09.08.2022 - 07:57 | Son Güncellenme:
Alkin, 21 milyon hanenin binasını enerji verimli hale getirirsek, her sene 7 milyar dolara kadar tasarruf imkanına dikkat çekti.
Binalarda yalıtımı destekleyen Verimder çalışmalarınızın arkasında hangi motivasyonlar var?
Yukarıdakilere iş yaptırabilmek için hareketi tabandan başlatmak önemli. Tavandan tabana hiç birşey olmuyor, tabanı talep eder hale getirdik biz de. Dolayısıyla çok ciddi bir sonuç aldık. Sonuçta yüzde 0.99 faizle devletimiz milyarlarca lirayı konutların ısı yalıtımı için kullandırtacağını açıkladı. Bu çok önemli bir şey. Biz tam 3 buçuk yıldır bunun için uğraşıyoruz. Maalesef binalarda enerji verimliliği çok zayıf. Ancak bakın Türk-İş 4 kişinin yoksulluk sınırını açıklıyor. Baktığınızda bu inşaat maliyetleriyle 15-20 bin liraya geldi. Dört kişilik bir ailenin daire başına bir aylık geçinme rakamı ve bu taksitle, 0,99 gibi çok düşük bir faizle veriliyor. Bunun vereceği randıman ve ödediğiniz parayla karşılaştırdığınızda muazzam bir ekonomi sağlıyor. Ancak enerji kimlik belgesi çıkalı iki yıl oldu ama komik olan şey şu: Enerji kimlik belgesiyle alakalı zorlayıcı madde yani kanun maddesi yayınlandı, fakat bunun fonlaması iki yıl sonra geldi. Bunun da ayrıca bir kenara not edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
7 milyar dolara kadar tasarruf imkanı
BİNALARDA YALITIMIN EKONOMİYE NASIL ETKİSİ VAR?
Birincisi makro ekonomik tarafı. Türkiye Cumhuriyeti, bundan önceki yıllarda etli butlu bir ekonomiyken, 55 milyar dolar civarında bir enerji ithalatı yapıyordu. Şimdi fatura büyüdü, 110 milyar dolara çıktı. Biz maalesef ihracatta rekorlar kırarken cari işlemler açığı vermeye başladık. Emtia fiyatları da keza o şekilde gidiyor. Bizim şu anki çabamız iki sene öncekine göre çok daha anlamlı bir çaba haline geldi. Eğer biz yüzde 85’i enerji verimliliğinden çok uzak olan binaları, 3 sene içinde bu fonlamayla enerji verimli hale getirirsek, bu takriben 21 milyon hane ediyor, her sene 7 milyar dolara kadar tasarruf etme imkanımız oluşuyor. Bu bizim cari açığımızı düzelttiği gibi, İran ve Rusya gibi aslında çok tartışmalı rejimlere sahip olan ülkelerden doğalgaz alırken, mecburen onların dümen suyundaymış gibi davranmaktan da bizi kurtarıyor. Aslında bir anlamda diplomaside de başımızı dik tutan bir iş oluyor. Çünkü biz doğalgazı en çok Ruslardan alıyoruz, yüzde 36 nispetinde. Hemen arkasından Azerbaycan, İran geliyor. Cezayir de fena değil. Fakat İran’ın boşalttığı puanları ABD almış. ABD, Katar kadar bize doğalgaz satar hale gelmiş ilginç bir şekilde. Bunları not edince bu enerji verimliliği meselesinin bir de diplomatik tarafı olduğunu da ortaya koyuyoruz.
Enerji kimlik belgesiyle satış uygulanmıyor
Bana kalırsa bu yüzde 85’i enerji verimliliğinden uzak olan binaların bir kere enerji kimlik belgesiyle tescillenmesi lazım. Çünkü kanuna göre binaların alım satımı artık enerji kimlik belgesi olmadan yapılmayacak. Bu uygulanıyor mu diye sorun? Ne gezer. Belediye başkanları bile bu durumdan çok şikayet ediyor. 25’e yakın il gezdik, 30’a yakın da noktaya gittik Türkiye’de. İllerin tamamında bir enerji verimliliği sorunu var. Bizdeduvar kalınlıkları maalesef müteahhidin keyfine göre belirleniyor. Tabi bir de deprem meselesi var Türkiye’de. Yani statik metotlarına uygun yapılması lazım binaların. Ama biliyoruz ki duvar kalınlığı doğru uygun yapıldığında enerji verimliliği oluyor. Fakat bunu kendi ticari menfaatine uygun olarak ezip büzen de var. Ülkemizde iki karış toprağın üzerine beş apartman dikmeye çalışan bir müteahhit kesim var. Devasa proje şirketleri aslında toplam konut ihtiyacının sadece yüzde 8’ini karşılıyor. Türkiye’deki konut ihtiyacını hep yap satçılar yapıyor. Biz bir dip dalgası yarattık binalarda enerji verimliliği konusunda. Bu dip dalgası iktidarın ve muhalefetin dikkatini çekti.
Bir süre sonra zorlayıcılığı olacaktır
BİNALARIN VERİMLİLİĞİ ARTIK DAHA MI ÇOK ÖNEMSENİYOR?
2030 yılında dünyanın önemli bir kısmında, yeni binaların hepsi enerji verimliliğine uygun olacak. 2050 yılına kadar da binaların tamamı dünyada enerji verimli hale getirilecek. Belli bir süreden sonra Yeşil Mutabakat gibi bir zorlayıcılığı olacağını düşünüyorum. Yani insanlar enerji verimliliği olmayan, sürekli karbon çıkaran binalarda, otellerde, tesislerde kalmak istemeyecek.
Dijitalleşmede ciddi sorunlar olacak
Tabi bir de pandemi olayı değiştirdi. Belli bir süre fabrikalar binalar enerji salımı yapmadı, üretim durdu. Gökyüzü tertemiz oldu. İnsanlar bu kadar büyük metrekarelerde çalışmaya gerek yokmuş, dijitalleşme önemliymiş, insanlar evden de çalışabilirmiş gibi bunu anladı. Daha otonom ve anonim sistemlere doğru dönüldü, merkeziyetçilik ortadan kalktı. Fakat bir uyarıda bulunmak istiyorum. Dijitalleşmeye geçiyoruz diye daha az enerji saldığımızı düşünenler var. ABD’de gençlerin oynadığı bilgisayar oyunları Amerikan otoyollarındaki 5 milyon aracın saldığı karbonu salıyor. 2030 yılına doğru şu an kullandığımız dijital sistemler bugüne göre 100 kat daha tasarruflu olacak. Hal böyleyken, bizim dijitalleşme, enerji ve soğutmayla ilgili çok ciddi problemlerimiz olacak. Paris Anlaşması imzalandı buna rağmen, her İklim Zirvesi’nden sonra daha fazla karbon salımı oluyor. Bakın şimdi Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle enerji krizi çıktı, Almanya kömüre dönmek istiyorum dedi.
Biz az tüketin demiyoruz
ÖZEL SEKTÖRE HANGİ GÖREVLER DÜŞÜYOR PEKİ?
Özel sektör enerji ihtiyacını kendi kendine karşılayacak enerji verimli tesislere dönüşmeli. Başka çareleri yok. Biz üniversitemizde bunu yapıyorsak, sanayi sektöründe demir çelikten tutun da başka sektörlere kadar, tükettikleri enerjilerin yüzde 30’unu kendileri üretir hale gelmişse, demek ki bazı sektörler için yolun sonuna gelinmiş demektir. Mesela Arabistan yarımadasında petrolden sonra hayat çalışmaları yapılıyor. Kaynağın üstünde oturan ülkeler bunun hesabını yaptığına göre, Türkiye’ye enerji satan özel sektör firmalarının da, bunu düşünmesi lazım. Dünya tam gaz enerji verimliliği, sıfır karbon yenilenebilir enerjiler, sıfır atık, döngüsel ekonomiye girerken, ben hala 20. yüzyıl paradigmasıyla elimdeki enerjiyi, malı en çok kime satarım diye düşündünüz mü batarsınız. Artık eskisi gibi hidrokarbonları kullanarak enerji üretme işi yok olacak. Çünkü 2030 yılında elektrik enerjisinin toplam enerji içindeki payı yüzde 30’un üzerine çıkacak, bizim bunu tamamen hidrokarbonlardan yapma imkanımız yok. O zaman bu şirketler bilsin ki kendini değiştirmek dönüştürmek zorundalar. Türkiye’de bunu başaran şirketler var. Bizim, enerji verimliliğindeki iddiamız şu: az tüketin demiyoruz biz, daha az enerji kullanarak aynı randımanı sağlayın diyoruz.
Enerji verimliliği sistemlerinde iyiyiz
BİNALARDA VE GENEL OLARAK ENERJİ VERİMLİĞİNE ÖZEL OLARAK BİR SEKTÖR DE YARATMAK GEREKMİYOR MU?
O sektör baya hızlı gidiyor enerji verimliliği özelinde Türkiye’de. Geçenlerde bir Anadolu şehrinde Türkiye’nin belli başlı büyük enerji firmalarından biri sunum yaptı. Bu sunumda, enerji üretme işi her ne kadar önemli meseleyse de sizin odak alanınız değil. O yüzden tesisi kurun, ya da biz sizin adınıza işletelim, sizin edeceğiniz tasarrufu biz zaten edeceğiz diyor. Onu da yıllara bölüyorlar. Ve tesisin maliyetini böylece yıllarca taksitle alıyorlar. Yani enerji verimliliği üzerine, sadece alet, ekipman üreten yok, aynı zamanda yönetim sistemi üretenler var Türkiye’de. Enerji verimliliği üzerine Türkiye’de enerji verimliliği bilincinin çok daha ötede teknik kapasite var. Ama bilinci biraz onun altında kalmış. Dolayısıyla halkta bir bilinç var, herkes bunun çok iyi bir şey olduğunu biliyor sadece nasıl yapacağını bilmiyor. Sanayi içinde yapanlar var şimdi bunu konutlar için de gelip, rakamsal olarak baya ispat ederek anlatacak kişilere ihtiyaç duyuyoruz, onların da sayısını artırmaya çalışıyoruz.