26.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
Sivas'ın Suşehri ilçesinde doğdu. 16 yaşına kadar hiç büyük kent, hatta Sivas'ı bile görmedi. Yoksul bir çiftçinin çocuğuydu ve hayatı tarla ile okul arasında gidip gelmekle geçiyordu. Ta o zamanlarda resim yapıyordu ama ilgisini ve yeteneğini fark eden olmadı. Hiç kimse ona 'resimlerin güzel' demedi.
Üniversiteyi kazanıp, cebinde sadece bir otobüs bileti ile geldiği İstanbul'a görür görmez aşık oldu. Mütevazi bir Anadolu ilçesinde geçmiş yaşamının uzun ince yolunun kapıları İstanbul'a açıldığında, büyülendi. Suşehri ne kadar küçük, İstanbul ne kadar büyüktü!
O gün İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ne kaydolacaktı... Öğrenci bürosuna gitti ama mahşeri kalabalığı ile büyülendiği İstanbul'da ilk kırılganlığını yarattı. Bürodaki kayıt kuyruğu, bürokrasi, itiş kakıştan yıldı. 'Ben üniversiteyi hak etmiştim, bunu değil" diyerek okumaktan vazgeçti.
Geçimini sağlamak için ufak tefek işlerde çalıştı, bu arada sürekli resim yaptı. Ertesi yıl Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne kaydoldu.
Tarihe olan merakı onu tarih temalı resimler yapmaya yöneltmişti. Ama bu tarzı okulda çok da tutulmuyordu.
"Okulda hep sanatın Batılı tarafı anlatılıyordu. Picasso'yu, Andy Warhol'u öğrenirken, Mimar Sinan'ın ismini bile anmıyorduk. Türk sanatında, batının bu derece egemen olması beni rahatsız ediyordu."
Ödev olarak yaptığı bir padişah resmiyle hocalarından tepki aldı. Bir profesör kendisine "Sen padişahlık döneminin geri gelmesini mi istiyorsun" diye bağırdı. Ama yılmadı. Bir yandan okul masraflarını çıkarmak için part time işlerde çalışırken bir yandan da tarih kitaplarını yutuyor ve büyülendiği Osmanlı kültürünü resimlerine aktarıyordu.
Kimden mi söz ediyoruz? İsmail Acar'dan! Son yıllarda resimle ilgilenen herkesin adını sıkça duyduğu, resimle sanat ya da yatırım boyutuyla ilgili herkesin, bir tablosuna sahip olmak için can attığı ressam İsmail Acar'dan. Hikâye anlaşıldığı gibi kötü sonla bitmedi.
Londra sergisi işleri değiştirdi
1992 yılı Acar için bir dönüm noktası oldu. Bosnalı çocuklar yararına Londra'da düzenlenen bir sergiye katılması için davet geldi. Gece gündüz çalışarak, resim yaptı.
Sergiye gönderdiği tüm resimler satıldı. Eline ilk kez para geçince adeta 'şok' oldu. Daha önce resim satarak para kazanabileceği hiç aklına gelmemişti.
Bu serginin bir başka önemi de, gerek Londra'da yaşayan gerekse Türkiye'den gelen üst düzey Türkler'in katılmasıydı. Uluslararası bir sergide kendi Türk kültürünü yansıtan bir Türk ressamı görmekten gururlanan bu kitlenin heyecanı, İsmail Acar isminin kulaktan kulağa yayılmasına da neden oldu.
Sonrası malum. Sanat galerileri peşine düştü. Birbiri ardına gelen sergiler, Rahmi Koç, İnan Kıraç, Suna Kıraç, Haldun Simavi, Aydın Doğan gibi iş dünyasının önde gelen isimlerinin ilgisi, İsmail Acar'ı "ünlü ressam" mertebesine çıkardı.
Danimarka çağırdı
Uluslararası galerilerden de teklifler yağmaya başladı. Danimarka hükümeti kendisine sınırsız imkanlar tanıyarak, kendisi için çalışmasını teklif etti ama 'beni bu memleket okuttu' diyerek gitmedi.
Osmanlı - Türk kültürünü yansıtan ve fiyatları 3 - 25 bin dolar arasında değişen tabloları sadece Türkiye'nin en ünlü işadamlarının evini, müzayedecilerin portföyünü süslemiyor. Dünyanın 47 ülkesinden aralarında ABD eski Başkanı George Bush'tan Arjantin Cumhurbaşkanı Carlos Menem'e, modacı Donna Karan'a, Suudi Arabistan prenslerine kadar yüzlerce siyasetçi, diplomat, sanatçı İsmail Acar'ın tablolarından satın aldı.
Chicago, Sydney şehir müzelerinde, ABD'deki ünlü Getty müzesinde ve Ayasofya'da resimleri sergileniyor.
Türkiye'de 50 kişisel, 200'den fazla karma sergiye katılan sanatçıya, Japonya, Avusturya, Moskova, Londra, Bahreyn ve Dubai'den yılda en az bir kez sergi açması için davet geliyor. Ayasofya'da geçen yıl açtığı sergiyi tam 350 bin kişi gezdi. Bütün bu işleri başarmış bir ressamın 80 - 90 yaşlarında bir üstad olduğunu düşeceksiniz ama değil. İsmail Acar 32 yaşında. Hayatı, başarının sadece yaşa, başa, eğitime hatta yeteneğe bağlı olmadığının, hayal gücünün, inancın ve çalışkanlığın bunların üzerinde olduğunun bir kanıtı gibi.
'Lüks tuzağına düşecektim'
İstanbul Galata'da, dışardan bakıldığında yıkıldı yıkılacak izlenimi veren evinin kapıları açıldığında, kendi resimleri, heykeller ve çok özel objelerle dekore edilmiş müzeyi andıran, ilginç bir ev ortaya çıkıyor. Burası Acar'ın neredeyse bütün gününü geçirdiği yer. Fotoğrafını da orada (yukarıda) çekiyoruz.
Acar, "Resim yaparak para kazanıyor olmama hâlâ çok şaşırıyorum" diyor. Ona göre bu bir başarı ölçüsü değil. "Toplumun yüksek kesimlerinin sevdiği bir ressam olmak umurumda bile değil. Popüler olmak istemiyorum. Çok para kazandığım bir dönemde, lüks bir ev ve araba sahibi olmak istedim ama maddi bir tuzağa düşmek üzere olduğumu fark edip hemen vazgeçtim. Zenginliğin, maddiyatçılığın sonu yok üstelik insanı çürütüyor" diyor.
Kazandığı paralarla, Galata'da satın aldığı ve atelye olarak kullandığı metruk binayı müze haline getirip, 4 binin üzerinde kitabıyla birlikte bağışlayacak. Kazandığı her kuruşu topluma iade edeceğini söylüyor. Bunu, kendisini "bedava okutan" Türkiye'ye bir borcu olarak görüyor.
Açtığı her sergiden elde ettiği gelirin yüzde 25'ini toplumsal amaca hizmet eden bir vakfa bağışlıyor.
Acar'ın iddiası, Türkiye değil dünya ölçeğinde rekabet etmek. "Türkiye, işkence yapılan, yoksul, sorunlu bir ülke görüntüsü veriyor. Ben kültür üreten bir ülke olduğunu, ve zenginliğini anlatmak istiyorum" diyor.
Halkın ilgisi onu çok mutlu ediyor. Ayda 30 mektup alıyor. Iğdır'dan bir genç kız 'ressam olmak istiyorum, ailem izin vermiyor' diye yazıyor, Elazığ'dan bir mahkum 'Çıkınca sizin yanınızda çalışabilir miyim' diye soruyor. Kendisine 'sosyete ressamı' denmesine çok içerliyor. Oysa gazetelere verilen ilanlara 'giriş ücretsizdir' notunu koydurarak halkı gelmeye teşvik ediyor.
O'nu 16 yaşında cebinde bir otobüs biletiyle İstanbul'a yolcu eden Sivas Suşehri'ndeki ailesi İsmali Acar'ın resimle ilgilendiğini biliyordu ama işlerin bu boyuta geldiğinin farkında değildi. Ama o zamanlar hiç kimsenin 'resimlerin güzel' bile demediği İsmail Acar, ünlü bir ressam olmuştu ve ailesi de oğullarının ünlü bir ressam olduğunu kısa bir süre önce TV'den öğrenmişti.
BUSINESS
Dikkatleri parada, kulakları klasik müzikte
Sayılar senin olsun, felsefeni anlat...
En paşa gazoz
Patronların duvarlarını süsleyen köylü çocuğu
Tüketim tapınakları hayal ve 'yıldız' dolu bir dünya vaad ediyor
Anadan üryan Naomi çekilir mi !
O, kumaşlarını piyanoda dokuyor
İş dünyasında üçüncü gurur dönemi
Herkes toplantıda efendim!
'Kaybedince uykumda bile ağlarım'
'Sizdeki mozaik yapı hiç bir yerde yok, kıymetini bilin'
Ünlüler rağbet edince Kapalıçarşı'ya nur yağdı
Ortaklar, kendi şirketlerinde bilfiil çalışıyorlarsa ücret alabilirler
1 milyar liraya terlik
Değişmeyen Türkiye ve değişen gazeteciler
'Avrupa sağlık kartı' Avrupalılar'ı kızdırdı
DVD - Çerez, gümrükçüye karşı!
Türklerin tercihi el sarımı puro
Tekel'in paha biçilmez müzesi sandıklarda çivili
Texaco'ya 1 milyar dolarlık çevre davası