18.06.2018 - 12:28 | Son Güncellenme:
İnternet her eve girerken, sağladığı avantajlara da her geçen gün bir yenisi ekleniyor. İnsanlarla sürekli olarak konuşmak, mesajlaşmak, hayatımıza dair görüntüler, videolar paylaşmak günlük rutinimizin vazgeçilmezleri haline geldi. Hatta öyle ki sosyalleşmek için akıllı telefonlarımızı kullanır olduk.
Türkiye İstatislik Kurumu (TUİK) verilerine göre ülkemizde, 1997 sonlarında 250 bin kişiyi geçmeyen internet kullanıcı sayısı bugün 54 milyon 300 bin kişi oldu, 46 milyon kişi sosyal medya kullanıyor.
Günümüz teknolojisine ulaşırken dünyanın ve ülkemizin geçtiği dolambaçlı yolları anlatan ‘İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e Siemens Tarihi’ kitabı, bir şirketin dünyayı ve Türkiye’yi nasıl değiştirdiğine tanıklık ediyor. Devlet arşivlerinden belgelerle hazırlanan kitap Türkiye’nin teknolojik gelişimi ve haberleşme tarihine ışık tutuyor.
İlk dijital alfabe: Mors alfabesi
Samuel Morse, kendisinden yıllar önce geliştirilen bir icadı ‘iletişim’ amacıyla kullanmak için yeniden tasarlamasaydı, bugün dünya çapında 5 saniyede 17 milyon elektronik posta gönderebildiğimiz iletişim çılgınlığı dünyasına hiç adım atamayacaktık. Fransız Claude Chappe telgrafı elektrik sinyalleri yardımıyla alarm durumunu bir noktadan diğerine taşımak için 1793’te icat etti. Chappe’nin telgrafı, kablolar aracılığıyla elektrik mesajını bir noktadan diğerine yalnızca bir kez, alarm çalması için kullanıyordu. 1835’te Chappe’nin fikrini geliştiren Samuel Morse, elektriğin sesi diyebileceğimiz bir alfabeyle konuşmayı kâğıda dökerek mesafeleri saniyelere indirmeyi başardı. 1847’de ise elektrikli telgrafı geliştirerek Berlin’de telgraf atölyesini kuran Ernst Werner von Siemens, Frankfurt ile Berlin arasına Avrupa’nın ilk telgraf hattını döşedi. 1849’da başarısıyla Rus Çarlığı’nın dikkatini çeken Siemens, o dönemin başkenti St. Petersburg-Kırım arasına telgraf hattını kurarak dünyaya telgrafın önemini kanıtlamış oldu.
Dünyanın öte ucundan haber alma merakı
Morse’un icadıyla telgraf bir anda önem kazandı. ABD’nin vahşi batısından haber almak için telgraf hatları çekildi. Bölünmüş onlarca şehir devletinden oluşan Almanya, birbirinden haberdar olmak için hemen bu yeni teknolojiyi benimsedi. Üzerinde güneş batmayan imparatorluk İngiltere ise adadan, anakaraya, oradan tüm dünyaya yayılan iletişim hatlarının ilk kullanıcısı oldu.
Telgraf telleri Osmanlı’ya uzanıyor
Telgraf, o dönemde Balkanlardan Arap Yarımadası’na uzanan geniş Osmanlı coğrafyasına 1855 yılında taşındı. 1854 yılında başlayan Kırım Savaşı’nda haberleşmeyi sağlamak isteyen Osmanlı Harbiyesi, İngiltere’nin desteğiyle İstanbul-Varna arasına bir deniz kablosu döşedi. Varna-Şumnu arasına da karadan ayrı bir hat döşendi. Bu hat, Almanya’dan gelen telgraf hattıyla birleşerek, Osmanlı’nın ilk kez dış dünyayla bağlantısı sağlanmış oldu.
İlk telefon hattı: Sarayın dışarıdaki kulakları
Savaşın ardından telgraf hatlarının kontrolünü ele alan İmparatorluk, bir telgrafhane açmak istedi. Bu telgrafhane için yerli unsurların katılımını isteyen Harbiye Nazırlığı (Savaş Bakanlığı) Siemens’ten aldığı destekle telgrafhaneyi hayata geçirdi. Osmanlı için hayatı öneme sahip İskenderiye-Süveyş telgraf hattı projesine ise 1856 yılında başladı. Siemens, 1870 yılında ilk kez derin su hattı döşeyerek İmparatorluğun Kuzey Afrika’daki toprağı Trablusgarp ile iletişimini sağladı. Ayrıca 1881 yılında ülkenin ilk telefon hattı da Saray ile İstanbul’da bulunan dört karakol arasında Siemens tarafından kuruldu. Telefon hattı, o dönemde iç karışıklıklarla çalkanan başkentte olan biteni doğrudan Yıldız Sarayı’na taşıyordu.
İnternet ağının temeli 1950’lerde atıldı
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, ülkenin tek haberleşme kuruluşu PTT ülkenin dört bir yanına telgraf ulaştırılması için iletişim seferberliğine başladı. O güne dek yalnızca Kuzey- Güney yönünde bir telgraf hattına sahip olan Anadolu’daki hatlar çeşitlendirilerek tüm il merkezlerine telgraf ulaştırılması sağlandı. 1930’lu yıllarda telefon hattı kurmaya başlayan PTT, 1938’de Edirne’den, Hatay’a ülkenin en uzun telefon hattını kullanıma açtı. 1950’lerde artık her il merkezinde telefon mevcuttu. Böylelikle bugün bile internete girerken kullandığımız telefon hatları ağı yurdumuzu sarmış oldu.
64 kilobayttan yetmeyen gigabaytlara
Türkiye, 12 Nisan 1993’de 64 kilobaytlık mütevazi bir hıza sahip kiralık hatla internet macerasına başladı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Bilgi İşlem Daire Başkanlığı sistem salonundaki yönlendiriciler kullanılarak, ABD’de NSFNet (National Science Foundation Network) TCP/IP protokolü üzerinden Türkiye’nin ilk internet bağlantısı gerçekleştirildi. 1993-1996 yılları arasında birçok üniversite yurtdışıyla bağını bu hatla kurdu. 64 kilobaytlık hızıyla bugün tahammül edemeyeceğimiz kadar yavaş olan bu bağlantı sayesinde Boğaziçi, İTÜ, Gazi ve Hacettepe gibi üniversitelerin akademik kadrosu araştırmalarını tamamlayabildi ve deneysel anlamda ilk internet yazılımları bu dönemde geliştirildi.
1996 yılında TURNET projesiyle, ikisi İstanbul’dan biri Ankara’dan olmak üzere üç ticari hat dünya ağıyla bağlandı. Böylelikle internet servis sağlayıcı şirketleri ortaya çıkmaya başladı. 1997 yılından itibaren popülerleşmeye başlayan internet, ticari amaçlı kullanımdan hızla bireysel amaçlı kullanıma doğru evrildi. Hızın artmasıyla internet siteleri çeşitlendi, yazı yerini görsellere ve videolara bırakmaya başladı. Akıllı telefonların gelişmesiyle dilediğimiz an her yerde internete girebilme şansını yakaladık.
Her şey Samuel Morse’un geliştirdiği Mors Alfabesi’yle ilk kez bir mesajı kablolar aracılığıyla Baltimore’dan Washington’a göndermesiyle başladı. Morse’tan 20 sene sonra 1855’te telgrafa kavuşan Osmanlı ile başlayan dijitalleşme hikayemiz 163 yıldır sürüyor ve ilk telgrafın gönderilmesinden 183 sene sonra bizler internetin velinimetleriyle oturduğumuz yerden hayatımızı yönetiyoruz.