31.01.2011 - 11:52 | Son Güncellenme:
Pazara, markete giden tüketicinin, alıştığı renk ve biçim dışında karşısında gördüğü sebze-meyveleri "hormonlu-GDO’lu" olarak nitelendirmesine karşın, bu ürünlerin, aslında tüketicilerinin veya pazarın taleplerine göre geliştirilmiş çeşitler olduğu belirtiliyor.
Pazara yönelik sebze meyve üretiminin kaynağı olan tohumluk firmaları, çeşit geliştirirken, ıslah çalışması yaparken en önemli belirleyicilerin, tüketici tercihleri ve pazar istekleri olduğunu vurguluyor. Üreticiler, piyasaya sürülen ürünleri, semt pazarlarında bile takip ederek, tüketici eğilimlerini belirlemeye çalıştıklarını ifade ediyor.
Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliğinin (TSÜAB) düzenlediği tanıtım gezisi sırasında tohumculuk sektöründeki gelişmeler hakkında bilgi veren firma yetkilileri, tüketici ve piyasa taleplerine yanıt verebilmek için, her bir tohumluk üreticisi firmanın, yılda ortalama her bir sebzede binden fazla çeşit üzerinde ıslah çalışması yürüttüğünü ve ancak 4-5 çeşit ortaya çıkarabildiği söyledi. Verilen bilgiye göre, büyük Ar-Ge firmalarının her bir çeşitte her yıl denediği ürün sayısı 3-4 bine ulaşıyor. Bu çalışmalar sonucunda üzerinde durulmasına karar verilen çeşit sayısı 10-12’yi geçmiyor. Yeni bir çeşit, ortalama 10 yıllık sürede geliştirilebiliyor.
Buna karşın, piyasaya sürülen ve "tutan" bir çeşidin en fazla 4-5 yıl "satılabildiğini" vurgulayan firma yetkilileri, bu nedenle ıslah çalışmalarının giderek artarak devam ettiğini, yeni çeşitler geliştirildiğini kaydediyor.
-"ARTIK DÜNYA TÜKETİCİLERİ İÇİN ISLAH YAPIYORUZ"-
Avrupa’nın en büyük hibrit tohum işletmesinin, Türkiye’nin en önemli tohumluk firmalarından biri olan Antalya’da kurulu Yüksel Tohumculuk firmasının sahibi ve Genel Müdürü Mehmet Yüksel, tohum ıslah çalışmalarında tüketici tercihi ve pazar taleplerinin çok etkili olduğunu belirtirken, bu nedenle her bir sebzede binlerce çeşit arasında ıslah çalışmaları yürüttüklerini söyledi.
"Bütün tüketiciler aynı çeşidi tercih etse, bütün pazarlardan aynı tip talep gelse, biz de o zaman tek bir çeşidi üretiriz" diyen Yüksel, şöyle devam etti: "Ama o kadar çok farklı talepler var ki, bir domateste bile yüzlerce çeşidi geliştirmek durumunda kalıyoruz. Ağırlığı 10 gramdan 500 grama kadar domates çeşitleri var. Üreticiyi, tüccarı, tüketiciyi, hepsini memnun etmek zorundayız. Türk tohumculuk sektörü, 20 yıl önce, sebze tohumunda belki de sıfırdı. Şimdi, yerli tohum çeşitleri, domateste yüzde 50’ye, biberde yüzde 85’e, kavunda yüzde 90’a ulaştı. Bunlar büyük başarı. Artık dünya tüketicileri için ıslah yapıyoruz. Türk çiftçisi, İspanya’daki üreticiden daha kaliteli üretiyor.
Tüketicinin endişe edeceği bir durum yok." Yüksel’in tohum seralarını gezerken verdiği bilgiye göre, AB tüketicisi uzun, Rus tüketici dikenli, Türk tüketici Çengelköy-küçük (beybi) salatalık istiyor. AB tüketicisi, ortalama 35 cm uzunluğunda salatalık alıyor, daha küçüğünü almıyor. Ukrayna’daki tüketici ise Rusların aksine, dikenli salatalıktan nefret ediyor.
Türk tüketici "sivri" ve "çarliston" biber ve küçük dolma biberden vazgeçmezken, Avrupa’daki tüketici, büyük kalın etli, sarı ve kırmızı biberi tercih ediyor. Yunan tüketici büyük domatesi seviyor. Kahvaltıda dışı yeşil, içi kırmızı ve yatay doğranmış büyük domatesten vazgeçmiyor.
Arap ülkeleri, neredeyse tanesi yarım kilogram gelen dev dolma biberleri seviyor. Türk tüketici son yıllarda salkım domatese yöneldi. İtalyan tüketicinin tercihi de aynı yönde.
-"TOHUM, ALTINDAN DAHA ZOR, HASSAS ŞARTLARDA ÜRETİLİYOR"-
Yüksel Tohumculuk’un, halen 5 adet araştırma ve üretim istasyonuna, kendine ait 700 dekar tarım arazisine ve 400 dekar seraya sahip olduğunu belirten Yüksel, şöyle konuştu: "Avrupa’nın en büyük hibrit tohum işletmesine sahibiz. Geldiğimiz noktada Hollanda ve İsrail’den çok ileri durumdayız. Tamamen yerli yatırım ve 20 yıldır ıslah çalışması yapıyoruz. Ürdün’de de tohum üretimimiz var. Halen 51 tohumluk çeşidimiz yurtdışında tescilli, 37 ülkeye ihracat yapıyoruz. Tohumluk, aslında altından zor elde edildiği, üretildiği için bazen (altından değerli) deniyor. Çünkü hibrit tohumu üretmek çok zor. Seralarımızda 220 tane kadın işçi, nakış işler gibi elleri ile bitkilerin çiçeklerini tek tek döllüyor, tozları bulaştırıyor. Çünkü erkeklerin elleri iri olduğu için bitkilerin tozlaşmasında bu hassasiyeti gösteremiyor."
-KARPUZLAR, NEDEN KABAK TADINDA?-
Türkiye’de karpuzda yerli tohumların pazar payının yüzde 25-30 olduğunu kaydeden Mehmet Yüksel, "karpuzların son yıllarda neden kabak tadını verdiği" yönündeki soruya, şöyle yanıt verdi: "Karpuzlar artık, hastalığa dayanıklı olduğu için kabağa aşılanarak üretiliyor. Böylece ilaç kullanmadan üretim mümkün oluyor. Karpuz piyasasında fiyatlar çok çabuk düşüyor. Bir günde bile fiyatlar yarı yarıya düşebiliyor.
Çiftçi, daha fazla gelir elde etmek için mümkün olduğunca erken hasat etmek istiyor. O zaman karpuz olgunlaşmıyor ve tadı kötü oluyor. Oysa, bir gün beklese, karpuz olgunlaşacak ve çok tatlı karpuz yiyeceğiz. Kabak fidanında karpuz üretilmesi ile karpuzun tadının bir alakası yok."
-"HANGİSİ İYİYSE ÇİFTÇİ ONU TERCİH EDİYOR"-
Multi Tarım Tic. Ltd.’nin sahibi Mehmet Esen de 18 yıllık bir şirket olduklarını, domates, biber, patlıcan kavun, karpuz, fasulye tohumu ıslahı üzerinde çalıştıklarını, ancak Hollanda’dan da tohum ithal ettiklerini söyledi.
Sebze tohumunda ıslah yapan ilk firmalardan biri olduklarını vurgulayan Esen, şöyle devam etti: "Ticarete sınırlama getirilmesine karşıyım. kim iyi üretirse o satar.
Zoraki işler yürümez. Yapabiliyorsan daha iyisini yap. İklim, toprak, insan gücü var ama çok çalışmak lazım. Onlar 120-180 yıllık firmalar. Islah edilen yerli tohum da ithal edilen tohum da önce seralarda deneniyor, hangisi iyi ise çiftçi onu tercih ediyor."
-DOMATES VE SALATALIKTAKİ "ŞEHİR EFSANELERİ"-
"Hafif sarı iken koparılan domatesin yolda renginin kızarması" ve "salatalığın dolapta bile boyunun uzaması" gibi salatalık ve domateste "çeşitli şehir efsaneleri" anlatıldığına işaret eden Ülger, salatalığın koparıldıktan sonra boyunun asla uzamayacağını, özellikle soğukta bitkilerde gelişmenin olmadığını belirtirken, domatesteki renk değişikliğini "bebeğin uyuması sırasındaki gelişmeye" benzetti. Mehmet Esen, "Bebeğin göbeği kesilince hemen ölüyor mu, ölmüyor. Vücudundaki kimyasal değişiklik devam ediyor, hormonların salgısı devam ediyor. Domatesin rengi de kendi salgıladığı hormon nedeniyle değişiyor" dedi.
Islah çalışmaları yaparken, tohumluk üretirken en belirleyici etkenin tüketicinin ve pazarın talepleri olduğunu vurgulayan Mehmet Esen, "Ürettiğimiz ürünü, çiftçinin serasında, halde, pazarlarda bile takip ediyoruz. Tüketici neyi tercih ediyor, hangisi daha çok satılıyor ona bakıyoruz. Ona göre çeşit özelliklerini belirleyip ıslah yapıyoruz. Tüketici küçük domates mi büyük domates mi alıyor, kabuğunun kalınlığı ne olsun, salatalığı nasıl seçiyor... Bunları takip ediyoruz" diye konuştu.
Genagri Tohumculuk’un sahibi Himmet Fidan da tohumculuğun katma değeri çok yüksek bir sektör olduğunu belirterek, bu nedenle yabancı şirketlerin sektöre büyük ilgi gösterdiğini söyledi. Döviz fiyatlarında çok büyük bir artış olmamasına karşın, 5 yılda bazı ithal tohumlukların fiyatının 3’e katlandığını ifade eden Fidan, yerli firmalar olarak bazı tekelleri kırmaya çalıştıklarını, bu nedeniyle zaman zaman kötü propagandaya, karalamalara muhatap kaldıklarını belirtti.
Geliştirdikleri çeşitleri, Suriye, Ürdün, Özbekistan ve Almanya’ya sattıklarını, oradan da komşu ülkelere gittiğini anlatan Himmet Fidan, Türkiye’de GDO’lu tohum üretilmediğini, ithal edilmediğini ve kullanılmadığını vurgularken, "Ancak, GDO, tohum teknolojisinde bir gerçek. Hibrit tohumu arabaya benzetirsek, GDO’lu tohum uçak gibi. GDO’lu tohum sayesinde Arjantin mısır üretimini 3 kat artırdı. Türkiye de aslında bu teknolojiyi takip etmeli ve devlet bu konuda çalışmalı" dedi.
TSÜAB üyesi 400 tohumculuk firmasından 145’i tohumlukta Ar-Ge çalışması yapıyor. TSÜAB Başkanı İlhami Aygun, gen teknolojisinin devlet tarafından geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Pazarda satış imkanı olmadığı için, özel sektörün halen bu teknoloji üzerinde çalışmadığını vurguladı.