24.03.2020 - 07:25 | Son Güncellenme:
Keşifleri yapmanın faydasını ilk fark eden kişi olan Prens Henry'nin, Ümit Burnu' na ilk ulaşan kişi olan Bartolomeu Dias' ın ve Avrupa' dan Hindistan'a deniz yoluyla ulaşan ilk kişi olan Vasco de Gama' nın memleketi, denizcilerin arkasından geride kalan ailelerinin yaktığı ağıtlar ile ortaya çıkmış içli Fado şarkılarının diyarı, bir hafta gezseniz keyfinizin azalmayacağı, her gün yeni bir öyküsünü keşfedebileceğiniz kültür zenginlikleri ile dolu bir adres.
Atlantik Okyanusu'na dökülen Tejo nehri ağzında kurulu olan Lizbon Endülüs bölgesi ya da Madrid gibi yazın aşırı sıcaklardan kışın da aşırı soğuklardan etkilenmiyor. Yılın ortalama 290 günü güneş alan şehrin çok yakınında bulunan dağlık Sintra kasabası serin havası ile, Cascais ise plajları ve renkli cafeleri ile keyifli kaçış adresleri arasında. Cascais ile yakın komşu Estoril'de Avrupa' nın en büyük casinosu ve ünlü Brezilyalı pilot Ayrton Senna'nın ilk yarışını kazandığı yarış pisti bulunuyor.
Portekiz Avrupa'nın en köklü ülkelerinden biri. 10.Yüzyıl' da kuzeyindeki Galiçya'nın bir eyaleti iken Endülüs Emevi Devleti topraklarını fethetmeye başlayan ve güneye doğru ilerleyen Prens Afonso 1143 yılında bağımsızlığını ilan ederek Minho ve Douro nehirleri arasında kalan bölgede Portekiz'i kurmuş oldu. 1249'da güneydeki Algarve bölgesinin fethi ve 1255 yılında başkentin Tejo Nehri ağzında kurulu Lizbon' a taşınması ile Portekiz günümüzden neredeyse 750 yıl önce son halini almış. Keşifler macerası ise 1415 yılında Kral I.Joaõ ve Prens Henry önderliğinde zamanının en önemli Arap ticaret limanlarından biri olan Ceuta'nın fethedilmesi ile başlamış. Denizciliğin ve keşiflerin önemini farkeden Prens Henry Sagres‘te açtığı okulda yetiştirdiği kaptanlar ve kendi geliştirdiği hızlı, manevra kabiliyeti yüksek Karavel tipi gemileri ile dünyanın en uzak köşelerine kadar ulaşmayı başarmış.
Lizbon'un en eski çekirdek bölgesi bugünkü Alfama semtinin bulunduğu yer. Arnavut kaldırımlı dar sokakları, yokuşları ve denizcilere ait eski evleri ile Alfama 1765 yılında ülkeyi sarsan büyük depremden çok az hasar ile kurtulması nedeni ile yaklaşık bin yıllık tarihi dokusunu korumayı başarmış. 12. yüzyılda yapılmış olan ve dışarıdan bakınca bir kaleyi andıran katedral Meryem Ana' ya adanmış. Hemen yanında Barok tarzında tasarlanmış St. Antuan Kilisesi bulunuyor. Istanbul' da İstiklal Caddesi üzerinde bulunan kiliseden hatırlayabileceğimiz aziz burada Lizbon'un Alfama semtinde doğmuş. Mirador St. Luiza' da mavi beyaz azulejo çini panoları eşliğinde şahane bir Lizbon manzarası izlemek mümkün.
Lizbon gezilerimizin en güzel duraklarından biri olan Belem’de Keşifler Anıtı'nın önünde yerde büyük bir dünya haritasına bulunuyor. Bu haritaya baktığımızda Portekiz gemilerinin yolculuk rotası gibi güzel dünyamızın geçmişten günümüze küreselleşme macerasını panoramik olarak görmemiz mümkün.Keşifleri başlatan Prens Henry (Henry the Navigator), Afrika’nın en güney ucu Ümit Burnu’na ilk ulaşan kişi olan Bartholomeu Diaz, Hindistan‘ı keşfeden Vasco de Gama, dünyayı çepeçevre dolaşan Ferdinand Macellan ve diğer kartograf, astronom ve katipler Belem ‘de bulunan KeşiflerAnıtı ‘nda anılıyor. Vasco de Gama Hindistan yolculuğuna çıkmadan önce burada bulunan bir kilisede dua etmiş. Dönüşünde getirdiği güzel haber ve sonrasında yapılan başarılı yolculuklar sonrasında dönemin kralı I.Manuel'in adına ithafen "Manuelin" tarzında inşa edilen Belem Kulesi bugün Portekiz'in en çok tanınan anıt sembollerinden biri.
Lizbon'da gece hayatının merkezi Rossio Meydanı'nın batı tarafındaki tepeler üzerinde bulunan Barrio Alto semti. İsmi yaklaşık olarak yüksekteki mahalle anlamına geliyor. Gerçekten de buraya ulaşmak için biraz tırmanmak gerekiyor. Bazı sokaklar çok dar ve sadece yayalara ayrılmış. Şehrin en hip tasarım butikleri, minik sevimli cafeler, özgün deneysel menüleri ile küçük restaurantlar ve barlar genelde bu sokaklarda kümelenmiş. Praça Luis de Camoes ve çevresi, özellikle Rue de Norte gençlerin buluşmalar için tercih ettikleri adresler arasında bulunuyor.
Lizbon'u keşfederken sıcaktan bunalırsanız -ki aşırı sıcak pek olmuyor- ya da sakin bir köşe ararsanız en güzel adres şehre yaklaşık 30 km. mesafede tepeler üzerine kurulu Sintra kasabası en güzel alternatif. Sintra ormanlar arasında, havası serin, oksijeni güneş bol, huzurlu bir kasaba. 15. yüzyıldan itibaren Portekiz kraliyet ailelerinin yazlık sarayı burada bulunuyor. Dünyanın yuvarlak olduğunun keşfedildiği ilk günlerden kalma altın dünya küresi, Güney Amerika' ya ait mısır figürü ile Avrupa' nın şövalyelik sembolü zambağın birlikte kullanıldığı süslemeler ve Çin porselenlerini örnek alarak yapılan mavi beyaz çini panolar sarayın en etkileyici objeleri arasında. 19. yüzyıldan itibaren soylu ve zenginler de Sintra'da malikaneler yaptırmış. Bunların arasında bir masal şatosunu andıran Pena Sarayı, geniş bahçeler içinde kurulu masalsı Quinta de Regaleria Sarayı ve tepelerin en yüksek noktalarını turlayan Castello des Mouros (Arap Surları) en güzel görülmeye değer alternatifler.
Avrupa'nın en batı ucu da Portekiz'de Lizbon yakınlarında bulunuyor. Cabo da Roca adı verilen bu burundan eski günlerde Atlantik Okyanusu ufkuna bakanlar ufkun ötesinde ne olduğunu bilmiyorlardı. Orayı dünyanın sonu olarak hayal ediyorlardı. Bizler, öncelikli olarak Portekizlilerin ve diğer kaşiflerin sayesinde artık ufkun ötesinde yeni bir dünya ve yeni bir kıta olduğunu biliyoruz. Cabo da Roca'da artık belirsizlik ve merak değil keyif hakim. Nefis bir manzara, okyanus esintisi, kahveniz ve uzaktan kulağımıza gelen fado melodileri.
Lizbon'a gelip yerel yemekleri tatmamak Paris'e gidip Eyfel Kulesi'ni görmemek gibi olur. Tuzlanmış ya da dondurulmuş olarak marketlerde satılan ve yerel ismi Bacalhau olan milli yemek morina balığı hakkında yılın her günü için ayrı bir tarifi vardır derler. Benim favorim Pasteis de Bacalhau (Morina köftesi) balıklı patates köftesi gibi bir yemek. Ayıklanmadan ızgara yapılan sardalya, fırında patatesli ahtapot, deniz ürünleri türlüsü cataplana ve diğer deniz ürünleri çeşitleri hem hesaplı hem de çok yaygın olarak bulunuyor.
Lizbon'un en köklü gastronomi geleneklerinden biri olan Pasteis de Nata ya da Belem Pastası sadece eski ve ünlü bir tat değil aynı zamanda -özellikle orijinal pastanesinde sıcak ve taze yediğiniz zaman- tam bir mini ziyafet. Ayrıca Belem' de keşif anıtlarını turladıktan sonra Vasco de Gama'nın mezar anıtının da bulunduğu Jeronimo Manastırı'nın tam karşısında bulunan pastanede kahve eşliğinde bu minik pastalar ile harika bir mola verebilirsiniz. Yumurta sarısı ve milföy benzeri kat kat kıtır ince hamur tabakaları ile hazırlanan pastalar ilk olarak manastırda icat edilmiş. Manastırın kapanmasından sonra ise gelenek yolun karşısında açılan ve günümüze kadar ulaşan pastanede devam ettiriliyor.
Lizbon'un Fado'ları ünlüdür. Portekizlilerin gururu Fado'nun adı kader anlamına geliyor. 19. yüzyil ortalarında Lizbon'un Alfama başta olmak üzere sahil mahallerinde ortaya çıkmış feryat gibi bir müziktir fado. Kökenini kadınların gidip de geri dönmeyen denizcilerin ardından denize karşı yaktığı ağıtlar oluşturur. Şarkı sözleri hüzün, ıstırap ve hayal kırıklığı yüklüdür. Başta 12 telli Portekiz gitarı olmak üzere flüt ve klarnet gibi enstrümanlar acılı melodilere eşlik eder. UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültür Mirası kabul edilen ve yaşatılması için çaba sarf edilen Fado, Lizbon'da Cafe Luso, Adega Machado veya Clube de Fado gibi köklü lokallerde dinlenebilir.
Sadece Lizbon' da değil Portekiz'in her yerinde siyah bazalt ve krem rengi kalker taşından mozaik şeklinde desenler ile süslenerek yapılmış kaldırımlar, meydan ve avlu zeminleri göze çarpar. Bu yer döşemeleri ilk olarak 15. yüzyılda Cape Verde, Brezilya ve Macau gibi kolonilerde uygulanmış. Lizbon'dan değerli yükleri getirmek için yola çıkan gemiler bu taşlar ile yüklenerek açık denizlerde seyir güvenliği sağlanırmış. Varılan limanlarda indirilen taşlar zamanla çoğalıp işe yaramadan yer kaplamaya başlayınca kaldırımlara döşemeye başlamışlar. Bir süre sonra da bu döşeme biçimi Portekiz' in o dönemdeki dünya hakimiyetinin bir sembolü olmuş. Portekiz'de yapılan ilk uygulamalar da tabii başkent Lizbon'un en gözde köşeleri San Jorge Kalesi ve Rossio Meydanı'nda gerçekleşmiş. Fotoğrafta Lizbon'a yaklaşık 30 km. mesafede bulunan Cascais'in meydanından bir örnek seçtim. Bu desen hem San Jorge Kalesi'ndeki ilk uygulama hem de Portekiz' in geçmişteki en büyük kolonisi Brezilya'nın zamanında başkenti olan Rio'da meşhur Copacabana plajı kaldırımları için seçilen desen ile aynı.
Lizbon'a her gittiğimde Belem'e gider kulenin önünden denize bakarken karavellerin geçişini ve okyanusa açılışını hayal etmeye çalışırım. O gemilerin geri gelmelerini ümit ederek arkalarından bakanlar arasında fırtınalar arasında dönülmesi tehlikeli bir dönemece Ümit Burnu adını veren vizyoner Kral II. João da vardı. Acaba o zaman sonraki beş yüz yılda açtıkları okyanus aşırı ticaret yollarının günümüz global ekonomisinin ilk adımları olacağını bilebilirler miydi? Bence hayır, bilemezlerdi. Şimdi küresel dijital çağın eşiğinde olan bizler önümüzdeki beş yüz yılı hayal edebilir miyiz? Bence edemeyiz. Bununla birlikte bir ortak gerçek te değişmiyor: Geleceğin bugünden daha güzel olacağına dair ümidimiz ve inancımız. Dünyamız Ümit Burnu gibi zor bir dönemeçten geçerken sağlıklı kalmak, yakınlarımız ve sevdiklerimizin de sağlıklı kalması için elimizden geleni yapmak en önemli önceliğimiz. Ben de ümidimi kaybetmiyorum. Portekiz'i, Ümit Burnu'nu, Rio'yu ve diğer bütün güzel ve ilginç ülkeleri tekrar göreceğimize inancım tam. Sizlerin de öyle olsun.