15.02.2021 - 04:38 | Son Güncellenme:
GONCA KOCABAŞ - MİLLİYET TATİL
Biz 10 yıldır sahne arkadaşı, son 5 yıldır evli bir çiftiz. Eee ne demişler, işini seçen eşini seçer. Ben (Burçak) İstanbul Üniversitesi Felsefe lisansımı bitirdikten sonra yine aynı üniversitede ikinci lisansımı okumaya karar verdim ve Tiyatro bölümünü bitirdim.
Burada okurken aynı zamanda İtalyan Dili ve Edebiyatı’nda da çift anadal yaptım. Mezun olunca kariyerimi oyunculuk üzerine şekillendirdim. İbrahim de İstanbul Üniversitesi Tiyatro lisansından sonra yüksek lisansını Sinema üzerine yaptı. Yazar, yönetmen ve eğitmen olarak çalışmalarına devam ediyor.
Biz bilmediğimiz alanlarda deneyim sahibi olmayı seven ve o alanı öğrenmeye açık, meraklı bireyleriz. Bir şeyler yapmak istiyorduk, belki bir bağ evi, çiftlik evi... Meşakkatli bir iş olacağı kesindi fakat koymuştuk kafaya.
Bir gün canımız çok sıkkınken bir hanımefendi durduk yere karavanından uzanıp el salladı bize. İçimiz o kadar ısındı ki bu davranışı sayesinde. Karavan hayatını benimseyen insanların nasıl da paylaşımcı olduklarını düşündük. Sonra sabit bir yerde ev fikrinden uzaklaşıp karavanla her yerde bir evimiz olsun istedik:)
Kesinlikle araştırma kısmı oldukça yorucuydu. Karavan her ne kadar ülkemizde yeni yeni yaygınlaşsa da yapım konusunda hemen hemen herkesin bir fikri var. Bu da aslında bilgi kirliliğini doğuruyor ve doğru bilgiye ulaşmak özellikle bazı aşamalarda iğneyle kuyu kazmaya benziyor.
Biz kendi karavanımızı yaparken taktık-söktük, taktık, içimize sinmedi bir kez daha söktük, yanlış yaptık, başa döndük fakat çabalarımız sonucunda bugünkü haline ulaştık.
Çok haklı, yerinde ve sanırız ki herkesin ikilemde kaldığı bir soru bu. O “nereden başlayacağını bilmek” özellikle en can alıcı nokta. Zaten gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Ancak sabır sınayan, çaba isteyen bir iş olduğunu söylemeliyiz.
Herkes kendi karavanını yapabilir demek çok iddialı gözükse de yapabilir demek geliyor içimizden. Biz iki tiyatrocu halimizle elektrik tesisatından koltuk kılıfı dikimine kadar kendimiz yaptıysak eli bu işe yatkın olan herkes yapabilir en azından. Pandeminin de etkisiyle şehirlerarası yasaklarda alışverişimiz yarım kalmıştı ve 9 ayda tamamlayabildik karavanımızı.
Bunun öncesinde de o araştırma sürecini, tek tek malzeme teminini, sor soruştur, al, getir, yap, kontrol et aşamalarını ve en önemlisi matine suare tiyatro oyunlarımızdan kalan vakitte çalıştığımızı unutmayalım.
Şimdi bu bilgimizle baştan başlasak yine hem kendimiz yapardık hem de daha kısa sürede yapardık. Çünkü hazır bir karavan hem bize hitap etmiyordu hem de kendimiz yaptığımız için işçilik kalemine verilecek para cebimizde kalmış oldu. Bu süreçte keşke dediğimiz tek bir an oldu, o da ‘keşke daha önce yapsaydık’ dedik.
Tahminimiz yoktu ama aşmamamız gereken bir bütçe vardı😂 Bir otomobilimiz vardı, onu sattık ve hedefimiz o parayla hem karavanı yapıp hem de yolculuğumuz için para artırmaktı. Bir nevi challenge gibi oldu bizim için:) Otomobilimizi 93000tl’ye sattık. Karavanı da toplam 90000tl’ye yaptık.
Öncesinde yazları çadır kamplarımız vardı ama karavan tecrübemiz ilk olacaktı. Setlerdeki karavanlar dışında karavana binmişliğimiz yoktu anlayacağınız. İlk yolculukta elbette zorlandık. Elimizde kendi yaptığımız bir karavan var ancak ne yapacağız diye kalakaldığımız bir an olmuştu. Sonra baktık olacak gibi değil düşünmeden sürdük. Bir haftalığına çıktığımız yolculuk 6 aylık tam zamanlı yaşama dönüştü.
6 aydır bilfiil karavandayız ve 40’a yakın şehir gezdik. Elbette tökezlediğimiz zamanlar oldu ancak nereden geldik biz buraya dedirtmedi hiçbir yer. Aksine şanslıyız ki bu yolculukta çok güzel insanlarla tanıştık.
Bir yerde okumuştum, karavanda yaşam berduşluk, sefillik olarak görülebiliyor bazılarınca. Biz karavanı tasarlarken en az ev konforunda olmasına özen gösterdik. Konformist bakış açısıyla söylemiyoruz ancak; o 7 m2 bizim yaşam alanımız olacaktı ve hepimiz yaşadığımız yeri güzelleştirmek için gayret ederiz değil mi? Karavan da keyif işi bir yerde. Bozuk bir su tesisatı ya da ısınmayan bir göz oda bir anda seyahatinizi keyiften zulme çevirebilir.
Bizim için en büyük deneyim, tüketimimizi ve ihtiyaçlarımızı sorgulamak oldu. Aslında ihtiyacımız olmayan ne çok şey varmış hayatımızda, bunu fark ettik.
Daha az suyla, ihtiyaç kadarını buzdolabına doldurarak, iki tabak-çatal-kaşık, bir tava, tencere ile ömür geçebiliyor aslında. İstek ve ihtiyaçları belirlemek gerek. Onun dışında karavanın eksiğinden ziyade duş ve mutfakta kullandığımız sıcak su konusunda sürekli iyi ki diyoruz. Bu denli uzun süreli konaklamalarda ve özellikle kış mevsiminde duş büyük bir problem olmaktan çıkmış oldu.
Yaklaşık 10 yıllık çalışma hayatımızdan artırdığımız bir birikimimiz vardı. Pandemi olmasaydı tiyatro oyunlarımızdan ve eğitmenlikten sağladığımız kazanç planlarımıza göre bize yetecekti.
Fakat tiyatrolar kapanınca bizim planlarımız da suya düştü. Böylece tek finansmanımız o birikimlerimiz oldu. “Peki ya yarın ne olacak?” sorusu aklımıza düştüğünde bazen bize de çılgınca geliyor. Bunu şu an biz de bilmiyoruz.
Hedef Türkiye turu olduğu için sabit kalmıyor, şehir şehir geziyoruz. Bu yüzden de en çok harcama kalemini yakıt ve araç bakımı oluşturuyor.
Yolculuğumuza İç Anadolu’dan başlayıp Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu şeklinde devam ediyoruz. Gönlümüzde Karadeniz ya da yurtdışı var. Zaman gösterecek biraz.
6 ayda 40’a yakın şehir gezdik. İbrahim için en huzurlu yürüyüş rotası Ihlara Vadisi, en güzel yer Dalyan deltası idi. Burçak için en unutulmaz yer Frigya Vadisi, en keyifli yer Dara nekropol alanı idi.
Şu ana kadar bir sıkıntı yaşamadık umarız da yaşamayız. Biz kalacağımız yere gündüz vakti yerleşmeye gayret ediyoruz. Böylece hem mekana alışıyoruz hem de gözlemleme şansı buluyoruz. İçimize sinmeyen bir durum olursa yola devam etmekten kaçınmıyoruz.
Güvenlik için çeşitli önlemlerimiz var. Kaldığımız yerin konumunu her ihtimale karşı ailemizle paylaşıyoruz. Yollarda olduğumuz süre boyunca bir kez olsun campinge ihtiyaç duymadık. Şu ana kadar güvenliği tehdit edici bir durum yaşamamış olsak da bunun bir garantisi olamaz. Kimse tedbiri elden bırakmasın.
Her tiyatrocunun hayalidir bir tır tiyatrosu, gezici bir kumpanya. Bizim de böyle bir hayalimiz vardı fakat hayata geçirebileceğimizi sanmıyorduk maddi durumlardan ötürü.
Tır, oyuncular, harcırahlar, dekor, kostüm, aksesuar derken hayaller kuruldukça hayal olarak kalmaya devam ediyordu. Karavanı yaparken neden o tırla yapmak istediğimizi bu karavanla yapmayalım ki dedik. İki kişilik oyunlar, bazen köy seyirlik bazen çocuk tiyatrosu. Zaten bize göre tiyatro sadece sahnede yapılacak diye bir şey yok.
İnsanın olduğu yerde tiyatro vardır. Kostüm, aksesuar bulduk mu iki kişi olur bu iş, biz yaparız dedik. Dedik fakat karavan bitmeden pandemi çıktı ortaya. Bizim hayal yine ertelendi anlayacağınız. Ama kostümlerimiz karavanımızın bagajında gün yüzüne çıkmayı bekliyor.
Planlamadan ona doğru gidiyor gibiyiz. Kendi aramızda sürekli konuştuğumuz bir konu bu. Bu kadar gezip gördükten, karavanımızı bu kadar benimsedikten sonra tekrar bir apartman dairesine nasıl döneceğiz? Bilemiyoruz Altan bilemiyoruz. Mesela kışlıklarımızı almak için iki günlüğüne eve uğramıştık bakın “uğramıştık:)” o kadar güvensiz hissetmiştik ki kendimizi. Koltuğun ucunda istenmeyen misafir gibi oturduğumu hatırlıyorum. (Burçak) Duramadık evde o gece karavana indik.
Tasarlama/düşleme ve hayata geçirme yani soyut olanın somuta dönüşme süreci, üretim, el emeği ile ortaya bir şey çıkarmak bizi mutlu ediyor, diri tutuyor.
Tiyatro gibi... Bir metnin ayaklanıp sahneye çıkması, hayali bir karakterin bir oyuncunun bedeninde can bulması gibi... Karavan da öyle oldu, bir şey tasarlıyoruz ve onu hayata geçiriyoruz. Galiba yeni bir karavan yapmak istiyoruz.