01.12.2022 - 09:15 | Son Güncellenme:
Milliyet Enerji
“Önümüzde yeni bir kalkınma modeli var, bu modele yeşil kalkınma modeli diyoruz. Bir daha yeni bir kalkınma modeli yüz senede bir gelir. Türkiye bu yeşil kalkınma modelini kaçıramaz. Çünkü dünya ve bütün finansman oraya gidiyor.”
Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı, İklim Değişikliği Başmüzakerecisi
Çok uzun süredir Türkiye’nin iklim konusundaki baş müzekerecisi olarak görev yapan Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, ülkemizin iklim çalışmalarının son on yılına imzasını atmış bir isim. Çevre, iklim ve enerji ilişkisini çok iyi bilen Birpınar, dünyadaki yeşil kalkınma modelinin Türkiye için çok önemli olduğunu anlattı ve ülkemizin hedeflerine ulaşacağını vurguladı.
COP27’de Türkiye güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’nı açıkladı. Emisyon azaltım hedeflerimize dair biraz daha detay verir misiniz?
Paris İklim Anlaşması öncesinde, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşme Sekreteryası (UNFCCC) tüm ülkelerden iklim değişikliğine karşı ülkelerin ne yapacaklarına dair taahhütler istedi. Örneğin AB emisyonlarının 1990 yılında pik yaptığını söyleyerek, ondan yüzde 40 düşüreceğini, ABD 2005 yılında emisyonlarının pik yaptığını söyleyerek, artık benim emisyonlarım artmıyor, dolayısıyla ben emisyonlarımı yüzde 20 düşüreceğim dedi. Bunun adına mutlak azaltım diyoruz. Yani artık zaten pik yapmış, istese de emisyonlarını artıramıyor ama o kadar yüksek ki emisyonları, oradan daha da yükseltemediği için düşürüyor. Gelişmiş ülkelerin tamamında; Japonya’da, ABD’de, Avustralya, Yeni Zelanda, AB genelinde de bizim emisyonlarımız zaten pik yaptı, artmıyor ve bu yüzden mutlak azaltımla emisyon hedefleri veriyor. Bizim gibi ülkeler; Meksika, Şili, Brezilya, Arjantin, Güney Kore, Hindistan, Çin, bütün körfez ülkeleri, gelişmekte olan ülkeyiz, sanayimiz ve dolayısıyla emisyonlarımız artmaya devam ediyor diyor. Bizden mutlak emisyon azaltımı beklemeyin. “business as usual - BAU” dediğimiz, iklimle mücadele noktasında hiçbir tedbir almazsak, bu konuda hiçbir politika üretmezsek; yani rüzgâr, güneş enerjisinden istifadeye yönelik yatırım yapmaz veya atık yönetimine ilişkin hiçbir şey yapmazsak, bu durumda 2030 yılında Türkiye olarak emisyonlarımız yıllık olarak 1 milyar 175 milyon tona çıkacak. Ama biz gayret edeceğiz, taşın altına elimizi koyacağız ve emisyonlarımızı “artıştan yüzde 21 düşüreceğiz” dedik. Bunun için kömür santrali yerine, rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir; nükleer gibi temiz enerji üretim santralleri yapacağız dedik. Bizim gibi ülkelerin tamamı konuya böyle yaklaştı ve bunları söyledi. Çin, Hindistan ve Meksika dâhil olmak üzere pek çok ülke “artıştan azaltım yapacağız” dediler.
Ulusal Katkı Beyanı’nı güncelleyen Türkiye, iklim kriziyle mücadelede nasıl pozisyon alıyor?
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşme Sekreteryası (UNFCCC) tarafından, NDC’ler, yani Ulusal Katkı Beyanları, “çok istekli” değil, bunları “daha istekli hale getirin” dediler ve her beş yılda bir bu NDC’leri güncelleyip daha da “iyileştirelim yaklaşımı” oldu. Türkiye olarak Paris İklim Anlaşması’nı onayladık. Hatta Cumhurbaşkanımız 76. BM Genel Kurulu’nda “2053’te karbon nötr olacağız” dedi. Yani bu çok zor bir iş. Benim oluşan emisyonlarımla yutulan emisyonlarım aynı olacak demek. Benim şu anda 80 milyon ton civarında yutak alan kapasitem var. 2053’te orman varlığını artırabilirsek yutak alan 100 milyon ton olur. Şimdi, hep diyoruz, yineliyoruz, Önümüzde yeni bir kalkınma modeli var, bu modele yeşil kalkınma modeli diyoruz. Bir daha yeni bir kalkınma modeli ancak yüz senede bir ancak gelir. Türkiye bu yeşil kalkınma modelini kaçıramaz. Çünkü dünya ve bütün finansman oraya gidiyor. Bugün Türkiye’de termik santral yapmak istense, finansman bulunamaz. Ne Türkiye’de ne de yurtdışında çok taraflı bir banka fosil yakıtlı bir yatırımı fonlamıyor. Ayrıca rüzgâr ve güneşten elektrik üretmek artık çok daha uygun. Elektrikli araçlar için de geçerli, ilk Tesla arabalarını gördüğümde de “Türkiye’nin bunu yapması lazım, başka şansı yok” demiştim.
Dönüşüm hızlı olacak
Önümüzdeki süreçte, muhtemelen 10 sene içinde, Türkiye karayollarındaki araçların büyük çoğunluğu benzin ya da motorinle çalışmayacak, hepsi elektrikli olacak. Bu dönüşüm çok hızlı olacak. Ciddi bir değişim var. İklim değişikliği bir fırsat mı tehdit mi noktasında, iklim değişikliği mücadelesini ben fırsat olarak görüyorum. Bu fırsattan Türkiye kalkınabilir, büyür, burada teknoloji üreterek de bunu yapabilir. Türkiye de kalkınmakta olan ve emisyonları yükselen bir ülke.
Hedefi daha erken yakalarız
Emisyonları artıştan azaltımla yüzde 21’den yüzde 41’e yükselttik, yeni emisyon azaltım hedefimiz bu. Bu zaten bir senaryo, çeşitli varsayımlar ışığında oluşturulan bir projeksiyon. Realite başka bir şey. Örneğin bir önceki NDC’mizde, yani 2014’te verdiğimiz 2020 yılı emisyon hedefimizle gerçekleşen arasında fark var. Senaryomuzda 670 milyon ton öngördük. Bunu düşüreceğimizi ifade ettiğimiz değer yaklaşık 600 milyon ton, oluşan ise 520 küsur milyon ton oldu. Önemli olan realite. Bakın 2 yıldır etkisi devam eden pandemi oldu, şimdi ülkeler arası gerginlik var, enerji dar boğazları var. Bunlar hep emisyonlar üzerinde etken faktörler. 2038 ise pik yıl, yani emisyonların zirve olacağı hedef yıl ama bence bunu çok daha erken yakalama durumumuzda olabilir. Bizim pik yılımızın en geç 2030 olacağını düşünüyorum.
Yatırımlar iklim dostu olacak
Peki nasıl inecek emisyonlar?
Emisyonları artıracak yeni kaynak zaten yapamıyorsunuz, termik santral yapamıyorsunuz örneğin, ulaşımda zaten araçlar elektrikliye dönüyor, mikro mobiliteye dönüşüm var. Sanayide enerji yoğun çelik, çimento ve cam gibi sanayi kolları var, bunların yeni bir yatırım yapma ihtimali çok kolay değil. Zaten bundan sonraki yatırımları iklim dostu yapmak zorunda ki ürünlerini satabilsinler. Karbon yakalama veya depolama yapmak zorunda kalınacak.
İklim Kanunu içinde emisyon ticaret mekanizması da bulunacak mı?
İklim Kanunu’nun içinde emisyon ticaret sistemi yer alacak. Piyasada gönüllülük esasına dayalı yapılıyor. Bütün sektörün, tesis özelinde emisyonları izliyoruz, dolayısıyla fabrika fabrika ne kadar emisyon üretiliyor biliyoruz, bunlara emisyon sınırı gelecek.
2053’e kadar Türkiye emisyon nötr olabilecek mi peki?
Oluruz. Önemli bir şart var, yutak alanlarımızı korumamız ve geliştirmemiz gerekiyor