09.09.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Levent Köprülü - Otokolik
Bu hafta “hakkında konuşacağımız” ya da “dedikodusunu yapacağımız” arkadaş, Volvo’nun en yeni modeli olarak Türkiye yollarıyla tanışan minik, ancak tatlı bir kerata; XC 40... “Hadi, el salla bakiiimm herkese XC 40... Eeeee, şeyy, unut gitsin!”
İsveçli markanın SUV sınıfını “biraz fazlaca” sevdiğinin göstergesi olan XC 40, kompakt boyutların içine gayet “şeker” (görenlerin ifadesi) bir tasarım ve bir dolu lüksü sığdıran bu sınıftaki ender modellerden biri. Köşeli hatlara sahip olmasıyla bana da “şeker” görünmeyi başaran bu arkadaşımız, XC 90 ve XC 60’dan sıyrılıp, hayli özgünleşmeyi becermiş. Hele de arkadaki “C sütunu” bunun “nokta”sı gibi. Tabii burada bir parantez açayım ve itirafta bulunayım; araca siyah rengin yakışmadığını düşünüyorum. Teslim edene kadar da bu fikrimden caymadım... Neyse, burası sadece beni bağlayan kısmıydı!
Devam edelim... Tasarımı ve hatlarıyla sempati yaratmasına, markanın “bebek SUV” modeli olmasına karşın büfeye konulabilecek kadar “miniş” bir otomobil olduğunu söyleyemeyeceğim. Zira boyutları kompakt ama “bücür” de değil. Öndeki “Thor çekici” olarak adlandırılan şekle sahip farlar, arkadaysa markanın pek çok modelinde alışık olduğumuz geniş stop lambası grubu, otomobile pek yakışmış... (Yaw, papyon takılmış ana okulu çocuğu muamelesi yaptım araca ama, bozuk atmaz umarım!) Tavandaki çıtalarsa, iyi bir görüntü veriyor araca.
Bir kere iç mekanına bakalım
Az önce, XC 40’ın kompakt ancak “miniş” ya da bir “bücür” olmadığını söylemiştim ya... Şimdi o konuyu biraz açalım artık. Çünkü içine oturduk ve gördük ki, 4 kişi oturduğunda pek de sıkışık bir ortam yok. Hatta bunu beşe de çıkarmak mümkün. Tabii bagaj kısmı 430 lt gibi bir kapasitede ama olsun, her Allahın günü seyahate gitmeyiz herhalde, değil mi? Sizin yerinize karar vermiş gibi oldum sanki ama...
İç mekan ise, tipik bir Volvo olduğunu kanıtlayan türden. Zira gösterge paneli ve orta konsoldaki “tablet bilgisayar” boyutlarında dokunmatik ekran duruyor. Tabii ki, bir XC 90 ile kıyaslayınca daha sade, o da ayrı bir konu. Tasarımına hayranlık duyduğum vites kolu, harika iç aydınlatması filan derken, aslında direksiyonuna oturduğunuz aracın pek bir ferah olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. Ki öyle zaten... O tablet ekranın yanlarındaki kromajlı havalandırma ızgaraları ise, gerçekten çok hoşşş...
Bun yine “giriş” kısmını abartıp, kaptırdım gidiyorum, ancak sanırım buralarda bir yerlerde bitirmeli ve o, çok özlediğinizi tahmin ettiğim, benden daha meraklı (!) “iç sesim”in sorularıyla sizi baş başa bırakmalıyım! Dolayısıyla aracın sürüşünün, büyük ağabeylerininki kadar başarılı olduğunu, donanımlar açısından ise onları hiç ama hiç aratmadığını söyleyebilirim. Elbette ki, benim tercihim dizel motorlu seçeneği olurdu, zira gerek tüketim gerekse de performans açısından beni ziyadesiyle memnun etmeyi başardı D4 motor seçeneği... Fiyatı mı? Benzinlisi 240 binden, dizeli de 321 binden başlıyor...
- Neyin nesi bu XC 40?
Allahım, bir “iç ses” bu kadar mı “hiç değişmez” yaaaa! Onca aradan zaman geçmiş ve sorduğun ilk soruya bak! Neyse, asabımı bozmayacağım şimdi... XC 40, Volvo’nun diğer SUV ve crossover modelleri gibi “XC” ailesinin bir üyesi. Yani en minik SUV’u. Kendisi, yeni bir platformla yaratılmış. Dolayısıyla ve de kısaca “yeni” bir model işte!
- Neleri var bu aracın? Donanımlar, filan?..
Gözlerim yaşardı, bunca zaman sonra yeni bir soru sorduğun için iç sesim... Bak, ağlayacağım şimdi... En iyisi anlatayım! Donanım açısından XC 90 ve XC 60’ın tüm nimetlerinden yararlanıyor bir kere. Yani onlardan bir eksiği yok. Cep telefonunu kablosuz şarj edebilen bölmeden tut da, gösterge ve dijital kadranlarının olduğu 12.5 inç ekran, Harmann Kardon hoparlör sistemi, orta konsolda tablet ekran ve bu ekranda, park manevraları sırasında aracı “kuşbakışı” 360 derece gösteren kamera sistemi bunlardan birkaçı. Bu 360 derece kuşbakışı olayını arkadaşım “Sistem bizi uzaydan mı böyle gösteriyor?” diyerek, son zeka parıltısını da oracıkta bırakmıştı, hiç unutmam! Bunun dışında elektrikli bagaj kapağı da var tabii...
Güvenlik donanımlarına gelince, orası bir hayli kabarık. Zira Adaptif Hız Sabitleyici, Yol İşaretlerini Tanıma sistemi, Lastik Basınç Sensörü, Yaya Algılama ve Otomatik Frenleme filan diyeyim, siz birkaç tane daha ekleyin. Var çünkü... (Böyle anlatım da, dostlar başına yani!)
- Kullanılan motorlar nedir azizim?
Hayırdır, kafana saksı mı düştü yoksa bana inat mı öğrendin bu lafları, “Azizim” filan? Bunu konuşacağız tabii, şimdi işimize bakalım... 1.5 ve 2.0 lt benzinli motorların yanı sıra iki farklı güçte 2.0 lt dizelleri var. Dizeller 150 ve 190 HP’lik. 1.5 lt benzinli dışındakilerin tamamı 8 ileri otomatik vitesli. Dört tekerlekten çekiş ise, 2.0 lt benzinli ve dizelin 190 HP’lik seçeneğinde mevcut. Kullanmış olduğum dizelin yakıt tüketimi, 6 litrenin biraz üzerindeydi... Yani başarılı... Bununla birlikte iç mekanının sessizliğini de araya sokuşturayım derim...
EDİTÖRÜN SON SÖZÜ
Şeyyy, geri döndüm bennn... Hem de 52 yaşında oldum, büyüdüm! (El sallar bu arada... Offf yaa, off kendim yani!)