24.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Proje Veliahtları - 3 / Duygu Erdoğan
Dumankaya İnşaat’ın Onursal Başkanı Halit Dumankaya, ağabeyiyle kurduğu şirketin ilk yıllarını ve çocuklarını anlatırken en önemli nokta olarak ‘hatalarını’ gösteriyor. Çalışma hayatında çocuklarına ‘demokratik’ bir sistem sunduğunu belirten Halit Dumankaya, “En büyük dersi hatalarımızdan aldık, alıyoruz. Bunlar insanın aklında kalıyor, deneyim kazandırıyor. Eskiden bir apartman yaptık. O zaman soba kullanılıyor ısınmak için. Odaların hiçbiri salona açılmıyor, koridorlu. Birinin sahibi dedi ki ben bu şekilde, sobayla böyle bir evi nasıl ısıtacağım, e haklı değil mi” diyor.
Zor şartlarda eğitim hayatını üniversiteye kadar sürdürdüğünü ancak bırakmak durumunda kaldığını anlatan Halit Dumankaya, bu nedenle çocuklarının eğitimi için her şeyi yapmak istemiş. Halit Dumankaya, şöyle devam ediyor:
Ticaret ‘sebzeyle’ başladı
“Çocuklarımızı zengin çocuğu gibi şımarık yetiştirmedik. Kamyon gelirdi, Uğur’u boru boşaltmaya gönderirdim, arkadaşlar kızardı ‘Niye yapıyorsun’ diye, derdim ki ‘Ben bu işe 10 lira vereceğim, o değil, hayatı öğrensin, işçinin sıkıntısını, malzemenin ne olduğunu öğrensin. Yarın yönetici olacaklar, buradaki zorluğu ve kolaylığı görsünler.”
Dumankaya İnşaat Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı iki yıl önce babasından devralan Uğur Dumankaya’nın ticaretle tanışıklığı çok eski. Kardeşi Barış Dumankaya 5-6 yaşlarında, kendisi ise 8-9 yaşlarındayken bahçelerinden çıkan sebzeyi evin önünde satarak işe başlamışlar. Uğur Dumankaya, “Hatta babamı bahçıvan zannederlerdi. O zaman da kızardık. Evin orada feribotlar vardı, orada da okuduğum Teksas Tommiks’leri satardık ama ben utanır bağıramazdım, Barış’ı bağırtırdım” diyor.
‘Önceliğimiz iş’
Ticarete adım atmalarının ardından hep ev-iş arasında gidip geldiklerini söyleyen Uğur Dumankaya, modellerinin ise babaları olduğunu dile getiriyor. Dumankaya, “Ailede birinci derece öncelik iş. İş her şeyin önünde geliyor ama aile bağlarımızın kuvvetinden de bu enerjiyi alıyoruz. Yaz-kış birarada yaşıyoruz. Nesiller o bağı, o sinerjiyi alıyor ve üçüncü nesillere o kültür birliğini aşılamış oluyorsunuz” diyor.
Ailenin en hareketli ismi...
Daha önce grubun otomotiv işlerinin başında olan Barış Dumankaya, yeni yapılanmayla birlikte, daha çok gayrimenkulde yabancı ortaklıklar ve yurtdışı işlerini düzenlemek için sektöre adım atmış. Grubun bir süre önce Ortadoğu’nun önemli gayrimenkul şirketlerinden olan Al Mazaya ortaklığının da mimarı Barış Dumankaya. Dumankaya, aynı zamanda ailenin en hareketli ismi. İş dışında sevdiği uğraşları şöyle anlatıyor:
“İnşaat çok farklı, onlarca birim biraraya geliyor. Sonra bir ürün oluşuyor ve sonra bir de onu satmaya çalışıyorsunuz. Beni heyecanlandıran kısım, bir arsa alındıktan sonra yapılacak projeyi ilk gördüğüm an. Çok da hobim var, pilotum, özel pilot ehliyetim var. İstanbul Havacılık Kulübümüz var orada havalanıp Yenişehir’e mangal yapmaya gitmek bizim için çok zevkli. Deniz tutkum var, tekneyle açılmak, gezmek. Jetski’yle oynuyorum. Ailede herkes sakin biraz, bende var adrenalin.”
‘Dört kolonda yükseliyoruz’
Uğur Dumankaya, şirketlerde ‘en önemli’ kuşak olarak gösterdiği ikinci kuşağın, geçmişten aldığı deneyimi bugünün teknolojisiyle zamana ayak uydurmak durumunda olduğunu söylüyor. Piyasanın dinamiklerinin iyi gözlenmemesi ve geleceğe dönük kapsamlı planlar yapılamaması durumunda sektörde firmaların barınmasının zor olduğunu anlatan Uğur Dumankaya, “Türkiye’de gayrimenkul sektörü büyük bir rekabet içinde ve bu rekabette farklılaşıp büyüyebilmek çok zor. Biz geçmişteki deneyimler, yaptığımız hatalar, markanın bilinirliği, güvenilirliğinin katkılarıyla bunları en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Sistem firmasıyız. Üçüncü nesle daha sistematik, üzerinde daha fazla düşünülmüş bir firma bırakmak istiyoruz. Dört değerimiz var, yenilikçilik, şeffaflık, uzmanlık ve insan odaklı olmak. Bu dört kolon üzerinde yükseliyoruz” diye konuşuyor.
‘İyi ki mücadele etmişim diyorum’
Babasının ‘Ağabeyi Barış ile uzun mücadeleler sonunda işlerine tutundu’ diye anlattığı Ayla Dumankaya Pirinççi, ailede ve işlerinde toparlayıcı olduğunu söylüyor. Otomotiv işinin başından inşaata gelen Ayla Dumankaya Pirinççi, eğlenerek anlattıkları o özlediği ‘mücadele’ yıllarıyla ilgili olarak şunları söylüyor:
“Çok acılı geçti tabii, Barış ağabeyim çok zordur. Ama şimdi sorsanız yine orayı tercih ederim. Amerika’da mezun olmama az kalmıştı, ağabeyime dedim ki, ‘Bir müdürlük pozisyonu aç, ben geliyorum.’ O da sakin sakin, ‘Gel bakarız’ diyor. Geldim, tabii onun dediği gibi oldu, yedek parçada başladım, servise, sonra satışa attı beni. Hatırlıyorum, hep patron gibi olmak sorumluluk almak istiyorum. Bir gün ağabeyim yok, müdürler de yok. Patron olarak bir ben kalmışım, bir müşteri getirdiler karşıma, adamın karşısında konuşamıyorum bile, işte o zaman anladım ki ağabeyim haklı, bu işi çok iyi öğrenmem gerekiyor. Şimdi de Uğur ağabeyim zorluyor.”
Ya futbolcu ya yönetmen
Uğur Dumankaya, çocukluğunda futbol oynamayı çok sevdiği için bir süre futbolcu olmak istemiş. Daha sonra sanata düşkünlüğü ve sinema sevgisi nedeniyle yönetmen olmayı da aklından geçirmiş. Yaptığı işin de bir yönetmenlik olduğunu belirten Dumankaya, “Bir hayalin peşinden koşuyoruz onu gerçeğe dönüştürüyoruz. Hobilerim ise Galatasaray’ın maçlarına gitmek, kitap okuyup, sinemaya gitmek. Bir de her gün 10 bin adım hedefim var” diyor.
ŞANTİYEDEN HİÇ ÇIKMAYIZ
Aydoğan İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı İrfan Aydoğan, “İnşaatta ölçü hassasiyetimiz kuyumculuktan geliyor” derken, veliaht Alican Aydoğan, “Severek yapmazsanız o işte şansınız yok” diyor
İrfan Aydoğan ve oğlu Alican Aydoğan’la ilk ve ikinci kuşak olarak buluşmadık aslında. Çünkü İrfan Aydoğan ikinci kuşak oğlu ise üçüncü kuşak. Kurucu olan babası Muhammed Aydoğan 2.5 yıl önce vefat etti. Aydoğan, mutlaka her ifadesinde iki şeyi tekrar ediyor. İlki, ‘babamın dediği gibi,’ ikincisi ise, ‘güven ve itibar.’ “Babamdan böyle gördük” diyen İrfan Aydoğan, “Bizim kazandığımız bize yetiyor, belki yerimizde başkası olsa daha fazla kazanırdı ama itibarından taviz verirdi” diye ekliyor. Babası Muhammed Aydoğan’ın ticarette çocuklarına ‘demokrat’ olduğunu belirten İrfan Aydoğan, “İşi öğretirdi, tartışırdık, kararları vefat edene kadar birlikte aldık, baba ve çocukları gibi davranmazdı. İç işlerimizde serbest bırakır ama dış işlerde merkeze bağlıydık, hala sürdürüyoruz. Sonuç alana kadar tartışır ama masada bırakır evimize gideriz” diyor.
Bir kamyon tuğla taşıdı
Alican Aydoğan, dedesinin Zonguldak’ta başladığı ticaret sırasında kendi depolarını inşa ederek başladığı inşaat işinde şu anda Fenerbahçe’de süren şantiyenin başında. “Şantiyede alaylıydım, sonra okulunu okudum” diyen Alican Aydoğan’ın küçükken şantiyelerde macerası bir kamyon tuğla indirmekle başlamış. Aydoğan, “11 yaşımdan itibaren şantiyedeyim. İşin okulunu okudum ama asıl okul şantiye. Eğer küçüklüğümden bu yana bu kadar çok girip çıkmasaydım, çalışmasaydım, çok eksik kalırdım” diyor. İrfan Aydoğan ise, “Annesi biraz kızdı tabii ama sonucu görünce şimdi mutlu. İlk iş olarak bir kamyon tuğla indirince, işçinin halinden de anlar, yöneticilikten de. Çünkü onun ne kadar sürede indirildiğini, nasıl bir dert olduğunu yakından bilir” diye konuşuyor.
Gazeteci olacaktı
Liseyi bitirdikten sonra gazeteci olmak istediğini söyleyen Alican Aydoğan, “Belki meslektaş olacaktık. Ama öyle olmadı, iç mimarlık okumaya karar verdim ama iyi ki bunu okumuşum. Üniversitede gazetecilik okusaydım, bu işimizle ilgili bilgiye hakim olamayacaktım. Şu anda çok sevdiğim bir iş yapıyorum. Zaten severek zevk alarak yapmazsanız o işte şansınız çok az” diyor. İrfan Aydoğan ise bu isteği ilk defa söyleşimiz esnasında duyduğunu anlatarak, “Hep bir şekilde işin içindeydi ama bir yönlendirme olmadı, eğer bu işi seviyorsanız eğitimini alın diye öğüt verdim hepsi bu” diye konuşuyor.
O kadar da değil!
İrfan Aydoğan, babasının ticaret yaptığı dönemlerde başladığı işleri de hala kardeşlerinin sürdürdüğünü anlatıyor. Kuyumculuk tecrübelerinin ise inşaat sektöründe kendilerine pek çok ‘hassasiyet’ kazandırdığını kaydeden Aydoğan, “Biz eski söylemle yap-satçı müteahhidiz. Sat-yapçı olmak istemedik hiç. Net-brüt farkları bile öyle duruma geldiği zamanlar oldu ki yüzde 60 farklara çıktı. Bunların hepsi de artık yasaya girdi. Belki de bu ölçü hassasiyetimiz kuyumculuktan geliyor. Belli bir çevremiz var. Bizden bir kere alışveriş yapan varsa mutlaka şehir, lokasyon uyuyorsa bizden başkasından almaz” diyor. “Asıl işimiz daireyi sattıktan sonra başlar” diyen Aydoğan, şunları söylüyor:
“Yapılan iş iyiyse bir şekilde satılıyor, ama geç satıldı vs gibi bir kaygımız yok, tekniğimizden mutluyuz. Gelecek için, daha da iyi geliştirmek için de çalışıyoruz. Ben yıllardır kendi yaptığım sitelerde oturuyorum, o ofislerde çalışıyorum. 1987’den beri sattığım yerlerden ev sahibi olanlarda benim telefonum var. Başka inşaat işleri için de bizi ararlar. Yani ömür boyu tüm inşaatla ilgili işleri garanti altına alıyoruz. Biz onlarla kopmuyoruz. Daireyi teslim ettiğim zaman diyorum ki, bakın benim görevim şimdi başlıyor. Buraya kadar olanı zaten yapmak zorunda olduğum işler ama farkı bundan sonra anlayacaksınız diyorum. Malı bir kere satmakla ticaret yapılmaz. Çocuklarıma da aynısını söylüyorum. Söz verdiysen yapacaksın. Hatta Alican bazen beni de geçiyor, ‘yok artık o kadar da değil’ diyorum.”
‘Alman disiplinine de sahibim’
İrfan Aydoğan, “Babamızın itibar öğüdünü her an aklımızda tutuyoruz” derken, sektörde en başarılı oldukları alanların satış sonrası hizmet ve güvenilirlik olduğunu dile getiriyor.
Gıda, turizm, kuyumculuk gibi birçok sektörde yer almalarının, sektörde farklı bakış açıları geliştirmelerini sağladığını anlatan Aydoğan, bunu Alman disiplini ile tamamladığını belirtiyor. Aydoğan, “Tek koldan yetişmediğimiz için olaylara farklı taraflardan bakabiliyoruz.
1978’de liseyi bitirince babam beni Almanya’ya inşaat tahsili yapmaya gönderdi, Türkiye o dönem karışıktı. Sonra ihtilal olunca babam çağırdı, Zonguldak’a döndük. Almanya’nın disiplini, kuyumculuk disiplini ve işi sevmekle İstanbul’da öne çıktık” diye konuşuyor.
Takım eksik kaldı
İrfan Aydoğan, oğlunun Aydoğan İnşaat Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalışmalarda hızla yer aldığını söylüyor. Küçük kızının ise üniversitede mimarlık bölümünde okuduğunu hatırlatan Aydoğan, “Takım eksik kaldı. Büyük kızım Eczacı. Aslında inşaat mühendisliği istiyordu, ama bir süre yurtdışında okuması gerekecekti, ilk çocuk ya, gönlüm razı olmadı. Keşke olsaydı” diyor. Özellikle yeni çağın teknoloji çağı olduğuna dikkat çeken Aydoğan, sosyal medya ‘açıklarını’ oğlu Alican ve arkadaşlarının kapattığını dile getiriyor.
‘Muhasebeden muhasebeye şirket merkezine uğruyorum’
İrfan Aydoğan da Alican Aydoğan da ofiste olmayı sevmiyor. Vakitlerinin çoğu Bağdat Caddesi, Erenköy, Göztepe hattında konuşlanan şantiyelerinde geçiyor. Hatta Alican Aydoğan, şirket merkezindeki ofisine ‘muhasebeden muhasebeye’ uğradığını vurguluyor. Babası İrfan Aydoğan’ın ‘şantiyede yatar kalkar’ dediği Alican Aydoğan, “Burada odam var ama neredeyse sadece şantiye için para almaya muhasebeden muhasebeye uğruyorum. Şantiye benim için okul. Öğrenilecek daha çok şey var. Fenerbahçe’deki dönüşüm projemizin başından itibaren, eski binanın yıkılma sürecinden bu yana şantiyedeydim. Şimdi kaba inşaat bitti. Sektörle ilgili tecrübeler kazandırıyor” diyor.
BİTTİ