11.12.2017 - 04:52 | Son Güncellenme:
AYIN MOTTOSU: GEREKEN, OLANDAN TÜRER!
Yaratıcılığın sadece sanatçılara özgü bir duruş olduğunu zannediyorsak yanılıyoruz. Süreci dünyaya gelişle başlayan insanoğlunun varoluş amacı, kendini tekrar ve tekrar yaratabilmektir. Her ayın ortası klasikleşen Psikiyatrist Osman Seçkin ile Sevinç Pastanesi Pazar Sohbetleri’nin bu ayki konusu “YARATICILIK VE RUH SAĞLIĞI”. Yaratıcılığınızı keşfedebileceğiniz mutlu bir Pazar dilerim.
- Yaratıcılık doğuştan mıdır?
Arapçada yaratıcılık “halk etmek” kökünden gelir. İnananlar için Tanrı, doğaya inananlar için doğa, bir canlıyı “halk ediyor” yani ortaya çıkarıyor. Bir de günlük dilde “halt etmek” vardır; bizim bu çabalarımız halt etmenin uzağında kalmak, halt edeceksek de iyi haltlar etmek uğruna yapıyoruz bu söyleşileri. Bütün canlılar yaşam potansiyeliyle doğduklarından, o potansiyele sadık kalarak, sıradan muhtaç hayatına sıradışı, biriciklik duygusu üretmek, farkındalık yaratmak durumundadır. Nesnel sürecinde, beden üzerinde bir zihin geliştirmek ihtiyacındadır. Doğa bir beden veriyor, biz fark ederek, akıl ederek, düşünüp, hissedip, gelişerek, ayrışarak hem biricikliğimizi hem de bir bütüne ait olduğumuzu vurguladığımızda bir varlık, bir kimlik oluyoruz. Bu bütünüyle bir yaratma sürecidir. Bu anlamda yaratıcılık dürtüsü, güdüsü ve imkanıyla doğuyoruz. İnsan da sürekli açılmalara, esinlenmelere, etkileşimlere duyarlı bir varlıktır. Sadece doğmuş bir varlık değildir, oluşan, doğan bir varlıktır. Oluşma sürecine yaratıcılık süreci diyoruz. Yaratıcılık süreci hem toplumsal hem de kişi bazında çok, çok önemli bir konu.
TABULAR YIKILMALI
- Yaratıcılıkla ruh sağlığı arasında ne gibi bir ilişki var?
İki kavram arasında da bütünlük var. Yaratıcı bireyler kendilerini gerçekleştirerek ruhsal hastalıklardan uzaklaşabilirler. Bir insan potansiyelini, yaratıcılığını, kendi olmasını gerçekleştiremediğinde kendini tekrarlamaktan bunalıma düşer. Yaratıcılık kişinin kendini tekrarlardan, dogmalardan, tabulardan, kalıplardan çıkmayı göze almasını içerir.
- Peki bu sürecin evreleri nelerdir?
1- özgün, yenilikçi bir birey gerek, 2- Bu süreci göze alan bir duruş, 3- Ortaya çıkan bir ürün, yeni bir şey, bir sonuç olmalı. Mutfağında yemek yapan bir ev kadını ve laboratuvarda insanlık için ölümü göze alabilen bir bilim kadını arasında, süreç anlamında hiç fark yoktur. İkisi de yaratıcı süreç olarak, birey olma, sürece girme ve ürün peşinde koşma anlamında hiçbir farkları yok. Nitelik farkı yok ama nicelik farkı var. Kullanılan materyallerde, miktarlarda farklılıklar var. Böyle baktığınız vakit kimse sürecin dışında değil. Bir şeyin farkına vararak, bilinçli bir şekilde yaşamak var; bir de rutinleşerek kendi içinde kalmak var. Yaratıcı birey kendine, topluma dışarıdan da bakabilen biridir. Yaratıcı birey bir topluma ait olduğunda tanımlanmış, statü koyucu, defakto durumlarla karşı karşıya kalabiliyor.
- Beyin yaratıcılıkta ne kadar etken?
Beyin zihne yataklık eden bir organdır. Yaratıcılık ise beyni zihin yapmak, kalbi de yürek yapmaktır. Zihnimizden geçen hayal ile yüreğimizden geçen duygularımızın sinerjisinin çarpımını yaşamaktır esas olan. Beyin plastisitesi olan, esnekliği olan, kendini örgütleyebilen olağanüstü bir sistemdir. Dogmalara izin vermez, illa ki bir yerde patlar. Yaratıcılık kışkırtılabilir bir şeydir. Yaşam bir serüven iken, biz ise mücadeleye çeviriyoruz. Trilyonluk yazlıklarımızda sineklerle mücadele edebiliyor muyuz? Yaşam bir şakadır, ancak hakiki bir şakadır.
- Yaratıcılık eğitilebilir mi? Nasıl bir çevre yaratıcılığı besler?
- Özgürlük, yenilik ve sınırda olma durumları, yaratıcı bir toplulukla iletişimde olmak, özgür ve adil olan pozitif bir rekabet ortamı, etrafında ustalar ve hamilerin olması, ekonomik refah, çevrenin önemi, uzmanlık çok spesifik bir hal almaya başladı. Bütünü kaçırmamak gerek. “Bütünde bir, bir’de bütün olabilmek”
İŞTE O İNCE ÇİZGİ
- Yaratıcılıkta delilikle dahilik arasındaki o ince çizgi nerededir?
Yaratıcılıkta patolojik süreçler değil, daha çok doğaya uygun, esnek süreçler söz konusu ancak sınırlarda yaşayan, sıradışı bunaltıları olan insanlar için yaratıcılık, yeni üsluplar bulmaları için kışkırtıcı olabiliyor. Örneğin Van Gogh... Hasta olduğu için mi böyle bir sanatçı oldu, sanatçı olduğu için mi hastalığı oldu? Sanatçı olduğu için hastalığı çıktı. Sanat yaparken, hastalığının önemli kısmını da onarır insan. Benim de burada kurduğum klinikte art terapi ile birey yaratıcılığını kullanarak kendi nevrozlarını giderebilir. Kişi yaratıcılığını kullanamadığı vakit “Tanrım ben senin bana verdiğin yetileri, becerileri hayatımda kullanamadım. Sen bana renkleri verdin, ben gökkuşağını yapamadım. Ben korkularımdan, alışkanlıklarımdan sıyrılamadım, sıradan kaldım. Ha varım, ha yokum; hiçbir önemim yok” dediği vakit, açılmamış bir çiçek olarak kalıyor. O çiçeğin yanında çim bile yemyeşil, mis gibi kokabilir.
- Yaratıcılık gerçek insan olmanın bir süreci ise, gerçek insan olmanın yolları nedir?
Dünyayı yaşanır hale getireceğiz Doğmuş olmak sadece biyolojik bir süreçtir, asıl kendimizi bulurken psikolojik doğumla kendi doğumumuzu gerçekleştirmiş oluyoruz. Bir özne olmadan da yaratıcı olamayız.
- Yaratıcılığı tetiklemek için neler yapmalıyız?
Hayatı gözlemlemek (ama kesinlikle gözetlemek, röntgencilik değil), meditasyon yapmak, düşünmeye, hayal edebilmeye zaman ayırabilmek, çeşitliliği görebilmek, şaşkınlık ve merak duygusunu çoğaltmak (kayıtsızlık insana sahte bir güç, katılık verebilir ama bu marifet değildir), televizyonu kapatmak (sunulan her şeyi almamak), aktif oyuncular olarak etkileşimli kitaplar okuyabilmek , ilginç sorular sorabilmek, müzikle, sanatla, bilimle içiçe olmak, yoğunlaşalım, yargılamayalım, farklılıkları fark edelim, farklı olanı koşulsuz bir şefkatle kabul edebilmek.
Yaratıcı bireylerin ortak özellikleri
- Deneyime ve maceraya açık olan, esnek; değişikliğe uyum sağlayabilen bireydir
- Yüreklilik gösterebilendir, statüye, otoriteye karşı, gerektiğinde asi olabilmek
- Özgünlük, bireysellik; farklı olanı görebilmek, söyleyebilmek, farklılık
- Oyunculuk, çocuklar kadar oyun tadında bakabilmek. Bilmiş olduğumuzda öğrenme sürecimiz ketleniyor, bildiklerimizin tekrarı ile ölüyoruz. Bilmişler ölmüşlerdir, yaşayanlar öğrenebilirler . İnsan bilemez, anlayabilir, yaşadıkça öğrenebilir. Bütün bilmişler ölmüşlerdir.
- Kararlılık özelliğidir. Yakaladığı sıradışı bir özelliğin ardında durabilmektir.
- Sadelik duygusu. Olanla birebir, otantik ilişki kurabilmektir.
- Hayalgücü
- Şaşkınlık ve merak duygusu. Bugünkü öğretim bu duygulardan uzak bir şekilde verilmektedir. Öğretimden sorumlu kişiler yaratıcılıktan yoksunlar.
Toplum olarak bir durumu popülize etmekte ustayız ama “saygın mı?” sorusunu sormaktan aciziz. Yaygınlık değil, saygınlık çok daha önemlidir.