07.12.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:
ŞAZİYE KARLIKLI
Her delikanlı bir Converce ya da bir Tiger için ölüp biterdi. Kızların gözü arkası yeşilli Adidas Stan Smith'lerdeydi... Çok şanslı olanlarını, eşin dostun yurtdışı gezilerinden bir bavula sıkıştırarak getirdikleri bir çift, acayip mutlu ederdi... Daha az şanslı olanlar ise genellikle Amerikalı askerlerden 'düşürülen' ikinci el pazarlarda aradıklarını bulurdu. Ya diğerleri?.. Onların imdadına ise girişimci Hikmet Kurşunoğlu yetişecekti. 1970'li yıllarda gençlerdeki spor ayakkabı tutkusunu keşfeden Hikmet Kurşunoğlu, 'akıllı bir yatırım' yapıyordu. İtalyan bir firma ile anlaşma yaparak, teknoloji ithal etti. Poliüreten tabanlı, sarı - lacivert renkli ayakkabılara bir de isim takıldı: Mekap...
İşte Türkiye'nin siyasi, sosyal ve ekonomik hayatında rol alan bir marka böyle doğdu.
Sınıfsız Mekap topluluğu
Mekap, doğduğu ilk yıllarda alım gücü olsa dahi piyasada bulamadığı için yabancı marka ayakkabı alamayan ya da parası zaten yabancı marka ayakkabıya yetmeyen tüm Türk gençlerinin ayağındaydı. Sağcısı, solcusu, zengini, fakiri Mekap'la yetiniyordu. Yani koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin yapamadığını Karadenizli girişimci Hikmet Kurşunoğlu becermiş ve gençler arasında sınıfsız ve de kaynaşmış bir toplum yaratmıştı.
Bugünlerde 40'lı - 50'li yaşlarını süren o zamanın genç kız ve genç erkeklerine sorsanız, Mekap'larını 'iç geçirerek' anarlar. Gerçi Converce'liler onların Mekaplı ayaklarına bakıp,bakıp 'en tepede' olmanın tadını çıkarırdı ama bu kadarı da onların 'kusurlarıydı.' Sınıfsız Mekap topluluğuna onlardan bir zarar gelmezdi.
Ta ki bir başka ayakkabı girişimcisi Emin Cankurtaran'ın ürettiği Esem marka spor ayakkabılar çıkıp gelinceye dek. Esem'ler 'bir bölen' olarak huzuru bozdu. Esem'ler, yabancı markalara biraz daha benziyordu. Albenisi vardı ve azıcık zorlasa neredeyse 'Adidas' bile olabilirdi. Esem'lerle birlikte Mekap'ın yeri de tayin edildi. Artık bu ayakkabılar garibanlara aitti. Esem'ler ise orta sınıf gençlere. Üretimlerinin toplum içindeki ifadesi farklıydı ama iki firma da bu rekabetten zararlı çıkmadı. Türkiye'de her ayakkabıcıya yetecek kadar her yaştan, her gelir gruptan yığınla genç vardı nasıl olsa...
'Tek tip' ayakkabılara son
1980'li yıllara gelindiğinde darbenin arkasından Turgut Özal iktidarıyla birlikte açılan gümrük kapılarından o zamana kadar sadece 'hayali' kurulan mallar 'köşe başındaki mağazalara' taşınıyordu. Anneler acayip markalı peynirlerin peşine düşe dursun, çocukların ve gençlerin gözü rengârenk spor ayakkabılarda kalıyordu. Gücü yeten yetmeyen bu ayakkabıların peşinden koşturuyordu.
İşte Esem ve Mekap için zor günler de böyle başladı. Turgut Özal'ın icat ettiği kavramla 'orta direk' ithal ayakkabılara yöneldi. Yoksullar yine yoksul olduklarından 'Mekap'tan vazgeçmediler. Bir de solcular... Ellerinden pek çok şey alınmıştı. Yeşil parkalarını bile giyemiyorlardı ama 'Mekapları' hala ayaklarındaydı.
Ancak 1980'lerin sonuna doğru ucuz, Uzakdoğu çıkışlı ayakkabılar geldiğinde 'tek tip' ayakkabı devri de sona erecekti.
Aradan geçen zamanda Mekap sadece 'anılarda' kaldı, ta ki PKK terörü dağda, bayırda can almaya başlayıncaya kadar. PKK'lılara ilişkin pek çok siyasi, sosyal, ekonomik tahlil yapıldı. Bu terör ağı içinde yer alan gençler türlü biçimde tarif edildi. Tarifler içinde dikkat çekici bir nokta da 'Mekap' ayakkabı giymeleriydi. Gerçekten de ele geçirilen hemen her teröristin ayaklarında bir çift Mekap vardı. Daha geçenlerde Fatih Altaylı konuyu yine gündeme taşıdı. Altaylı, İslami terörün şimdiki hükümet tarafından ciddiye alınmasını isteyerek, bir zamanlar Turgut Özal'ın PKK'lıları 'Mekap'larıyla dağda gezen bir avuç genç olarak' küçümsenmesinin acısını Türkiye'nin çok çektiğini vurguluyordu.
Yani Mekap bir kez daha terörle birlikte anılmıştı. Aslında dünyada hiçbir marka bu anlamda Mekap kadar çok 'eziyet' çekmemişti. Belki de Abdullah Öcalan'ın 'hapse atılıp', PKK'nın bitirilmesinin 'dayanılmaz hafifliğini' markanın adını taşıyan Mekap Ayakkabı Endüstri ve Ticaret A.Ş. sahip ve yöneticileri kadar kimse hissetmemişti.
PKK'lıların 'Mekap' ayakkabılarına olan sadakati hem firmayı hem de masum tüketicileri epey zor durumda bırakıyordu. Söylendiğine göre, firmanın satışları takibata alınıyor ama bir sonuca varılamıyordu. Yaşadıkları kriz hakkında firma yetkilileriyle görüşme talebimiz kabul edilmedi. Ancak firmaya uzun yıllar emek vermiş Turan İnkaya, o günlerde çok sıkıntı yaşadıklarını belirterek şunları söyledi:
"Serbestlik gelince piyasa allak bullak olmuştu. Hikmet Bey, 'bu ismi' yabancı markaları andırsın diye takmıştı. Ve markası da çok tutmuştu. Ama sonradan bu Doğu hikayesi hepimizi çok üzdü."
İnkaya'nın belirttiğine göre, Mekap Ayakkabı Endüstri yetkilileri de 'Bizim ayakkabılar bunların eline nasıl geçiyor' diye kendi çaplarında araştırma yapıyorlardı. Bu araştırma sonucunda yüklü miktardaki ayakkabının sınır ticareti ile önce Suriye'ye gittiğini ardından 'bu kez ayaklarda Türkiye'ye' geldiğini öğreniyorlardı. Yani müdahale etmeleri pek mümkün görünmüyordu.
Geçen haziranda yapılan DEHAP kongresinde gazeteler yine Mekap'a dikkat çekiyorlardı. Halay çeken DEHAP'lıların ayaklarındaki 'Mekap ' ayakkabılar resmediliyordu. Bu ayakkabılardan yola çıkarken, DEHAP ve KADEK arasında bağlantı kuruluyordu. Teröristlerin baskın yaptığı köylerde alınan ifadelerde 'Köye gelen kişilerin üzerinde şal, şepik ve Mekap ayakkabı vardı' sözleri sıkça duyuluyordu.
Anlaşılan Mekap'ın öyküsü burada bitmeyecek. Ancak şu da bir gerçek ki, tarif edilen ayakkabılar artık 'Mekap' markası taşımıyor. Turan İnkaya, firmanın üç yıldır Mekap markasını kullanmadığını söylüyor. İtalyanlar'la lisans anlaşması bitince, hazır fırsat çıkmışken 'ortak isim' olan Mekap'tan vazgeçiliyor. Ama onlar ayakkabı üstlerine marka basmamalarına rağmen piyasa bu ayakkabılara hala 'Mekap' diyor. Bu arada ilgilenenler için, çelik bombeli, çelik ara tabanlı Mekap iş ayakkabısının fiyatı 21 euro civarında ama özel indirimle 19 euroya da alabilirsiniz.
BUSINESS