02.01.2011 - 02:08 | Son Güncellenme:
Global Piyasalar: Melis Şenerdem
Baltık ülkesi Estonya, dün itibariyle Euro Bölgesi’ne giren 17. üye oldu. Küçük Baltık ülkesi Estonya’nın para birimi kronun yerine Euro Bölgesi’nin ortak para birimi euro'yu kullanma kararı, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazandıktan sonra yaklaşık 20 yıldır ekonomisini Avrupa ile birleştirme çabasının son adımıydı. Euro'ya geçişe karşı birçok kampanyanın da düzenlendiği ülkede muhalefet, "Titanik’e son bilete hayır" sloganıyla bu uygulamaya itiraz ediyor.
Çünkü Estonya Euro Bölgesi'ne adım attıktan sonra yapması gereken ilk icraat, borç krizi yaşayan Euro Bölgesi ülkelerini kurtarmak için oluşturulan Avrupa Finansal İstikrar Fonu'na 800 milyon euro katkı vermek olacak.
Estonya Başbakanı Andrus Ansip, 1.3 milyon nüfuslu ülkenin başkenti Tallinn’de bir opera binasının dışına yerleştirilen para çekme makinesinden euro banknotlarını çeken ilk kişi oldu. Başbakan Ansip, daha sonra yaptığı konuşmada, "Bu Euro Bölgesi için küçük, Estonya için ise büyük bir adım. Euro bizim güvenliğimizin en önemli garantörü. Biz şimdi bütün yükümlülükleriyle beraber dünyanın ikinci büyük finansal bölgesinin tam üyesiyiz" dedi.
Fakir ama borcu az
2009'da yüzde 14 daralan Estonya ekonomisi için euro'ya geçişin faydalı mı yoksa zararlı mı olacağına ilişkin tartışma sürüyor. Mortgage kredi hacminin nüfusa ve ekonominin büyüklüğüne kıyasla haylı yüksek olduğu ülkede, bu kredilerin çoğu euro cinsinden alınmıştı. Başbakan Ansip, ülkenin ticaretinin yüzde 70’inin AB üyeleriyle olduğunu belirterek, geçişin ticareti destekleyeceğini savunuyor. Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman da Estonya'nın euro'ya geçerek bir Sovyet uydu ülkesinden iyi bir Avrupa vatandaşına dönüştüğünü ancak maliyetin yüksek olduğunu yazdı. Krugman, blogunda yazdığı yazıda, "Estonya'ya tebriklerimi iletiyorum. Ama aynı zamanda taziyelerimi de... Bu, size vaat edilen parıltılı euro'ya giriş değildi" dedi. Kamuoyu yoklamalarına göre ise halkın üçte birinden fazlası Euro Bölgesi’ne girişe sıcak bakmıyor.
Euro Bölgesi'nin 8.9 trilyon euro'luk GSYH'si içinde sadece yüzde 0.2'lik yer kaplayacak olan Estonya, birliğin en yoksulu olacak. Ancak borç ve bütçe açığı açısından birçok üyeye kıyasla daha iyi durumda. Avrupa Komisyonu 2010 yılında Estonya’da gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) büyüme oranının yüzde 2.4, enflasyon oranının yüzde 2.7, işsizlik oranının yüzde 17.5 ve kamu borcunun GSYH'ye oranının yüzde 8 düzeyinde gerçekleşmesini öngörüyor.
15 Mart 2008 Cumartesi
günü yayımlanan Andrus Ansip ve Milliyet
gazetesi yazarı Güngör Uras'ın gerçekleştirdiği söyleşi.
ESTONYA BAŞBAKANI İKİ YIL ÖNCE MİLLİYET'E AÇIKLAMIŞTI:
‘En iyi sosyal politika güçlü ekonomidir’
2008 yılında Estonya Başbakanı Andrus Ansip, Milliyet gazetesi yazarı Güngör Uras'ın gerçekleştirdiği söyleşide Avrupa Birliği (AB) üyeliğine nasıl hazırlandıklarını ve ileriye dönük ekonomi politikalarını anlatmıştı. Ansip o röportajda, Estonya'da bütün vergi dilimlerine aynı oranda vergi uygulamasına geçtiklerini anlatırken, "Bu sistemde vergi oranı daha önce yüzde 26’ydı, şimdi yüzde 21. Yasalara göre, kişisel gelir vergisi oranını her yıl 1 puan azaltacağız ve bu oran 2011’de yüzde 18 olacak. Kurumlar vergisi sistemimiz de aynı şekilde..." demişti.
Ekonomi iyi durumdaysa sosyal sorunları çözmek için kaynak bulunacağına inandığını belirten Ansip, "En iyi sosyal politika, güçlü ekonomidir. Estonya’da çok liberal bir ekonomik model izliyoruz, vergi sistemimiz çok şeffaf ve basit" ifadesini kullanmıştı.
Teşvik amacıyla devlet yardımı ve vergi indirimi yapmadıklarını anlatan Ansip, "Sadece yeniden yatırıma dönüşen kazanımları vergilendirmiyoruz. Yatırımcı kârını şirketten alana kadar kazanç vergilendirilmiyor. Son dört yılda, yeniden yatırıma dönüşen gelirlerin oranı 10 kat arttı" demişti.
Uras'a Estonya ekonomisini hızlı bir şekilde Doğu’dan Batı’ya, planlı ekonomiden serbest piyasa ekonomisine yönlendirdiklerini anlatan Ansip, "Bu amacı belirledikten sonra gerekli reformları çok hızlı bir şekilde gerçekleştirdik. Ve elbette, tüm yaptıklarımızı Brüksel istediği için değil, kendimiz için yaptık. Bu nedenle AB katılım sürecimizden şikâyetçi olmadığımızı, tam tersine mutlu olduğumuzu söyleyebilirim" değerlendirmesini yapmıştı.
Ülkesinin üyelik müzakere süreciyle ilgili de bilgi veren Ansip, "Müzakereci güçlü olmalı. Müzakere süreci önemli ancak daha önemli olan ev ödevinizi yapmanız. Bazen aday ülkeler Brüksel’de iyi lobi yapıldığı takdirde tam üyeliğin elde edilebileceğini düşünebiliyor. Ancak durum böyle değil" demişti.