27.02.2024 - 07:00 | Son Güncellenme:
SERVET YILDIRIM - Geçen haftaki yazıda Türkiye’nin cari işlemler açığının önemli bir kısmı dış ticaretinde verdiği açıktan kaynaklandığını ve burada da enerji ve altın ithalatının öne çıkan iki kalem olduğuna dikkat çekmiş, “Altın ticareti iki ucu keskin bıçak. Ödemeler dengesinde çok büyük dalgalanmalara yol açıyor. Geçen yılın ilk yarısındaki yüksek açığın arkasında altın ithalatındaki artış etkili olmuştu” demiştik.
Rakamların arasındaki fark
Önce rakamlara bakalım. TİM verilerine göre, Mücevher İhracatçıları Birliği üzerinden yapılan ihracat 2023 yılında 7,7 milyar dolar. Bunun dışında TÜİK verilerine göre ise mücevher sektöründe ihracat 13,5 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Bunun içerisinde 3 milyar dolarlık turistlere yapılan kredi kartlı satışlar da yer alıyor. Burak Yılmaz, “Buna ilave olarak 15 bin doların altındaki çoğu mikro ihracat, MİB üzerinden geçmediği için TİM verilerine yansımamaktadır ama TÜİK verilerinde görülmektedir. Görüldüğü üzere mücevher sektörü ihracatı 2023 yılında 13 milyar doları geçmiştir. Buna ilave olarak komşu ülkelerden gelen dostlarımızın yaptıkları alışveriş var ki bavul ticareti olarak tanımlayacağımız bu ticaretle ilgili bir rakam vermemiz söz konusu değildir” diyor.
Kayıt dışı uyarısı
Ödemeler dengesini yorumlayan ekonomistler 2023’te cari işlemler dengesindeki yıllık açığın ikinci yarıda azalmasının arkasındaki nedenlerden biri olarak altın ithalatına yıl içinde getirilen kotayı gösteriyorlar. Zaten kotanın getiriliş amacı da bu tür bir etki yaratmaktı. Ancak Mücevher İhracatçıları Birliği’ne göre kota uygulaması ile “cari açığımız düşmedi, tam tersine arttı ama kayıt dışına kaydı.”
Birlik Başkanı Yakın bu durumu şöyle açıklıyor: “Altın kotası nedeniyle, ülkemizde altına talep azalmamış, bilakis kaçakçılığın önü açılarak dünya fiyatlarına kıyasla 3 bin dolarlık farklarla sınırlarımızdan kaçak altın akmaya başlamıştır. 1985 yılında 200 dolar kar etmek için neler yapıldığını anımsıyoruz; kg 3 bin dolar çok büyük bir kar ve kaçakçılar bu karı alırken ülkemizin yastık altındaki dövizi de ne yazık ki kayıt dışı olarak ülkemizi terk ediyor. Bu kan kaybı gözle görünmeyen, resmi rakamlara yansımayan bir iç kanamadır.”
Türkiye’de toplam ihracatın ortalama kilogram başına değeri 1,5 dolar dolayında seyrederken mücevher ihracatında bu rakam çok daha yüksek. Hatta birlik açıklamasında denildiği gibi “Mücevher ihracatının gram ihracat değeri bile pek çok sektörümüzün kilogram ihracat değerinin üzerinde.” Kısacası altın yükte hafif ama pahada ağır bir emtia. O nedenle ithalatı da ihracatı da haklı olarak dikkat çekiyor, önemli etkiler yaratıyor, çok konuşuluyor.
Yastık altı da var
“Amacımız ülke ekonomisine daha çok katkı sağlamak… Neticede Türkiye’nin katma değeri en yüksek ihracatına imza atmaktan ve her sene daha da yüksek performans göstermekten gurur duyuyoruz” diyen Burak Yakın ihracatı yapılmayan altınların da gerek kamu (Darphane, TCMB, Bankacılık sistemi) tarafından gerekse yastık altı olarak tabir edilen tasarruf talebi bakımından ülke ekonomisine dahil olduğuna dikkat çekiyor.
Daha önceki yazıda vurguladığım gibi altın konusu önemli ve çok boyutlu bir mesele. Ama Türkiye’nin ödemeler dengesi sorununun temelinde altın ve enerji etkisi bir yana “Ne kadar cari açık o kadar büyüme” diye özetlenebilecek bir büyüme modeli izliyor olmamız yatıyor. Daha yüksek büyüme oranına erişmek için daha yüksek düzeyde cari açık vermek zorunda olan bir ekonomik yapımız var. Açığın finansmanında ise finansman kalitesinin düşüklüğü bir sorun olarak karşımızda duruyor. Rekabet ettiğimiz ekonomilere kıyasla doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekmekte zorlanıyoruz. Açığın finansmanı için daha kalıcı olan doğrudan yatırımlar yerine kısa vadeli olan portföy yatırımlarına başvuruyoruz.