03.11.2020 - 14:36 | Son Güncellenme:
AA Euronews
Amerika'nın Sesi
Dünyanın nefesini tuttuğu an geldi çattı, ABD'de yarın düzenlenecek seçimlerde yeni başkan belli olacak.
2016'daki son seçimlerde Demokratların adayı Hilary Clinton rakibinden daha fazla oy almasına rağmen Beyaz Saray'a geçen Cumhuriyetçilerin adayı Donald Trump olmuştu.
Başkanlık yarışını daha az oy alan aday nasıl kazanabiliyor? Sorunun cevabı: Seçim sistemi. Peki Amerikan seçim sistemi nasıl işliyor?
Ülkede başkanlık seçimleri her 4 yılda bir kasım ayının ilk pazartesi gününü takip eden salı günü yapılıyor. (Hiçbir zaman 1 Kasım'a denk gelmiyor). Büyük yarış öncesi düzenlenen ön seçimler ve parti kurultaylarında iki büyük partinin adayları belli oluyor.
Bu yıl 3 Kasım'a denk elen seçimlerde de Demokrat Partili Joe Biden ile Cumhuriyetçi mevcut başkan Donald Trump yarışıyor.
Şu an görevde olan Trump yardımcısı Mike Pence'ten vazgeçmezken, Biden'ın başkan yardımcısı adayı ise Kamala Harris.
Amerikalı seçmen, sandığa gittiğinde doğrudan yeni başkanı ve yardımcısını değil, bu ikiliyi seçecek olan seçiciler kurulu delegelerine oy veriyor. Dolayısıyla seçimin sonucunda, bir başkan adayının aldığı oy sayısı değil, kazandığı delege sayısı belirleyici oluyor.
'Electoral Collage' denilen seçiciler kurulu, Senato ve Temsilciler Meclisinin toplam üye sayısı olan 538 delegeden oluşuyor. Delegele sayısı 270'e ulaşan başkan adayı seçimin de galibi oluyor.
Örneğin 2016 yılındaki son seçimleri kazanan Trump, 304 delegeye ulaşmış ancak rakibi Hillary Clinton, Trump'tan yaklaşık 3 milyon adet daha fazla oy almıştı.
Seçimlerde ayrıca Senato'nun üçte biri ile Temsilciler Meclisi üyelerinin tamamı da belirlenecek. Senato'ya seçilen üyelerin görev süresi 6 yıl sürüyor. Her iki yılda bir üyelerin 3'te biri yenileniyor. Temsilciler Meclisi içinse seçimler 2 yılda bir düzenleniyor.
Başkanlık seçimlerinden iki yıl sonra yapılan Temsilciler Meclisi seçimleri, o dönem görevde olan hükümet için de bir sınav niteliğini taşıyor.
Delegelerin dağılımı eyaletlerin nüfusuna oranla belirleniyor. Örneğin, 40 milyon civarında nüfusu olan Kaliforniya'nın Seçiciler Kurulu'nda 55 delegesi bulunurken, nüfusu 1 milyon veya altındaki eyaletler ise 3 delege ile temsil ediliyor.
En fazla delegeye sahip ilk 3 eyalet sırasıyla Kaliforniya, Teksas ve New York iken, 3'er delege ile en az temsilcinin seçildiği eyaletler ise Alaska, Delaware, Montana, Kuzey Dakota, Güney Dakota, Vermont ve Wyoming.
Seçimin bu şekilde yapılmasının nedeni eyaletler arasındaki dengenin gözetilmesi. Temsilciler Meclisi'ne nüfusları oranında delege gönderen eyaletler Senato'ya ise tüm diğer eyaletler ile eşit sayıda senatör verebiliyor. Bu durum Amerikan tarihinde ve anayasasında 'Büyük Uzlaşı' (Great Comprimise) olarak geçiyor.
Son dört seçimde aynı partinin kazandığı eyaletler o partinin kalesi konumundayken ve sürpriz beklenmezken bazılarında ise sonuçlar merakla bekleniyor. Zira Florida gibi delege sayısı seçimin sonucunu etkileyecek kadar fazla olan eyaletlerde, eski seçimlere bakarak tahmin yürütmek oldukça güç. Bu eyaletlere, İngilizce 'swing' olan 'salıncak eyalet' deniyor.
Ohio, Iowa, İndiana, Michigan gibi Ortabatı da salıncak eyalet örnekleri arasında. Adaylar da kampanyaları boyunca, kazanacaklarına kesin gözüyle baktıkları bölgeler yerine bu eyaletlerdeki seçmenin desteğini kazanmaya yoğunlaşıyor.
Seçimde en çok oyu alan partinin tüm delegelerini kazanması nedeniyle salıncak eyaletlerdeki sonuçlar başkanı belirleyecek. Örneğin, en fazla ikinci delegeye sahip Teksas'ta Demokrat Parti'nin zafere ulaşması başkan Trump için oyunun bittiği anlamına gelecek.
ABD'de seçim kanunlarına göre bir seçmen, belirli durumlarda seçim sandığına gitmeden uzaktan posta yoluyla oy kullanabiliyor.
Kovid-19 salgınına kadar ABD'de sadece birkaç eyaletteki seçmenler, sandığa gitmeden posta yoluyla oy kullanıyorlardı.
Ülkedeki birçok eyalet ise geçerli bir mazereti olan seçmenlere (yurt dışında bulunmak, hastalık, mecburi görev, askerlik gibi) önceden başvuruda bulunmak kaydıyla posta yoluyla oy kullanma seçeneğini sunuyor.
Az sayıdaki eyalet ise herhangi bir mazeret belirtmeden de sadece başvuru yapılması durumunda söz konusu seçmenlere postayla oy kullandırıyor.
Ülkeyi vuran Kovid-19 salgını ise tüm bu yerleşik geleneği önemli ölçüde etkilemiş durumda. Salgını zaten "geçerli bir mazeret" olarak kabul eden birçok eyalet, tüm seçmenlerinin herhangi bir başvuruda bulunmasalar bile sandık başına gitmeden posta yoluyla oy kullanabilmesinin önünü açtı.
Son verilere göre, ABD'de 9 eyalet ve başkent Washington DC'de kayıtlı 44 milyon seçmene (yüzde 21) herhangi bir başvuruya gerek olmaksızın "otomatik olarak" oy pusulaları gönderiliyor.
Bu eyaletlerin çoğunda Demokrat seçmenler ön planda.
34 eyalette kayıtlı 118 milyon seçmene (yüzde 57) "başvuruda bulunması halinde evlerine oy pusulası" gönderilecek şekilde postayla oy kullanma hakkı tanınıyor.
Bu kişiler bir mazeret bildirmek zorunda olmadığı gibi koronavirüs salgınını da mazeret olarak gösterebiliyor.
Kalan 7 eyalette kayıtlı 46 milyon seçmen ise (yüzde 22) posta yoluyla oy kullanabilmek için Kovid-19 dışında "geçerli bir mazeret bildirmek" zorunda
Tüm bu rakamlar bir yana, Amerika’da da seçimin sonucunu birçok ülkede olduğu gibi katılım belirleyecek.
2016’da seçime katılım yüzde 56 civarındaydı. 18 yaş üzeri 255 milyon Amerikalı’dan sadece 140 milyonu oy kullandı.
Postayla kullanılan oyların sayımı seçim gecesine yetişecek mi? Salgın nedeniyle katılım düşük olacak mı? Soruların yanıtı henüz belli değil.