28.06.2023 - 15:23 | Son Güncellenme:
Fatma Gülçin Kabasakallı
Küresel enerji piyasalarında son üç yıldır yaşanan gelişmeler, inişler ve çıkışlarla, jepolitik kaymalar, yeni ittifaklar ve çatışmalarla şüphesiz tarih kitaplarında yerini alacak. Bir yandan iklim krizi, diğer yanda 2020 yılındaki pandemi ile başlayan, daha sonra arz-talep dengesindeki ani değişimler ve Rusya-Ukrayna savaşıyla zirveye ulaşan enerji krizi, küresel enerji piyasalarında yeni problemler olduğu kadar yeni gerçeklikleri de ortaya çıkardı. Kimi uzmanlar bugünü enerji dünyasının yeni paradigma kaymasına geçiş süreci olarak tanımlarken, pek çok alanda yaşanan belirsizlikler ve volatilite neredeyse bugünün enerji dinamiklerinin asli unsuru haline geldi. Bu belirsizlik ve volatilitenin yaşandığı alanlardan biri de elbette petrol piyasaları oldu. 2020 yılında Suudi Arabistan ve Rusya arasında üretimi kısma konusunda anlaşmaya varamazken, talebin dibe vurduğu pandeminin pik noktasında iki ülke arasında petrolde bir “fiyat savaşı” yaşanmıştı. Öyle ki, aynı yıl Nisan ortalarında Batı Teksas ham petrol fiyatı eksilere düşmüşken, aradan sadece bir yıl geçtikten sonra Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle birlikte, 2014 yılından beri ilk defa ham petrol fiyatları varil başına 100 dolara yükselmişti.
Bir yıl ne kadar fark yaratır?
Enerji sektörü genelinde ve petrol piyasaları tarihinde benzeri iniş ve çıkışlar elbette yaşandı. Ancak özellikle Avrupa Birliği’nde (AB) küresel ısınmaya karşı temiz enerjiyi destekleyen bir ekonomik modelin yükseldiği 2021 yılında, geçmişte petrol ve doğalgaz endüstrisinin yoldaşı olarak görülen Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) da fosil yakıtlardan çıkış çağrılarının önde gelen savunucusuydu. Pandeminin ve düşük fiyatların vurduğu petrol, üretici ülkeler ve petrol/gaz şirketleri için yatırım yapmak çok zorlu bir hal almıştı. Haliyle daha fazla petrol ve gaz arzı da tehlike altına girmişti. Derken yine sadece bir yıl geçtikten sonra, Rusya, Ukrayna’yı işgale kalktı ve IEA Başkanı Fatih Birol’un deyimiyle “dünya ilk gerçek enerji krizini” yaşamaya başladı. AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığı Demokles’in kılıcı gibi sallanırken 2022 yılında, acil, bazen de prematüre önlemlerle, biraz da mevsimsel sıcaklıkların yardımıyla Avrupa bir şekilde yara bere içinde de olsa enerji krizinin ilk yılını atlattı. Bu süreç elbette enerji profesyonelleri başta olmak üzere, pek çok kişi tarafından yakından takip ediliyor. Fakat burada geçmişte balina yağından sanayi devrimi ve petrol piyasalarının oluşumuna kadarki süreçte görülmeyen, yaşanmayan bir farklılık var. Bir yılda ne kadar çok şeyin değiştiği, bir sene içinde dengelerin bozulduğu… 2020, 2021 ve 2022 yıllarının her birinde, enerji piyasaları ve özellikle petrol endüstrisinde yeni dalgalar yaşandı, taşlar aniden yerinden oynadı. 2023 yılında da benzer dalgaları ve türbülansları bekleyebiliriz. Bazı uzmanları son üç yılı bir geçiş süreci olarak değerlendiriyor. Diğer yanda depolama, hidrojen, biyoyakıt vb gibi yeni enerji teknolojilerinin kitleselleşmesinin başlangıç dönemi olarak görenler de var.
OPEC – IEA çatışması
Bu yılın ikinci yarısında yeni gelişmeleri ve belki de yeni dalgaları beklerken, petrol fiyatlarının geleceğini öngörmeye çalışanlar için dünyanın önde gelen iki uluslararası kuruluşun karşı karşıya gelmesi şaşkınlık yarattı. Dünyanın en büyük petrol ihracatçılarının bulunduğu OPEC ve OPEC+ ile Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) yöneticileri arasında, petrole dair öngörüler ve fiyatlarına ilişkin, karşılıklı atışmalara varan tartışma yaşandı. Küresel piyasalarda petrol fiyatları geçtiğimiz yıla göre önemli ölçüde düştü. Bu süreçte jeopolitik gelişmeler ve savaş nedeniyle fiyatlar toparlanarak zaman zaman 130 dolarlardan işlem gördü. Fakat bu yıl Rusya ile bazı OPEC üyelerinin gönüllü arz kesintilerine rağmen, fiyatlar hala düşüş eğiliminde. Resesyon endişeleri ile Çin’in ekonomik toparlanmasının beklenenden daha da gecikmesi gibi faktörler ön planda elbette. IEA temiz enerjiye yapılan yatırımın bu yıl fosil yakıtlara yapılan miktarı geçtiğini duyururken, 2023’te küresel enerjiye yapılan 2,8 trilyon dolarlık yatırımın 1,7 trilyon dolardan fazlasının yenilenebilir enerjiye gideceğini öngördü. Ancak OPEC, IEA’yı ve öngörülerini taraflı bulduğunu Genel Sekreteri Heysem el-Gays’ın küresel petrol tüketiminin en az 2045’e kadar sürekli büyüyeceği uyarısından anladık. El-Gays’ın, petrol sektörüne yapılan yatırımların eksik kalmasının, fiyat ve ekonomik istikrarı, enerji güvenliğini, hatta sürdürülebilir kalkınmayı tehdit edeceğini vurgulayarak, petrol endüstrisinin 2045’e kadar 12 trilyon dolardan fazla yatırım ihtiyacı olduğunu açıkladı. Suudi Arabistan Enerji Bakanı Prens Abdulaziz bin Salman mayıs ayının sonunda doğrudan IEA’yı hedef alarak, Ajansı, Rusya’nın savaşının ardından günlük 1 milyon varil/günlük düşüş olacağı tahminleriyle piyasayı yanıltmakla suçladı. Bin Salman, “IEA adında bir organizasyon var, bence sürekli yanılmanın gerçekten özel yetenek gerektirdiğini kanıtladılar” ifadelerini kullandı. IEA Başkanı Fatih Birol ise, OPEC’in dokuz üyesinin Nisan ayında aldığı üretim kesintisi kararını bu yılın sonuna kadar uzatması ve Suudi Arabistan’ın da gönüllü olarak günlük 1 milyon varil/gün ek kesinti kararının fiyatları yükseltebileceğini açıkladı. Fatih Birol’un OPEC Genel
Sekreterine karşı yanıtı “Küresel ekonominin büyümeyi sürdürebilmesi için petrol piyasalarındaki tüm aktörlerin doğru adım atması gerektiği” ifadelerinin satır aralarında netti. Birol aynı zamanda yüksek petrol fiyatlarından en çok Hindistan gibi gelişmekte olan, Afrika ülkeleri gibi petrol ithal eden ülkelerin zarar göreceği uyarısında da bulundu. Birol’un en dikkat çekici eklemesi ise, bu yılın ikinci yarısında petrol piyasasındaki dengesizliğin olduğu ve OPEC’in son kararıyla daha bu durumun daha da kötüleşeceği oldu.
İki uluslararası kuruluşun petrole dair öngörüleri ve stratejiler konusunda bu kadar ayrışması ilginç zamanlar yaşadığımızın bir başka önemli göstergesi. Petrol üreticilerini temsil eden OPEC ile petrol tüketicilerinin pozisyonunu dile getiren IEA arasındaki bu çekişme bir süre daha sürecek gibi görünüyor. Ancak bu ayrışmayı, petrol fiyatlarında jeopolitik beklentilerin de yeni bir boyut kazandığını göstermesi açısından önemli buluyorum. Öte yandan bu tartışmalar, petrol fiyatlarının hangi seviyelerde yeni dengesini bulacağı konusunda da volatilitenin ve belirsizliğin ne derece derinleştiğinin ispatı niteliğinde.
Petrol piyasası ve fiyatlarında jeopolitik gelişmeler ve kaymalar her zaman önemli bir etken olmuştur. “Petrol siyaseti” şeklinde tanımlayacağımız bu denklemde, ülkelerin, bir yanda savaş sürerken ucuz petrol sağlayan Rusya, global ekonominin belkemiği Çin, resesyon endişeleri altındaki sanayileşmiş Batı ülkeleri arasında nasıl dizileceği yakın dönemde daha da netleşecek gibi görünüyor. Genel olarak enerjide dışa bağımlı pek çok ülke için petrol fiyatlarındaki belirsizlik ve türbülanslar çok ciddi riskler barındırıyor. Türkiye olarak bu risklere hazırlıklı olmak elbette çok önemli. Fiyatlardaki dalgalanmalar ve türbülanslara, yeni jeopolitik dizilimlere hazırlanırken, ülkemizdeki petrol sektörünün aktif oyuncularıyla birlikte, yakın çalışması seçim sonrası yeni hükümetin öncelikleri arasında yer almalı diye düşünüyorum. Bir diğer nokta ise, kamunun Türkiye petrol sanayisi ve sanayicisine, risklere karşı fırsatlara odaklanması için bir oyun alanı tanıması olacaktır. Bu oyun alanı petrol arama ruhsatlarından, yabancı yatırımcı iştahını kabartacak mevzuatlara, yenilikçi finansal destek mekanizmalarından öngörülebilir ekonomi politikalarına kadar pek çok unsuru barındırıyor. Sektör bu alanlarda iş birliği ve adımlar bekliyor.
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Uluslararası Enerji Ajansı:
Petrol talebi 2028’de dibe vuruyor
OPEC, petrol talebi öngörüsünde kararlı
OPEC, aylık raporunda, 2023 küresel petrol talebi büyüme tahminini dördüncü ay için sabit tuttu, ancak dünya ekonomisinin yılın ikinci yarısında artan belirsizlik ve daha yavaş büyüme ile karşı karşıya olduğu konusunda da uyardı.
Petrol fiyatlarında 84 dolar üstü bekleniyor
Küresel danışmanlık şirketi Wood Mackenzie’ye göre, OPEC+’ın mevcut üretim kesintilerini uzatma kararı ve Suudi Arabistan’dan Temmuz ayı için gönüllü 1 milyon varil/gün ilave kesinti, 2023’ün geri kalanında fiyatlara destek olacak. Wood Mackenzie’de Başkan Yardımcısı Ann-Louise Hittle, “Piyasalarda olası küresel durgunluk endişelerini bir kenara bırakırsak, petrol talebi ve arzına ilişkin görünüm 2023’ün ikinci yarısında Brent fiyatları için büyük ölçüde destekleyici olmaya devam ediyor. 2023’ün üçüncü çeyreğinde önemli miktarda bir zımni stok düşüşü öngörüyoruz. Bununla beraber, OPEC+’ın 4 Haziran kararının çoğunlukla Suudi Arabistan’ın duyurduğu ek gönüllü üretim kesintileri nedeniyle aynı çeyrek için benzer şekilde stoklarda azalmayı artıracağını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. Şirket araştırmalarında küresel petrol talebinin yıllık 2,4 milyon varil/gün artacağını ve ürün arzında ise yıllık toplam 1,5 milyon varillik artışı gölgede bırakacağını tahmin ediyor. Brent petrolün ise 2023 yılında ortalama 84,70 $/varil olacağı öngörülüyor. Wood Mackenzie, resesyona dair piyasa endişelerinin yumuşaması durumunda ise, küresel petrol talebinin 2023 yılının ikinci çeyreğindendördüncü çeyreğe kadar toplam likit arzını geçeceğini öngörüyor. Bu duruma dair yorum yapan Hittle “OPEC+ yılda iki kez yapılan toplantısında birkaç zor sorunla karşılaştı” derken, bu sorunları şöyle anlattı: “Temel olarak büyük finansal piyasalarda Çin’in ekonomik toplanmasının gerçekleşmeyeceği ve bu nedenle talep büyümesinin gerçekleşmeyeceği bir risk olarak görüldü. Bir diğeri ise, yeniden yapılanma, yılın geri kalanı için ilave üretim kesintisi üzerinde anlaşmaya varmanın jeopolitik zorlukları oldu.” Bununla birlikte Hittle “OPEC+’ın mevcut anlaşmayı sürdürerek ve Suudi Arabistan’ın gönüllü bir kesinti daha duyurmasıyla, grubun fiyatları daha da destekleme hedefine ulaşma yolunda bir miktar yol kat ettiğine” de dikkat çekti.
Wood Mackenzie’nin son raporu, 2023 yılında Çin için petrol talebinde yıllık yaklaşık 1 milyon varil/gün büyüme olduğunu gösteriyor. Bu büyümenin yaklaşık yarısı, bireysel mobilitedeki güçlü toparlanma nedeniyle benzin ve jet yakıtından geliyor.