Cumhuriyet dönemindeki Türk edebiyatının en önemli temsilcilerinden biri Cahit Zarifoğlu’dur. 1940 senesinin 1 Temmuz günü Ankara’da dünyaya gelen ünlü şair, şiirlerini üniversite yıllarında kaleme almaya başlamıştır. Cahit Zarifoğlu şair kimliğinin yanı sıra roman, çocuk hikâyeleri, çocuk şiiri, tiyatro, araştırma yazısı, hikâye ve deneme türlerinde eserler vermiştir. Bu sebeple Cahit Zarifoğlu’nun şiirlerinin yanı sıra çok sayıda sözü bulunmaktadır.En güzel Cahit Zarifoğlu sözleri duygu alışverişi için, kalplere dokunabilmek için, söylenemeyen şeylerin dile getirilebilmesi için bilinmeli, söylenmeli ve paylaşılmalıdır. Cahit Zarifoğlu derin dünyası olan, içindekileri inci dizer gibi sözcükler halinde dizip cümleleri oluşturan derinlikli şairlerdendir. İnsanlar anlatamadığı, dillendiremediği hususları en güzel şekliyle Cahit Zarifoğlu sözleri arasında bulabilir.
Beni kabullen, kendini yanına al, gidelim.
Şöyle olmuş: Ben sen demişim, sense sen.
Umudumuz, acımızdan daha büyük olmalı.
Kim çizebilir senden başka senin yaşamını.
Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde.
Tek güvencemiz Allah’tır. Başka güvencemiz yoktur.
Nereye kadar kendinden kaçabilirsiniz. Ya bir daha geri dönemezsen…
Neden diye sormayın hemen… Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim henüz.
Tarifini sorsalar… Her baktığımda, ilk defa görüyormuşum gibi… Az kalsın ölüyormuşsun gibi…
Sen benim en şok saklandığım, sen benim durup durup saplandığım.
Anlamlı En Güzel Sözler için TIKLAYINIZ
Gecelerimizi ağırlayamaz oldum.
Allah, taşıyamayacağımız derdi ömrümüze, yaşayamayacağımız aşkı gönlümüze vermesin.
Dedim ya… Oturuyorum sadece… İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok.
Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir yaşamak.
Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı.
Sen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayım.
Farz et körsün olabilir. El ele tut. Taş al ve at. Kâfiri bulur.
Her fikrin karşılığı bir duygu vardır.
Evet, hatırladım küçük basit şeyler yetiyor kederlenmeye. Ya mutluluğa?
Düştümse sana bakarken düştüm.
Filistin; bir sınav kâğıdı… Her mü’mîn kulun önünde.
Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.
Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir; yaşamak.
Dedi ki; sen şairsin elindeki bu taş ne?, Dedim ki; şair aşka boyun eğer, zulme değil!
Bir gün ister istemez karşısında olacaksın kaçtıklarının. Dua et o gün henüz mahşer olmasın.
Ayrılıkla başım belada gözlerini çevir gözlerime yoksa ben sensiz bu sessizlikle. Deli gibiyim sensiz bu sensizlikle.
Hayalimin ayağı yere değmiyor henüz. Onun gerçekleşmesine dayanacak, onun yükünü kaldıracak topraklarım yok.
Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun.
İnsan kendi mutlu olma imkânını görebilmeli. Mutluluksa filmlerin, romanların içinde değil, kendi yaşadığımız basit hayatın içindedir. Ve önemli olan yaşanılan “an”dır.
Ölü kalbimiz dirileydi hakka dönüp sadakayla yıkanaydık dünyaya hiç meyletmeyeydik.
O sabah ezan sesi gelmedi camimizden. Korktum bütün insanlar için, bütün insanlık adına.
Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse, ancak o zaman sokaklar, meydanlar ardına kadar açılır.
Ehli takva olun, ehli secde olun. Farzları alenen yerine getirin. Nafileleri kendi nefsinizden bile gizleyin.
Ve önemli olan ‘an’dır. Onu; ibadet, sabır, anlayış, tevazu ve merhamet ile anlamlı hale getirmek mutluluğun ta kendisidir.
Diline bir düğüm at ve otur. Dinle. Gıybet ve dedikodu, münakaşa ve cedel, su-i zanlarla dolu söz varsa ya durma ayrıl, ya da engelle.
Bakıyorsunuz, zulmedilenlerin tek ortak özelliği var; Müslüman oluşları ve zulmedenlere bakıyorsunuz, onların da bir tek özelliği var; Kâfir oluşları veya küfre hizmet edişleri.
Düşünün bakalım, televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslümanda, değil cihad etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?
Biz, sakalları şiirle karışık, yüreği Allah’la barışık adamları sevdik.
Rahmi hoca kürsüsünden bir defasında şöyle haykırıyordu: ‘Hocam çok ileri gidiyorsun, dikkat et, seni oradan oraya sürerler diyorlar bana. Söylesinler bakalım nereye sürecekler? Söyleyin nereye sürecekler? Allah’ın rahmetinin erişemeyeceği yer mi biliyorlar?
Takdir-i ilahi deyip teselli bulmuşlar elbet demişler gerekse bize bir yük taşıyan, Allah bir tane daha kısmet eder.
Bazı insanların hayvandan bile aşağı olması mümkün, eğer kalbinden merhametin zerresi kalmamışsa.
Şu küçücük kalpte nice hakkın yüklü.
O gün gezdim seni ellerimle Söyledin: Geniş vuruyor yüreğin
Değil mi ki, kavuşmalarımız topal ayrılıklarımız koşar adım.
Ben onunla içimden konuşuyorum.
Bir kalbiniz vardır, onu hatırlayınız.
Donuk sam yeli sanılabilir nefesimiz.
Yalnızlık en küçük yaşımızda, misafirlikteki zengin sofraya örümcek kolları gibi uzanan ve ağza yönelen eller arasında (dizinin dibinde oturduğumuz) annenin elini çekerek sininin altına doğru uzatmasıyla ortaya çıkar.
Şimdi bir aşk sahyası salacağım havalara .Derler ki bu adam isyan basıyor damarlara