25.06.2008 - 00:41 | Son Güncellenme:
KOBİ/ Serkan Arman
Bugünlerde ev ve apartmanların duvarlarında, mavi ışığı sağa sola gidip gelen küçük kutucuklar giderek daha fazla göze çarpıyor. Bu kutucuklar, Alp Saul’un kurduğu güvenlik şirketi Pronet’e ait.
Saul’un cebinde 5 bin dolarla kurduğu Pronet, şu an Türkiye’de 40 bin ev ve aralarında cezaevi, alışveriş merkezi ve şirketlerin olduğu 500 kuruma güvenlik hizmeti veriyor. Şirket, alanında Avrupa’da ilk 10 şirket arasında. Saul, seneye komşu ülkelere de yayılmaya hazırlanan Pronet’in yola çıkış öyküsünü şöyle anlatıyor:
“Üniversiteyi ABD’de okudum. Cebimde 5 bin dolarla Türkiye’ye döndüm. 24 yaşındaydım. Kendi işimi kurmak istiyordum. Güvenliğin ABD’de çok yaygın olması ilgimi çekti. Türkiye’de bu alanda az firma vardı. 1995’te Gayrettepe’de küçük bir dükkânda Pronet’i kurdum. Ufak alarm sistemleri monte etmeye başladık. Elimde tornavida ben de montaja gidiyordum.”
Önce bölgesel güç, sonra halka arz
Saul önce eş, dost evlerine alarm kurmaya başlamış. Ancak bir alarm cihazı o zamanlar 1500 dolar civarında olduğu için müşteri bulmakta zorlanıyormuş. Ancak ayda 10 montajla başlayan iş, müşteri memnuniyetiyle büyümeye başlamış. Saul şöyle anlatıyor:
“Evdeki alarmdan memnun kalan işyerine, arkadaşına yönlendirmeye başladı. Biz de bu arada güvenliğe daha kapsamlı yaklaşmaya başladık. Alarmın yanında güvenlik elemanı ve güvenlik sistemi işine başladık. 1997’de Akmerkez’in giriş çıkış sistemini kurduk. 1998’de İnönü Stadyumu ve 1999’da AGİT Zirvesi’nin giriş çıkış güvenliğini yaptık. Cezaevi ve alışveriş merkezlerine de benzer sistemler kurmaya başladık. Ama Pronet’in dönüm noktası 2002 yılı oldu.”
Saul, o yıl şirketi büyütmek için cihaz satmak yerine abonelik sistemine geçmeye karar vermiş. Günde 1 dolara ‘güvenlik’ satmaya başlamış. Gelişmeyi şöyle anlatıyor:
“Ayda 100 alarmı zor satarken ucuzlatınca katılım ayda 1500 yeni müşteriye kadar çıktı. 2006’da yatırım fonu Turkven, alarm bölümümüze ortak oldu. Yüzde 40 pazar payıyla Türkiye’de lideriz. Bu yıl 50 milyon dolar ciro bekliyoruz. Alarmda 320, güvenlikte 900 çalışanımız var. 3 yılda 5 bin elemana çıkabiliriz.
40 bin müşterimiz var. Bunların yüzde 85’i İstanbul’da. Bazı illerde franchise sistemine geçiyoruz. Bu sene 20 ile yayılacağız. 2009’da yurtdışına açılacağız. Civar ülkelerde şirket satın alma veya şirket kurmak için araştırma yapıyoruz. Bulgaristan, Mısır, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan, Romanya, Ukrayna ve Rusya’ya bakıyoruz. Bunlardan 2 ya da 3’ünde bulunmak istiyoruz. Bölgesel bir güç olma hedefimiz var. 3 - 4 yıl içinde de halka arz düşünüyoruz.”
Hanımlar çay saatinde alarmla eğleniyor!
Hassas bir alanda hizmet verdikleri için sık sık ilginç olaylarla karşı karşıya geldiklerini söyleyen Pronet Genel Müdürü Metin Kastro şunları anlatıyor:
“Yeni taktıranlar alarmı mutlaka dener. Arkadaşlarıyla toplanınca, ‘Alarmı çaldıralım, 10 saniyede telefon edecekler mi, etmeyecekler mi’ diye iddiaya tutuşanlar olur. Yeni kullanıcılar ilk bir ayda bunu bir kere mutlaka yapar.
Hırsız 900’lü hattan girdi...
Bu denemeyi çok normal karşılıyoruz. Hanımlar da evde toplanınca çay bardağıyla alarmı deniyor. Çay bardağına çay kaşığıyla sertçe vuruyorlar. Çıkan ses cam kırılma sesine benzediği için, bu sese karşı hassas olan alarm çalmaya başlıyor.
Ayrıca, biz eve giriş çıkışları da istenirse rapor olarak gönderiyoruz. Tek tük ‘Bu aralar yazlığın raporunu göndermeyin ya da eşime değil bana gönderin’ diyenler de çıkabiliyor. Bu arada, tavsiyemize uyup alarm taktırmayan yakınlarımızla ilgili başımızdan geçenler de var. Tuzla’da yazlığı olan bir tanıdık, ‘Alarma gerek yok. Evde bir televizyon var. O da giderse gitsin’ diyordu.
Eve hırsız girdi. TV’ye dokunmamış ama telefondan 900’lü hatları arayıp bugünün parasıyla 15 milyar fatura getirtmiş. Bir tanıdık da hırsıza karşı aldığı iki Doberman’a güveniyordu. Köpeklerin ikisini de hırsız götürdü.”
Caydırıyor diye sırf kutu isteyen bile var
Alp Saul, Pronet’in işleyişini ise şöyle anlatıyor:
“Evlerde en çok ısı farkını algılayan sistemleri kullanıyoruz. Diyelim ev 23 derece. İnsan ısısı 37 derece olduğundan hemen hırsız fark ediliyor. Bu sistem evdeki hayvanları ise dikkate almıyor. Bir başka sensör cam açıldığı ve kırıldığı zaman alarm veriyor.
İstenmeyen bir giriş olduğunda siren çalıyor. Alarm merkezimize sinyal geliyor. 10 saniyede abonenin istediği kişileri arıyoruz. Hırsızlık şüphesi varsa polisi yönlendiriyoruz. En çok hırsızlık gece 3 - 5 arası oluyor. Polisin bu saatte olay yerine gitmesi 2 - 3 dakika. Ayrıca su baskını ve gaz detektörlerimiz de var. Elektrik kesilirse alarmın aküsü 24 saat gidiyor. Bu da bitmeye başlarsa sinyal gönderiyor. Ortalama sistem aylık 30 - 35 dolara kuruluyor. En pahalı sistemi aylık 180 dolara, 5 katlı bir yalıya kurduk.
İstanbul’da bir haneye hırsız girme ihtimali her yıl yüzde 12 civarı. Bizim 40 bin müşterimiz arasında ise yılda 100 civarı hırsızlık teşebbüsü oluyor. Binde 2.5 gibi bir rakam. Hırsızı en başta caydıran Pronet’in alarm kutusu. Abone olmadan ‘Pronet kutusu satar mısınız?’ diyen bile çıkıyor. ‘Olmaz’ diyoruz...”
Çiğköfteyi markete sokup Almana şakşuka yedirecek
Avrupalılar yakında çiğköfte, Çerkez tavuğu ve keşküle doyacak! 5 yıl öncesine kadar Şişli’deki Gonca Büfe’de tost basan Elazığlı Kamil Sivrikaya, ortağı Adıyamanlı Mehmet Akıncı’yla birlikte yarattığı Komagene markasıyla Avrupalının midesini fethetmeye hazırlanıyor.
2002’de İzmir’de yaşanan etli çiğköfte zehirlenmelerinin ardından ‘Bunun etsizi olmaz mı?’ düşüncesiyle yola çıkan Sivrikaya ve çiğköfte ustası Akıncı’nın mütevazı başlayan Komagene macerası bugün 13 ilde 84 şubeye ulaşmış. İkili, şimdi de zeytinyağlı, meze ve tatlı üretimine başlıyor. Marketlere çiğköfte satmaya da hazırlanan Komagene, Almanya’da bir fabrika kurmak için de son görüşmeleri yapıyor.
Müptela olup şube açtı
Kamil Sivrikaya, yola çıkış öykülerini şöyle anlatıyor: “Alternatif çiğköfteyi bulgur, ceviz, antep fıstığı ve bademle yaptık. Maliyeti, etli çiğköfteden fazla oldu. Etin toptan kilosu 12 YTL, ceviz ise 14 YTL civarı.
Ama bu lezzet çok tutunca süratle şube açtık. Daha sonra bayiliklerle büyüdük. Yani talepten gelen bir büyüme oldu. Mesela sonradan Maltepe bayimiz olan bey, çiğköfteden uzak durmayı tercih ettiği için önceleri bize antipati besliyormuş. Sonra hanımı zorla tattırınca müptelası olmuş. Şimdi Maltepe’de iki şube işletiyor. Kızı Tuğba Dirahor da kısa süre önce firmamıza ortak oldu.”
Ancak Komagene, çiğköfteci olarak anılmak istemiyor. Yakında zeytinyağlı, meze ve sütlü tatlı üretimine de başlayacaklarını anlatan Sivrikaya, “Arnavutciğeri, şakşuka, humus, dolma gibi 15 çeşit zeytinyağlı ve meze üreteceğiz. Bunları tüm zincir marketlerde satacağız. Marketlere çiğköfte de vereceğiz. Bu iş için İstanbul Gaziosmanpaşa’daki üretimi yeni bir yere taşıyacağız. Şu an yer bakıyoruz. 5 bin metrekare kapalı alana ihtiyaç olacak. 7 - 8 milyon dolar yatırım yapacağız” diyor.
Avrupalıya az acılı...
Sivrikaya, Almanya’daki yatırım için 4’üncü tur görüşmelere geçtiklerini belirterek şunları söylüyor:
“Orada da 2 milyon euro yatırımla bir fabrika kuracağız. Hedef sırf Türkler değil, tüm Avrupalılar. Avrupa için üründeki acı oranını da azaltacağız. Hedef yalnız Almanya’da 100 şube. Daha sonra Mısır ve ABD’de üretim planlıyoruz. Artık kurumsallaşma kararı aldık. Çünkü yıl sonuna kadar franchise ile 130, önümüzdeki haziranda 200 şube olacağız.
İnsan kaynakları birimi kuruyoruz. Komagene’de şimdilik 50 kişi çalışıyor. Günde ortalama 2 ton çiğköfte, 3 bin adet içli köfte ve 2 bin kadayıf dolması yapıyoruz. Zeytinyağlı ve meze işi için 30 kişi daha alacağız. 2008 ciro hedefimiz 10 milyon YTL.”
DENİZBANK CEVAPLIYOR
Yeni ihracat genelgesine göre ihracat bedellerinin tasarrufu konusunda bilgi verebilir misiniz?
Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar ve bu karara ilişkin 2008-32/34 sayılı tebliğ çerçevesinde ihracat bedeli dövizler ilgililerce serbestçe tasarruf edilebilir. Bu bedellerin döviz tevdiat hesaplarına alınması veya Türk Lirası’na çevrilerek kullanılması mümkün.
İhracat bedelinin Türk Lirası’na dönüştürülmesi halinde bankalarca DAB düzenlenir. Bankalarca ihracat alışı talep eden ihracatçı firmalardan başka bir belge aramaya gerek kalmaksızın sadece firma beyanıyla gümrük beyannamesine ilişkin bilgilerin DAB’a yazılması mümkün. Türk Lirası üzerinden yapılan ihracatta firmanın talep etmesi halinde DAB düzenlenebilir. Ancak, özel fatura ile yapılan ihracatta ilgili diğer kurumların talimatlarına göre hareket edilmesi gerekiyor.
Akreditifte vesaik inceleme süresi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Akreditifte görevi çerçevesinde hareket eden banka (görevli banka, teyit bankası, amir banka) ibraz edilen vesaiki incelemek için beş banka iş gününe sahip bulunuyor.
Akreditif değişiklikleri konusunda bilgi verebilir misiniz ?
Akreditif kapsamında yapılan değişikliklerin lehtar tarafından kabul veya red edildiğine dair bankasına bildiri vermesi gerekiyor.
Lehtar böyle bir bilgi vermezse akreditife ve henüz kabul edilmemiş herhangi bir değişikliğe uygun vesaik ibrazı yapması halinde lehtar o değişikliği kabul etmiş olurk. Değişikliklerin kısmen kabulüne izin verilmemekte, kısmen kabul edilmiş bir değişiklik ise değişikliğin red edildiğine ilişkin bir talimat olarak dikkate alınmaktadır.
milliyetkobi.com’da ne var?
- Sözleşmesiz iş yapmanın riskleri...
- Hangi TÜBİTAK hibe programı size uygun?
- Türk üreticiler 40 milyon dolarlık çanta pazarına hâkim oluyor...
- Akıl araba, tutku yakıttır!
- Çalışanlar inançlarına uygun şirketi tercih ediyor...
- Anneler için oyun zamanı!