30.03.2023 - 09:35 | Son Güncellenme:
Türkiye’nin doğal gaz hub’ı olmasının ulaşılabilir bir istek olduğunu belirten Itayim, bunu Rusya’nın teklifinden bağımsız olarak, Avrupa, Orta Asya ve Ortadoğu’daki konumuyla örtüştüğüne dikkat çekiyor. Itayim ayrıca Opec+’ın her ne kadar beklemede kalmaya gayret gösterse de piyasalarda dengeler bozulursa devreye girmekten çekinmeyeceğine de dikkat çekti.
Argus Medya Ortadoğu ve Körfez Uzmanı Nader Itayim:
Türkiye enerji gündeminde önemli gelişmeler yaşanıyor. Karadeniz’de ciddi bir doğal gaz keşfi gerçekleşti, Rusya’nın önerisiyle doğal gaz merkezi olma projesi üzerinde çalışıyor, aynı zamanda da özellikle spot piyasada önemli bir LNG alıcısı durumunda. Ancak elbette Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları konusu da bir mesele olarak duruyor. Siz Türkiye’deki bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim baktığım yerden, Doğu Akdeniz şu anda enerji ve özellikle doğal gaz söz konusu olduğunda tüm dünya için heyecan verici bir bölge. Hem Türkiye’de hem de komşu ülkeler İsrail, Kıbrıs ve Mısır’da keşif üstüne keşif gördük. Dolayısıyla o bölgede kesinlikle keşfedilecek kaynaklar var ve muhtemelen daha fazla keşif yapılmaya devam edilecek. Bu açıdan, hem yeni gaz keşifleri hem de Türkiye’nin Avrupa, Orta Asya ve Ortadoğu’nun kavşağındaki birincil konumu, yanı sıra zaten mevcut olan geniş boru hattı ağı sayesinde, kağıt üzerinde Türkiye’nin doğal gaz hub’ı olma isteği sadece fizıbıl değil aynı zamanda oldukça ulaşılabilir görünüyor. Bu noktada büyük potansiyeli var.
Bölgesel siyaset sorunu
Bununla birlikte Türkiye’yi bir sonraki aşamaya geçmesinde tutabilecek tek konunun, bugün yaşanan hala biraz belirsiz olan bölgesel siyaset olduğunu düşünüyorum. Gerçek şu k, Türkiye’nin bulunduğu bölge hem güvenlik hem de siyasi açıdan zaman zaman manevra yapmak için karmaşık bir bölge. Ancak gerekli siyasi kararlar alınırsa, Türkiye en uygun şekilde sadece Orta Asya’dan (Azerbaycan, Türkmenistan gibi) değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’den, Kuzey Irak bölgesinden de gaz alabilir. Elbette bunların her biri kendi yasal, politik ve teknik zorluklarıyla beraber gelecektir, ama kesinlikle her biri keşfedilmeye değer seçenekler. Bahsettiğiniz, Putin’in, aslında Avrupa’ya gönderilmesi istenen gazın bir kısmını önce Türkiye’ye yönlendirme teklifi, tüketim ve transit için önemli ölçüde daha fazla gaz sağlayabilir, ancak şu anda pek fizıbıl görünmüyor. Çünkü ilk olarak, teknik olarak bile, boru hattı, pompa istasyonları gibi, bu noktada mevcut olmayabilecek siyasi ve finansal sermayeyi gerektiren oldukça yeni bir altyapı lazım. Fakat aynı zamanda bu, Türkiye’yi Rus enerjisine bu aşamada daha fazla bağımlı hale getirebilir ve bu da Türkiye’nin Batı ile zaten karmaşık olan ilişkilerini zedeleyebilir. Türkiye’nin şu aşamada bunu isteyeceğinden emin değilim.
Rusya için işler zorlaştı
Rusya-Ukrayna savaşının ikinci yılına girdik. Rusya’nın dost olmayan ülkelere petrol ve doğalgaz satmayacağını açıklamasının ardından, Şubat ayında ham petrol üretimini Mart’ta 500 bin varil/ gün düşüreceğini açıkladı. Bu karar piyasalarda nasıl bir etki yaratır?
Bu süreçte Rus enerji kaynaklarının arzı konusunda henüz gerçekleşmemiş endişeler zaten vardı. İlk yaptırımlar uygulandığında, Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) Rus arzının aylar içinde 3 milyon varil/gün düşebileceği konusunda uyarıda bulunmuştu. Fakat üzerinden aylar geçti bu gerçekleşmedi. Arz geçici olarak düştü ama yaptırımlar karşısında büyük oranda gücünü korudu. Çin, Hindistan ve hatta Türkiye gibi ülkelerin Rusya’dan indirimli ham petrol ve ürün almaya istekli olmasıyla, Moskova bu erken dönemi oldukça iyi yönetebildi. Şubat ayında ürünlere getirilen yasağın yürürlüğe girmesinden bu yana, şüphesiz Moskova için işler biraz daha zorlaştı. Marttaki bu 500 bin varil/ günlük kesintiye ilişkin duyuru da bunun bir kanıtı. Moskova bunun, G7’nin tavan fiyat kararına bir misilleme, proaktif bir hareket olarak algılanmasını amaçlasa da, kesintinin zamanlaması, Rusya’nın, bunu ihracatının darbe alacağını bildiği için yaptığını gösteriyordu. Şimdiye kadar, bu kesintinin etkisi, büyük ölçüde Avrupa’da ve diğer yerlerde devam eden ekonomik zayıflık nedeniyle gerçekten hissedilmedi. Ancak daha önce ima ettiği gibi, bu üretim kesintisini mart ayının ötesinde de uzatmayı seçerse ve küresel petrol talebi de büyük ihtimalle Çin’in öncülüğünde toparlanmaya başlarsa, o zaman etkisini, petrol fiyatlarında artış olarak görmeye başlarız.
Denge bozulursa Opec+ devreye girer
Petrol fiyatlarında görece birkaç ay gördüğümüz istikrarın ardından, fiyatların Mart ayının ortasında aniden düştüğünü gördük, ardından da SV Bank’ın çöküşüyle daha geniş bir bankacılık krizinin tetiklenme endişeleri söz konusu oldu. Suudi Arabistan ve diğer Opec+ ülkeleri, mevcut anlaşma yıl sonunda sona erene kadar politika veya üretim kotalarını değiştirmeyeceklerini pek çok kez dile getirdi. Gerçekten bu yaklaşıma bağlı kalırlar mı sizce?
Evet, Suudi Arabistan Enerji Bakanı Prens Abdülaziz bin Salman da dahil, birçok Opec ve Opec+ yetkilisi bu mesajı tekrarladı son birkaç aydır. Bugün piyasalar netliği ciddi şekilde sınırlayan ve gelecekte ne olacağını öngörmeyi oldukça zorlaştıran bir dizi zorlu jeopolitik ve ekonomik unsurla karşı karşıya. Ve durum böyle kaldığı sürece, Opec+, yapabileceği en mantıklı hareketin, sağlam ve mevcut politikaya bağlı kalmak olduğunu söylüyor. Ancak bence bu Opec+’ın ne olursa olsun bir politika değişikliği yapmayacağı anlamına gelmiyor elbette. Opec+ her zaman piyasayı dikkatli izleyeceğini ve piyasalarda denge bozulduğunda istikrar ve denge getirmek için ne gerekiyorsa yapacağını savundu. Ve bence bu yaklaşım, son dönemdeki mesajlardan daha baskın. Şu ya da bu şekilde piyasadaki ana dengeleri açıkça etkileyen ve kendi kendine çözülemeyecek bir gelişme olursa, o zaman Opec+’ın devreye gireceğinden emin olabilirsiniz. Burada asıl önemli olan netlik. Görünürlük ve netlik varsa, Opec kısa sürede buluşup karar alır ve piyasaları etkileyen her ne ise ona karşı yeni bir politikayı tartışmaya hazır olur. Ancak belirsizlik devam ederse, Opec+ da beklemede kalacaktır.
İran gazı seçenek olamaz
Peki Avrupa’nın enerji krizine dönersek, bu süreçte İran alternatif olabilir mi?
Enerji krizi ve Avrupa’nın Rus gazına alternatif bulma çabası noktasında İran kendisini potansiyel bir çözüm olarak öne sürüyordu. Küresel çapta en büyük doğal gaz rezervlerine sahip ülkelerden biri olarak, İran hükümet yetkilileri, 2018 yılında yeniden uygulanan ABD yaptırımları kaldırılırsa İran’ın, Avrupa’nın kış mevsimini geçirmesine yardımcı olacak gazı gönderebileceğini söylüyordu. Ancak her zaman bu yorumların doğası gereği içten olmaktan ziyade daha politik olduğunu düşünüyorum, çünkü en basit haliyle İran’ın Avrupa’ya ya da başka bir yere gönderecek altyapısı veya gerçekten gazı yok. Geniş rezervlerine rağmen, ülke küresel ölçekte neredeyse yok denecek düzeyde, Türkiye dahil sadece dört ülkeye ihracat yapıyor. Irak, Ermenistan ve Azerbaycan var bir de. Neden? Çünkü son on yılda çok hızlı artan iç tüketimi kontrol etme konusunda tamamen başarısız oldu. Ülkede kişi başı tüketim inanılmaz yüksek. Enerji çok uzun süredir sübvanse ediliyor, öyle ki enerji verimliliği ve enerjiyi verimli olarak kullanma konsepti insanların aklına bile gelmiyor. Dolayısıyla İran daha fazla üretim yapmaya devam ettikçe, ki dev Güney Pars sahasından önümüzdeki 6 ay içinde piyasaya çıkması beklenen bir miktar ek hacim var, bu ek üretimler ihracat yerine iç pazarı beslemek durumunda kalacak. Ayrıca bildiğiniz gibi, İran Türkiye’ye verdiği gaz taahhüdünü çoğu zaman, özellikle de kış aylarında kendi iç talebi nedeniyle yerine getiremiyor. Bu kış bile İran Petrol Bakanı’nın defalarca halka evlerin ısıtılması için gaz kullanımını sınırlamaları, yerine daha kalın giyinmelerini söylediğini duyduk. Bunlar kısa vadeli çözümlerdi. İran’ın büyük bir gaz ihracatçısı olmak için büyük planları var ancak kendi iç tüketimini kontrol etmenin yolunu bulana kadar bu arzusunu gerçekleştirmekte zorlanacak.
Irak ve Ortadoğu’dan daha fazla petrol ve doğal gazın başta Avrupa olmak üzere küresel piyasalara gönderilmesi ihtimali var mı? Her ne kadar enerji kriziyle hala mücadele eden AB ve Batılı şirketler, Ortadoğu’da yeni boru hattı ve yatırımlara meyilli değilse de, büyük enerji şirketleri tekrar bu bölgede yatırımlarını artırmaya çalışır mı?
Irak yatırımlardan yoksun bir ülke değil, pek çok büyük proje sürüyor ve bunların birçoğu büyük uluslararası petrol şirketleri tarafından yapıldı, örneğin BP, Shell, TotalEnergies gibi. Kuşkusuz, son birkaç yılda bazı şirketlerin yavaş yavaş Irak’tan çekildiğini de gördük. Bu durumun sebebi büyük ölçüde, karmaşık siyasi durumdan, özellikle de Bağdat’taki federal hükümet ile Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki sorundan kaynaklanıyor. İstikrarsızlık hiçbir zaman yatırım için iyi değildir. Yatırım koşulları da bir süredir pek uygun değil, bazı gelişmeler bu şirketlerin istediği gibi gitmedi. Buna enerji dönüşümü ve hissedarların şu anda bu şirketlere petrol ve gaz projelerine eskisi kadar yatırım yapmamaları için uyguladıkları baskıyı da ekleyince, Irak için zor bir durumla karşı karşıya kalıyorsunuz. Ortadoğu’da ekonomik açıdan anlamlı olacak şekilde daha uygun ve kolay petrol çıkarılsa da, yatırım koşulları ve çevresel meseleler Batılı şirketleri için zorluk yaratıyor.
Irak’ta boşluğu Asya ve Rusya doldurur
Dolayısıyla Asyalı ve hatta muhtemelen Rus üreticilerin bu boşluğu dolduracağını göreceğiz büyük ihtimalle. Özellikle de Çinliler zaten burada daha öncü rol üstleniyor. Lukoil gibi Rus firmalarının da halihazırda birkaç büyük projesi var. Yaptırımların nihayetinde kendi sektörlerini nasıl etkilediğini görmemiz gerekecek, Lukoil ve Gazprom gibi şirketler belli düzeyde ileri teknolojiye sahip ve oldukça kompleks projeler üzerinde çalışıyorlar. Ancak yaptırımların ve yabancı ortaklarla işbirliği yapamamaları veya yurtdışından yeni teknoloji tedariki sağlayamama gibi nedenler, elbette imkanları ve kabiliyetlerine zarar verecektir. Bununla birlikte, Batılı şirketlerin Irak’ta çalışma ihtimalini tamamen de göz ardı etmemek gerekiyor. Şu anda biz konuşurken, TotalEnergies hala, en azından kağıt üstünde Irak’ta sadece gaz üretimi değil aynı zamanda yenilenebilir enerji kaynaklarını da içeren 50 milyar dolarlık bir proje içinde yer alıyor. Çok büyük potansiyele sahip devasa bir proje. Projenin şartlarıyla ilgili hükümetle yaşanan bazı farklılıklar nedeniyle bazı sorunlarla başladı, ancak bildiğimiz kadarıyla şirket proje konusunda hala oldukça kararlı.