bu altınların, Batı Roma İmparatorluğu'nun son döneminde yaşanan şiddetli güç mücadeleleri sırasında bilerek saklanmış olabileceğini düşünüyor. 1701'de yapılan altın, aynalar ve değerli kehribar panelden oluşan eşsiz oda, Alman birlikleri tarafından çalınmış ve 1944'te Naziler tarafından sergilendiğinden beri bir daha görülmemişti. Altın varak ve aynalarla desteklenen kehribar panellerden yapılmış bu paha biçilemez bir sanat eserinin 77 yıllık gizemi, sonunda çözülüyor. Bir kraliyet sarayında bulunan bir odayı hizalamak için tasarlanmış benzersiz bir panel seti olan Kehribar Odası, 18'inci yüzyılda müttefik Prusya Kralı Frederick William I tarafından Rus Çarı Büyük Peter'a verildi. Rusya'nın St. Petersburg kentinde aslına uygun olarak modern kopyası yapılan Kehribar Oda, 1941'de Leningrad'ı ele geçirip ilerleyen Alman birlikleri tarafından yağmalandı ve doğu Prusya'daki Königsberg Kalesi'ne gönderildi. İkinci Dünya Savaşı'nın gidişatı değiştikçe ve Rus birlikleri Hitler'in Almanya'sına yaklaşmaya başladıkça, yeri doldurulamaz eser ortadan kayboldu ve o zamandan beri nerede olduğu bilinmiyordu. Bazıları, odanın 1944'te Königsberg'i bombaladığında yıkıldığına ya da savaşın son aşamalarında Rus topçu ateşi tarafından yok edilmiş olabileceğine inanıyor. Odanın panellerinin, Alman personelini ve ekipmanını deniz yoluyla kuşatma altındaki Königsberg'den çıkarmak amacıyla Hannibal Operasyonunun bir parçası olarak gönderilen Alman vapuru Karlsruhe'ye yüklendiği iddiası da, bir efsane olarak çokça dillendiriliyordu. Ancak 13 Nisan 1945'te Sovyet uçakları, Baltık Denizi'nde bulunan Karlsruhe'yi batırdı, yaklaşık 1.000 kişiyi öldürdü ve Polonya kıyılarının 300 fit aşağısına gönderdi. Ve şimdi bir dalgıç ekibi talihsiz geminin yerini tespit etti ve yükünü araştırmaya hazırlanıyor. Sefer lideri Tomek Staçura, panellerin enkaz üzerinde olduğundan emin olmadığını ancak kargo ambarını incelemek için kullandığı su altı drone'larının, birkaç kilitli kutu görüntülediğini söyledi. Kehribar Oda'nın kaderi, 'İkinci Dünya Savaşı'nın çözülmemiş son gizemlerinden biri' olarak tanımlıyor. Enkazı ziyaret eden dalgıçlar, kırık bir sandığın içinde bir resim çerçevesi ve bir tablo kalıntısı buldular, bu da geminin derinliklerinde bozulmadan kalan benzer hazineler olabileceğini düşündürdü. Staçura'nın keşif seferini düzenlemek için kullandığı geminin sahibi Klass Weyj, 'odayı bulma şansının yüzde 90 olduğunu, aksi takdirde burada böyle bir çabanın gösterilmeyeceğini' belirtti. Tarihçi Piotr Mihalik, geminin '306 ton ile çok ağır bir şekilde yüklendiğini, iki mayın tarama gemisinin gemiyi koruduğunu, bu nedenle gemide değerli bir kargo olabileceğini' söyledi. Staçura'nın ekibi yaptığı açıklamada, Karlsruhe eski ve küçük bir gemiydi ancak o günlerde insanları batıya tahliye edebilecek herhangi bir gemi önemliydi. Son yolculuğuna son derece sıkı güvenlik önlemleri altında, oldukça ağır bir yükle çıktı. Karlsruhe'nin sonunu getiren de zaten bu ağır kargoydu. Gemi o kadar yüklüydü ki, Hannibal Operasyonu konvoyunun gerisind kaldı ve bu da onu Rus bombardıman uçakları için kolay bir hedef haline getirdi. Henüz Karlsruhe'nin kargo ambarında bir zamanlar 'Dünyanın Sekizinci Harikası' olarak adlandırılan panellerin bulunup bulunmadığı kesinlik kazanmadı ancak 1944'te Naziler tarafından gururla sergilendiğinden beri, hiç kimse paha biçilemeyen Kehribar Oda'dan herhangi bir iz görmedi. Atlas Obscura'ya konuşan Staçura, Kehribar Oda'nın orada olduğuna dair kesin bir kanıtımız yok dedi, ancak odanın başka bir yerde olduğuna dair de kimsenin kesin bir delili yok. Staçura son olarak, Gerçek şu ki, Almanlar batıya değerli bir şey göndermek istediler, bunu ancak Karlsruhe aracılığıyla yapabilirlerdi, çünkü bu onların son şansıydı. diye konuştu.