27.12.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:
“Korkaklar sevgisini gösteremez. O, cesurların işidir”
(Mahatma Gandi)
Taraftar tribünleri önünde kollarını iki yana açıp sevinç gösterisinde olan genç adamın, futbolcunun adı Cebrail Karayel. Siyah beyazlı formayı sırtına geçirdiği günden bu yana özenle, coşkuyla, sevgiyle, saygıyla izlediğim savaşçı…
Sağ ayağını sol ayağından iyi kullanan ama sol ayağıyla gönderdiği füzeyle ülkenin en iyi kalecisine çaresizlik yaşatan ve kaleciden maç sonrası övgü alan bir futbol sevdalısı. Cebrail Karayel kazanmayı dolaşım sisteminde yaşayan, her aldığı solukta kazanmayı yaşam biçimi olarak sergileyen bir olgu, bir fenomen.
“Hiç kimsenin elimizden alamayacağı son özgürlük, temel özgürlüğümüz, içinde bulunduğumuz koşullar ne kadar zorlu, ıstırap verici ve karmaşık olursa olsun tavrımızı seçme özgürlüğüdür”. Bu sözler, Nazi kamplarından kaçma başarısını gösteren psikiyatr Viktor Emil Frankl’a ait. Cebrail, iki yıldır kuşandığı siyah beyazlı forması ile tavrını, seçme özgürlüğünü yaşıyor, yaşatıyor dikkatle izleyenlerine. O, duygularını hiç çekinmeden açığa vurarak büyük bir risk üstleniyor. O, istediğini ve düşlerini kalabalıklarla paylaşmak istiyor. Risk almaktan, üstlenmekten çekinmiyor, korkmuyor. Çünkü o bir kazanan olmak istiyor. Sırtındaki formanın numarası 90. Sanki başarı çıtasını zirveye koymuş gibi. “Alanda boşluk, eksiklik olabilecek tüm bölgelerin seçeneği benim” der gibi bir meydan okuyuşu var. “Seçeneklerin eksildiği, sorun yaşandığı her durumda ben varım” der gibi ortaya atıyor kendini. Genlerinde birikmiş sanki sorumluluk duygusu. Sadece risk alan insan özgürdür. Alanda öyle bir duruşu var ki Cebrail’in, kaleye geç deseniz hayır demeyecek. Yetmedi, “Bugün oynamıyorsun. Malzemeciye yardım et” deseniz severek kabullenecek. Fazla mı abarttım? Hayır.
İyi bakar, anlamaya özen gösterirseniz, sıra dışı bir kimliğe tanıklık ettiğinizi görecek, ona saygı duyacaksınız. “Kaybetmek benim düşmanım değil. Benim düşmanım, kaybetme korkusudur” diyor büyük tenisçi Rafael Nadal. Eğer iyi bir futbol izleyicisi ya da tutkulu bir Altaylı iseniz, Cebrail’e dikkatle bir bakın lütfen. Saçının telinden kramponlarının ucuna damlayan kazanma isteğini görebileceksiniz. Birçok sporunun olağanüstü, tanrı vergisi yetenekleri vardır. Ancak bu yeteneklerin gelişimine odaklananlar, bu kişiler kimler? İsimlerini hiç duymadınız ve duymayacaksınız. Bu sadece sporda değil, hayatın her alanında geçerli. Farkı yaratan çok çalışmaktır. Çok çalışmak, başarı için 8 tavsiyeden biri. Eğer iyi bir futbol izleyicisiyseniz, yorumlayabiliyor ve karşılaştırabiliyorsanız, hangi oyuncunun maçı istediğini hangisinin de durumu idare ettiğini kolaylıkla görebilirsiniz. Yaklaşık 16 yıllık futbol yaşamımın hiçbir evresinde Cebrail kadar tutkulu, coşkulu olmadım, olamadım.
Peki yüzlerce futbolcu içinden neden Cebrail? Onun gözlerindeki bakış, istek, içtenlik; kaslarındaki bitmeyen, tükenmeyen güç ve sırtında taşıdığı forma ile yaptığı işe saygısı beni sarsıyor, olan sevgimi çoğaltıyor. Bir gün bir maçta eğer izliyorsanız onun gözlerinden dışa vuran ışığa, kramponlarından tetiklenen devinime, adımlarına özenle bakın, ne göreceksiniz? Eliud Kipchoge, bir maratoncu. Bakalım neler demiş? “Ben koşmaya devam ediyorum. Çünkü onun güzelliğinden büyüleniyorum. Koşmayı sevmek Azorundasınız. Evet içinde acı var. Ancak bu, sevginin bir parçası. Aynı hayat gibi…” Koşmaya devam et sevgili Cebrail Karayel. Bu birikim senin genlerinde yer etmiş. Onu senden kimse alamaz. Koştukça gözlerindeki ışık giderek parlayacaktır. O ışıktan yararlanmayı kimseden esirgeme. Çevrene saçtığın ışık kendine olan saygının dışa vurumudur. Ve unutma. Trabzon maçındaki o muhteşem golünden sonra taraftarlara karşı kollarını açıp onları kucaklayışın, sevincini tek başına değil birlikte yaşamak isteğinin göstergesidir. Yolun açık olsun sevgili genç adam. Adımların sevinçle sürsün.
Ve bitirirken... Ünlü filozof Epiktetos, bir köle olarak doğmuştur. Çok acımasız bir sahibi vardır. Köle Epiktetos, o kadar zekice laflar ediyordu ki, sonunda yüce gönüllü birisi çıkıp, “bonservis” bedelini ödedi. Özgürlüğünü satın aldı ve onu serbest bıraktı. O da gidip bir okul kurdu. O okulda yaklaşık 2000 yıl önce öğrencilerine konuşmalar yaptı.
İşte size o konuşmalardan kısa bir alıntı: “Eğer kendini bırakırsan her şey seni bırakır. Mahvolmak ya da kurtulmak senin elinde.” İşte bu da Agrippinus’un hatırlaman gereken bir sözü: “Kendi kendime kesinlikle engel olmayacağım!”
Esen kalın. Aydınlık günler.