20.06.2016 - 10:13 | Son Güncellenme:
Oruç dönemleri daha sağlıklı olmak için ideal bir dönemdir. Bir yıl boyunca hiç durmadan çalışan, kasların, sindirim organları ve karaciğerin tatile ihtiyacı var. Oruç da vücudun ihtiyacı olan tatil için iyi bir fırsattır. Bu sürede yıpranmış sindirim organları, kaslar ve karaciğerin kendini yenilemesi için iyi bir fırsattır.Yıpranmış hücreler tamir edilir, vücuttaki toksinler atılır, dokular yenilenir. Oruç, hücre yaşlanmasını geciktiren bir dönemdir. Ancak bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor. Ramazan ayında düzensiz ve yanlış beslenirsek oruç bize fayda yerine zarar verebilir.
Oruçla beraber bütün gün yemek yemeyerek kalori alımımızı çok aza indirmiş oluyoruz. Bu aslında organlarımızın dinlenmesi için iyi bir fırsat. Ama aç olan bu organları iftar zamanı yiyecek bombardımanına tutarak onları daha da yorduğumuzun farkında olalım.Bir insan 17 saat aç kaldıktan sonra şeker, karbonhidrat, proteini bir anda alırsa, organlar buna dayanamaz. Bu şekilde beslenmek, başta mide gibi pek çok hastalığa sebep olabileceği gibi kilo artışını da beraberinde getirir. Ramazanda kilo artışlarının nedeni yanlış iftar sofralarıdır.
Ramazan boyunca kendinize özel bir beslenme programı oluşturmalısınız. Herkesin iftar ve sahur sofrası aynı olmamalıdır. İdeal kilodaysanız ve formunuzu korumak istiyorsanız, aldığınız enerji miktarı ile verdiğiniz enerji miktarı eşit olmalı. Kilo fazlanız varsa, iftarda daha az karbonhidrat ve kalori tüketerek, az miktarda protein alarak ve su içerek kilo verebilirsiniz. Formunu korumak isteyen ve ideal kiloda olanlarsa, kilo aldırıcı karbonhidrat ve yağlardan fakir beslenmeli. Sahurda et, süt, yumurta, bezelye, mercimek, balık gibi protein ağırlıklı yiyecekler tüketilmeli. Çünkü proteinlerin hazmı uzundur, sizi oruç boyunca tok tutar.
Karbonhidratı aşırıya kaçmamak şartıyla iftarda değil, sahurda almalıyız. Bu şekilde gün içerisinde ihtiyacımız olan enerjiyi sağlarız. Ancak sahurda çok fazla şekerli ürünler alırsak, karbonhidratı çok tüketirsek, yüksek şeker sizin pankreasta insülin salınımını artırır, insülin salınımı artınca ‘hipoglisemi’ dediğimiz kan şekeri düşüklüğüyle karşı karşıya kalırız. Öğlen 11.00 – 12.00 gibi eller titremeye başlar, acıkma hissi, baş ağrıları görülür. Bu aslında sahurda aşırı karbonhidrat aldığımızın bir göstergesidir.
Karbonhidrat almayınca vücut, içerisinde var olan ‘karnitin’ denilen bir madde ile birlikte yağlar yıkılır; ‘serbest yağ asitleri ve gliserol’ adı verilen iki bileşik ortaya çıkar. İşte bu serbest yağ asitleri, beyin tarafından rahatlıkla kullanılabilir. Bunun kokusu aseton gibidir. Bu yüzden aç olan kişinin ağzı aseton gibi kokar. Oruçlu bir insanın ağzı aseton gibi kokuyorsa, bu kişinin doğru ve iyi beslendiği anlamına gelir. Çünkü karbonhidratlar yerine yağlar yakılmaya başlar. Vücuttaki aşırı yağlar göbek çevresinde ve basen çevresinde yağlar yakıldığı zaman serbest yağ asitleri ortaya çıkar. Serbest yağ asitleri yakıldığı zaman vücudumuza enerji gelir. Bu yağ asitleri oldukça besleyicidir ve orucun daha kolay geçmesine yardımcı olur. Bu kişiler formlarını korudukları gibi vücutlarından da bir iki kilo yağ atarlar. Attıkları yağlardan da kas dokusu oluşur.
Ramazan’ın sıcak yaz aylarına denk gelmesi, sıvı, sodyum, potasyum kaybını ve şeker düşüklüğünü daha da artırır. İçi bol lifli şeker ve diğer besinler açısından oldukça orantılı bir besin kaynağı olan hurma ile oruç açmak en ideal olanıdır. Hurma bulamazsak zeytin de yiyebiliriz, bu şekilde kaybettiğimiz tuzu alabiliriz. Ardından bir bardak su içebiliriz. Sonra hafif çok sıcak olmayan bir çorba ile yemeğe başlayabiliriz.Çorbayla yemeğe başladığımız zaman midemiz genleşir. Mide torba gibidir, akşama kadar aç kaldığında kapanır, açılma hareketi için su ve çorba yeterlidir. Mide kendine gelir. Sonrasında hemen ana yemeğe geçilmemelidir. Midenin kendine gelmesi ve ana yemeğe geçmesi arasında 10 dakika zaman olmalıdır. Bu süre zarfında vücut kendine gelir, alarm merkezleri uyanır. Mideden bağırsaklara haber gider hazırlanır.
Ana yemekte aşırı kızartmalar, şeker yükleyici yemekler ve mideyi rahatsız eden gıdalardan uzak durun. Ayrıca acı, baharatlı, ekşi yiyeceklerden de uzak durun. Mideniz içi asit dolmuş yiyecekler beklerken siz ikinci bir asit kaynağı yıpratıcı bir yiyecek gönderirseniz, mide duvarını yaralayacak şeyleri yerseniz, mide duvarında birkaç gün sonra birçok yaralar ve çatlaklar açılır.Önce gastrit, sonra hiç mide şikayeti olmayan kişiler bile ülser gibi hastalıklarla karşı karşıya gelebilir. Baharatlı yiyecekleri çok yemek istiyorsanız, iftarla sahur arası bir dönemde az miktarda, tok bir mideyle yiyebilirsiniz. Sahurda yumurta, ceviz, balık, yoğurt, sütlaç tarzı besinler tüketilebilir.
Eğer zeminde kalp yetersizliği, kronik böbrek hastalığı, ciddi şeker hastalığı, kronik astım şikayeti olanlar, gebeler, düzenli ilaç ya da insülin kullananlar, düzenli olarak diyalize giren hastaların oruç tutmaları sakıncalıdır. Çünkü uzun süre aç kalmak sıvı ve elektroid kaybını beraberinde getirir. Sodyum, potasyum dengesizliğine yol açar.Şeker hastalarında şeker kontrolü zorlaşır. Bunun yanı sıra ülser gibi ciddi mide problemi olanların oruç tutması sakıncalıdır. Ancak herkesin vücudu açlığa farklı tepki verir, bu nedenle hastalar oruç tutmadan önce mutlaka hekimine danışmalıdır. Kolesterol ve tansiyon hastaları, romatizma hastaları ilaçlarını düzgün aldıkları sürece doktor kontrolünde tutabilirler.
MASA BAŞI ÇALIŞANLAR KABIZLIK YAŞAYABİLİR Açık havada, sıcak altında ve ağır işlerde çalışanlar Ramazan boyunca çok daha fazla dikkatli olmalılar. Bu şekilde çalışanlar için sodyum, potasyum ve sıvı kaybı ön plandadır. Beslenmede yeterli miktarda tuz ve sıvı alınmalı. Daha çok protein tüketmeliler, hipoglisemiye girmemeleri için tatlılardan uzak durmalılar. Masa başı çalışanlarda ise oruç döneminde kabızlık problemi olabilir. Bu kişiler ise iftarda ve sahurda lifli gıdalar ve yeşillik daha fazla tüketmeli. Sahurda bol sıvı almalılar.