04.08.2023 - 14:48 | Son Güncellenme:
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın raporlama sürecinde iyi çalışılması gerektiğini vurgulayan Dr. Uysal, dünyada gönüllü ve zorunlu karbon piyasalarının nasıl çalıştığını, bir yatırım aracı olarak karbon kredilerini ve karbon borsasının çalışma prensiplerini detaylarıyla anlattı. Küresel ısınma nedeniyle ve AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın etkisiyle karbon piyasalarının hayata geçirilme sürecinin hızlandığını belirten Dr. Tolga Uysal, karbon fiyatlarına dair, Avrupa Birliği Tahsisatları (EUA) future fiyatlarının 90 Euro’lar gibi yüksek seviyelerde seyrettiğini söyledi. Özellikle geçen sene Ukrayna savaşının başlamasının ardından karbon kredi fiyatlarının arttığını belirtti.
Fatma G. Kabasakallı
Avrupa Birliği’nin, Yeşil Mutabakat ardından Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’yla emisyon ticaret sistemi Türkiye için de tekrar gündeme geldi. Bir diğer adıyla karbon piyasaları. Bu piyasalardan bahseder misiniz nasıl çalışıyor?
Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat kapsamındaki karbon piyasalarına dair iki tane piyasa söz konusu, biri zorunlu, diğeri gönüllü piyasalar. Zorunlu piyasaların ilk olarak Kyoto Anlaşması’yla adımları atıldı. Arkasından Paris Anlaşması’yla devam etti. Şu anda birçok ülkede zorunlu piyasalarla alakalı çalışmalar var, sanıyorum 73 civarında bu sayı. Türkiye’de ise şu anda zorunlu karbon piyasası mevcut değil. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yönetmelikle alakalı bir taslak çalışması bulunuyor. Ama bu piyasalar ve emisyon ticaret sistemi bir şekilde Türkiye’de olacak. Burada amaç, karbon salımını 2050’ye kadar sıfırlamak. Bir “cap and trade limit” sistemi deniyor, daha Temmuz 2023 15 AYIN DOSYASI fazla karbon salınımı yapan şirketler bir şekilde aslında cezalandırılmış oluyor. Daha az salınım yapan şirketse ödüllendiriliyor, bir karbon kredisine sahip oluyor. Bu karbon kredileri borsalarda alınıp satılıyor.
Karbon fiyatları yükseldi
Örneğin Avrupa’da “Avrupa Enerji Borsası” (European Energy ExchangeEEX) ve ABD’li Intercontinenal Exchange (ICE) bu karbon kredilerinin halka arzını yapıyorlar. Yatırımcılar, şirketler, halka arzdan bu kredileri alıyorlar. Daha az karbon emisyonu kullananlar, kalan haklarını satabiliyor az önce bahsettiğim gibi. Böyle bir piyasa oluşmuş durumda. Aslında bunu 2008 yılından beri anlatıyordum. Fakat son dönemde özellikle Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’yla beraber küresel ısınma nedeniyle felaketlerin yaşanmasının da etkisiyle, karbon piyasalarının hayata geçirilme süreci daha da hızlandı. Avrupa’da karbon fiyatlarına yönelik Avrupa Birliği Tahsisatları (EUA) future fiyatları 90 Euro’larda şu anda. Yüksek seviyelerde seyrediyor, özellikle geçen sene Ukrayna savaşının başlamasının ardından karbon kredi fiyatları çok arttı.
Gönüllü piyasalar çeşitli
Diğer yandan bir de gönüllü piyasalar var. Gönüllü karbon piyasalarına “Temiz Kalkınma Mekanizması” (Clean Development Mechanism – CDM) deniyor. Burada örneğin Birleşmiş Milletler’in (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SDG) doğrultusunda bir proje oluşturuyorsunuz, yoksulluk, doğayı koruma, iklim kriziyle mücadele olabilir. Bu kapsamda projenizi kayıt ediyorsunuz. Düzenleyici otoriteler bu projeye onay verirse, bir karbon sertifikası yaratıyorlar. Şirketler de bunları karbon nötr olmak için satın alabiliyor. Aldıkları sertifikaları da sürdürülebilirlik raporlarında kullanabiliyorlar. Örnek vermek gerekirse, “biz bu kadarlık bir sertifika aldık, böyle bir proje, Afrika’da bir orman veya Türkiye’de bir biodizel projesi, bu kadar tonluk bir karbon salınımı azaltımı var projeyle beraber” gibi bilgiler içeriyor. Projeye dair ölçümler de yapılıyor elbette. Proje hemen kabul olmuyor, gerekli ölçümler yapılarak belirli bir süre takip ediliyor. Onun sonucunda projenin ne kadarlık bir fayda sağlayacağına yönelik ölçümleme yapılıyor. Bahsettiğimiz gönüllü piyasalardaki sertifikalara örnek olarak, Uluslararası Yenilenebilir Enerji Sertifikası (IREC), Gold Standard (GS) ve Verra’yı verebiliriz. IREC sertifikalarında Kapsam 1, 2 ve 3’e yani sera gazının nereden kaynaklandığına göre ölçümleme yapılır. Mesela şirketler kendi elektriğini kullanabiliyor, böyle bir sertifika alırlarsa, aslında bu elektriğin gerçekten yenilenebilir kaynaktan üretildiğine dair sertifika alınmış oluyor. Ülkemizdeki YEK-G de aynı şekilde çalışıyor. Yenilenebilir enerji santralleri EPİAŞ’ın sunduğu YEK-G’ye kayıt olabiliyor ve EPİAŞ bunları isteyen üçüncü kişilere, o platform üzerinden satışına aracılık ediyor.
YEK-G’nin uluslararası anlamda tanınması gerek
YEK-G tarafı nasıl geliştirilebilir?
YEK-G’nin işlerliği var ama bir zorunluluk yok şu anda. Bunun işlerlik kazanması için piyasanın daha iyi anlatılması lazım bence. Özellikle YEK-G piyasasının çok fazla bilinmediğini düşünüyorum. Türkiye’deki firmalar genellikle gönüllü piyasa olarak IREC’i kullanıyor. Bununla birlikte YEK-G’nin uluslararası anlamda tanınması çok önemli, o konuda sıkıntısı var. YEK-G sertifikası uluslararası anlamda da tanınırsa, yani “valide” olursa, bizim şirketlerimiz de kullanır. Bence en önemli nokta bu.
KOBİ’ler daha uzak
Türkiye’deki şirketlerin karbon piyasalarına girişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Büyük şirketler bu konuda oldukça iyi bir noktada, durumun, piyasaların farkındalar. Orta ölçekli şirketler bu konuya daha uzak. Genelde daha çok BİST 100 şirketleri elbette karbon piyasalarını kullanıyor. Karbon Saydamlık Projesi’nin (Carbon Disclosure ProjectCDP) raporunda da Türkiye’de bu alanda aksiyon alındığını gösteriyor. Öte yandan bildiğiniz gibi Borsa İstanbul’daki halka açık şirketlerin zaten sürdürülebilirlik raporu yazma zorunluluğu var. Bu açıdan KOBİ’ler biraz daha uzak. KOBİ’lerin döviz çıkışı, finansa erişim gibi sorunları da sürüyor. Sonuçta Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kapsamında Ekim ayında başlayacak raporlama süreci ve SKDM uygulaması ertelenmezse, KOBİ’lerin de hazırlanması gerekiyor. Öncelikle bir karbon ayak izi ölçümü mutlaka yaptırmaları gerekiyor, zaten her şey böyle başlıyor. Ardından strateji belirlemeleri lazım. Yani biz karbon salınımını nasıl daha azaltırızı sormak ve operasyonel süreçleri tek tek incelemek gerekir. Örneğin üretilen malla alakalı karbon salınımı hesaplamalarını çok iyi yapmaları lazım. Bunları tespit ettikten ve verimliliği artırdıktan sonra arta kalan kısmı da, bahsettiğim sertifikalarla bertaraf edebilecekler.
Bu karbon sertifikaları aynı zamanda da bir yatırım aracı haline dönüşmüş durumda değil mi?
Evet, bu sertifikalar aynı zamanda bir yatırım aracına dönüşmüş durumda. Bunun üzerine Borsa Yatırım Fonları (ETF) düzenlenmiş durumda. Bir başka deyişle, karbon kredi fiyatı üzerine düzenlenmiş borsa yatırım fonları bulunuyor. Yatırımcılar veya yatırım fonları burada işlem yapabiliyor. Siz nasıl bir Eurobond fonu alabiliyorsanız, çevreyle alakalı bir fona da yatırım yapabilirsiniz. Bu da bir artısı söz konusu gelişmelerin.
Rusya-Ukrayna savaşı karbon piyasalarına nasıl yansıdı?
Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa tekrardan kömüre ve fosil yakıtlara döndü. Bu dönüş tabi fiyatları artırıyor. Karbon kredisine ihtiyaç olduğu için, karbon salınımını bir yerden azaltmak amacıyla yapılan işlemler karbon fiyatlarını artırıyor. Savaşın devam etmesi karbon fiyatları anlamında iyi değil. Öte yandan kömür kullanımı bence sürekli olmayacak. Çünkü başta Almanya olmak üzere Avrupa, savaş nedeniyle Rusya’ya olan enerji bağımlılığından kurtulmak için yenilenebilir enerji yatırımlarını çok büyük ölçüde artırdı.
En çok sera gazı salınımı gerçekleştiren ama aynı zamanda yenilenebilir enerjide hızla büyüyen bir de Çin var. Çin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na nasıl hazırlanıyor?
Çin zaten bu kapsamda kendi Emisyon Ticaret Sistem’ini kurdu. Pekin yönetimi özellikle endüstriyi ciddi sıkıyor, başta demir-çelik şirketlerini çok sıkıyorlar, küresel ısınmaya katkı yapan ya da çevreyi kirleten firmalara cezalar yağdırıyorlar. Ama emisyon ticareti anlamında lider ve ilk olan Avrupa tarafı. İşlem hacmi en yüksek olan da Avrupa piyasaları. Keza İngiltere’de ve Amerika’da da bu sistem var. Türkiye olarak biz biraz geç kaldık, daha erken hayata geçirmemiz gerekiyordu karbon piyasalarını.
Karbon kredileri sonsuz değil
Temiz enerji sistemleri ortaya çıktığında yepyeni bir sektör ortaya çıktı, güneş rüzgar hatta hidrojen gibi ve bu yeni sektörler küresel düzeyde büyük değişimlere de neden oldu. Burada da karbon piyasaları kurulduktan sonra finansal piyasalarda majör bir değişiklik bekliyor musunuz?
İşlem hacimlerine baktığımızda, buradaki sertifikalı, karbon kredisi işlem hacminin logaritmik olarak borsalarda arttığını görüyoruz. Ama sonuçta bu bir finansal ürün, aynı zamanda sosyal faydası olan bir finansal ürün. O yüzden finansal piyasalarını acayip değiştirmez. Öte yandan, nasıl elektrikli vadeli işlem sözleşmelerini çıkarmıştık, o zaman “elektriğin vadeli işlemleri nasıl olur” deniyordu. Fakat şu anda oluyor, ikili anlaşmalar var hem OTC’de hem EPİAŞ tarafında, fiziki elektrik işlemleri var... Karbon piyasaları da öyle. Türkiye’de de karbon piyasası açıldıktan sonra ve büyüdükçe, işlem hacmi de artacak. Unutmamak gerekir ki, amaç burada karbon salınımını önlemek. 2050 gibi bir hedef var ve nihayetinde karbon kredileri de sonsuz değil. Her sene belli miktarda karbon kredisi olacak. Amaç karbon salınımını gittikçe azaltmak, herkes o limit dahilinde bir karbon salınımı yaparsa herhangi bir karbon kredisine ihtiyaç kalmaz. Bu açıdan, onun bir de sonu olduğunu da düşünmeliyiz. Ama yeni yeni büyüyen bir piyasadan bahsediyoruz, daha yolun başındayız.
Burada karbon piyasalarıyla ilgili sizin şirketlere önereceğiniz neler olur?
Karbon piyasalarını da riskten korunma olarak görebiliriz, sonuçta küresel ısınma riskinden bahsediyoruz. Bunu önleme amacıyla geliştirilen bir finansal enstrüman. Şirketlerin yapacağı ilk iş karbon ayak izi ölçümü, az önce söylediğim gibi, önce bir tespit yapmak lazım. Ondan sonra strateji belirlenmesi, ona göre bir aksiyon planı oluşturulması, ardından da eğer eksik veya fazla kısım varsa, karbon kredileriyle oralarda bir “trade” yapıp bunları dengeye getirmek.