05.07.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Göç sorununu en fazla hisseden ülkelerden biriyiz. Asya, Avrupa ve Afrika’nın kesiştiği bir noktada yer alınca ve de çevremizde ekonomisi ve politik düzeni bozuk ülkeler olunca düzensiz göçün yükünü omuzlayan ülkelerden biri olduk. An itibariyle 10 milyonu aşkın yabancı uyruklu sayısıyla dünyanın en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülkesi unvanını taşıyoruz.
Göç dini, iktisadi, siyasi, sosyal sorunlardan dolayı insan topluluklarının hayatlarının tamamını veya bir bölümünü geçirmek üzere coğrafi olarak yer değiştirmesidir. Her ne kadar Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer almasa da, bu tanıma son dönemde “ekolojik mültecilik” de eklendi. Bu grup çevresel değişikliklerle yaşam koşulları olumsuz etkilendiği için yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalanları kapsıyor. Çevresel mülteci ya da iklim mültecisi olarak da adlandırılıyorlar.
Ekolojik mülteci kavramını küresel ısınma ve onun yarattığı iklim değişikliğine bağlı olarak önümüzdeki dönemde daha sık duyacağız. Erozyon, deniz seviyesinin yükselmesi, tsunami, kuraklıklar ve seller gibi doğa olayları ve bunlara bağlı olarak tarımsal alanlarda verimliliğin düşmesi ve biyolojik çeşitliliğin azalması nedeniyle birçok kişi fiziki ve ekonomik olarak yaşamlarını sürdürmekte zorlanacak. İklim değişikliğinden etkilenen bu “ekolojik mülteciler” hayatlarını sürdürebilmek için kendilerine yeni yaşam alanlarını arayacaklar.
Yeni dalgalar yaşanacak
Bugün özellikle Güneydoğu Asya ve Pasifik’te çok sayıda insan tsunami, kasırga ve sel nedeniyle mevcut yerlerinde yaşamlarını sürdürmez duruma geldiler. Aynı şekilde çölleşme ve kuraklık nedeniyle Etiyopya, Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad ve Nijer gibi Afrika ülkelerinde çok sayıda insan evlerini terk ettiler.
Dünya Bankası raporuna göre iklim değişikliği Güney Asya, Latin Amerika, Sahra Altı Afrika, Kuzey Afrika, Doğu Asya, Pasifik, Doğu Avrupa, Orta Asya’da giderek daha etkili bir göç sebebi olmaya başladı. Eğer önlem alınamazsa 2050’ye kadar 216 milyondan fazla insan iç göçe zorlanacak.
Raporda alınan azaltma ve uyum önlemlerinin önemine vurgu yapılıyor.
Burada mesele iklim değişikliğinin ve yaratacağı doğa olaylarının önlenmesi kadar yaşanacak iklim göçünün doğru bir şekilde yönetilmesidir. İklim değişikliğinin önlenmesi için var olan uluslararası anlaşmalara imza atmanın yanı sıra ülkeler mevzuatlarını buna yönelik değiştirirken, özel sektör de sorunun bir parçası olarak çözümün de parçası haline getirilmelidir.
Bugüne kadar yaşanan örnekler her türlü göçte ülkenin ekonomik ve sosyal gelişmişlik seviyesinin oynadığı role işaret ediyor. Bu nedenle iklim göçünün engellenebilmesi için ülkelerin sadece altyapıya değil aynı zamanda eğitime, adalete, sosyal kalkınmaya da yatırım yapmaları gerekiyor.
İklim Şurası’ndan çıkan tavsiyeler
İklim göçü konusu geçen hafta yayınlanan İklim Şurası sonuç bildirgesinde de yer aldı. Çevre Bakanlığı tarafından 21-25 Şubat’ta Konya’da düzenlenen İklim Şurası’nın sonuç bildirgesi ile belirlenen 217 tavsiye kararı arasında göçe ilişkin olanlar da var. Bu kararlar bir yol haritasının bazını oluşturacağı gibi bir “İklim Kanunu”na da referans kaynağı olacak. Şura kararlarının “İklim Göçü” başlıklı bölümünde iklim göçü “İklim şartlarında meydana gelen ani ya da aşamalı değişiklikler yüzünden, mutat yerleşim yerlerinin zorunlu veya isteğe bağlı nedenlerle, geçici veya daimî şekilde terk edilmesi suretiyle ülke içinde gerçekleşen ya da ülke dışına gitme şeklinde ortaya çıkan bireylerin ve toplulukların yer değiştirme faaliyeti olarak ele alınmalıdır” diye tanımlanarak, şu tavsiyelerde bulunuluyor:
- İklim değişikliği kaynaklı sebeplerle ülke içinde yaşanan yer değiştirmeler (iç göç) ve kendi ülkesinden iklim değişikliği kaynaklı sebeplerle göç etmek durumunda olan kişilerin (dış göç) durumları ayrı ele alınmalı ve bu konularla ilgili farklı politikalar üretilmelidir.
- İklim göçü süreç yönetimi yaklaşımı ile ele alınmalıdır. İklim göçü dâhil olmak üzere iklim değişikliğinin su, enerji, ulaştırma, sağlık, eğitim gibi kamu hizmet sunumunda ve istihdamda ortaya çıkarabileceği etkiler tespit edilmeli ve bu doğrultuda ekosisteme baskı yaratan sorunların azaltılmasına yönelik önlemler alınmalı, çalışmalar yapılmalı, stratejiler ve bölgesel eylem planları oluşturulmalı, mevcut çalışmalar da değerlendirilmelidir.
- Kırsal alanda göç alma ve vermeye bağlı olarak ortaya çıkabilecek başta gıda güvenliği ve üretim daralması, tarım alanlarının atıl kalması gibi iklim değişikliğine bağlı olumsuz sonuçlara/risklere karşı çalışmalar yapılmalıdır.
- Kırılgan gruplar güçlendirilmeli, kadın tarım üreticileri başta olmak üzere tüm üreticileri desteklemeye yönelik teknik ve finansal destek mekanizmaları oluşturulmalıdır.
- İklim değişikliği kaynaklı yer değiştirmelerde, göç alan ve göç verme riski olan kentsel ve kırsal alanların iklim değişikliğinin sonuçlarından etkilenebilirlikleri değerlendirilerek, bu yerleşimlerin dirençli hale gelebilmesi için başta merkezi ve yerel kamu idareleri olmak üzere tüm tarafların iş birliği yapmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmelidir.
- Göç nedeniyle ülkemize sınır kapılarından girebilecek istilacı yabancı türlerin önlenmesine yönelik olarak sınır kapılarında kontrol mekanizması kurulmalıdır.