24.10.2022 - 00:05 | Son Güncellenme:
“Yetenek, yoksul insanın servetidir”
John Wooden
"Ne mutlu şey,
sımsıcak çarpan bir kalp.
Kulakları çınlatan bir sevinç,
gözden inceden süzülen yaşlar.
İnsanların hayranlık dolu bakışı”
19 ile 31 yaşlarım arasında 12 yıl profesyonel futbolculuk serüvenim var. 6 yıl İzmirspor, 1 yıl Fenerbahçe, 5 yıl İstanbulspor. Yani başlangıç 1961, yaş 19. Bitiş 1973, yaş 31. Günümüze göre çok erken değil mi? Evet öyle. Eğer burcunuz balık ise yandı gülüm keten helva. Dakikada yaşamsal kararlar verir, ardından ağıt yakarsınız geçmişe. Ve çıkar yol ararsınız şarkılardan. “Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler!”
Ne olurdu ki verseler? Aynı haltları yine yerdim. Bu bağlamda balık burcunun eline su dökemezsiniz. Neyse hikayenin bu evresi epey uzun, kılçıklı. Oysa diyeceğim başka bir şey. Değindiğim, 12 yılda tek şampiyonluk yaşadım. Sayfadaki siyah beyaz fotoğraf, o mutluluk, şampiyonluk sonrası attığımız turun sevincini, coşkusunu simgeliyor. Top benim elimde. Solumda dünya güzeli kaptanımız, efsane sol ayak Kel İhsan Baydar. Sağımda malzemeci Arap Selahattin. Arkamda kalecimiz Mete. Mete’nin sağında başı hafiften görülen Türker. Önümüzde esmer güzeli, sol bek Orhan. Onun arkasında bir dünya güzeli daha, ikinci kaptan Kasapoğlu. Ve onun yanındaki de Zorbay Kalkan. Takımın gerisi gerilerde kalmış. Fotoğrafın içine atamamışlar kendilerini. Stat İnönü. Şimdi diyeceksiniz ki, “Ne güzel tribünler tıklım tıklım”. Yanılırsınız. Hayır. Bize gelmedi o kalabalık. Bizden sonra üç büyüklerden birinin maçı vardı. Onların rüzgarıyla biz de alkışlandık epey. O yıllardaki İnönü, diğer adıyla Dolmabahçe’nin zemini topraktı. Cumartesi iki, pazar iki, toplam dört maç oynanırdı. Varsayalım ki, maç günleri şöyle esaslı bir yağmur döktü gökyüzü. Çamurlu yüzlerimizle birbirimizi tanımakta zorlanırdık. Şimdi, “Abi sen de çok salladın” diyenler olacak. Evet galiba öyle. İşi dalgaya vurunca yalpalıyor, unutkanlık baş gösteriyor yazanda. Takımın gerisi arkada kaldı demiştik. İyi de onlar kimlerdi? Bakarsınız merak eden olur. Başaktör Arap Yılmaz Urul. Döneminin bence en iyi kalecisi ama sarı siyah renklerden ötesi onu hep sıktı. Bir ara Fenerbahçe’ye transfer oldu. Yapamadı, döndü. İstanbulspor, Arap Yılmaz’ın özgürlük alanıydı. Sağ bek Celal. Gol kralımız sevgili 9 no’lu Ata. 5 numaramız Yeşildirekli Yıldırım. Ve benim, hepimizin, İstanbulspor’un simge ismi, büyük futbolcu özel insan Bilge Tarhan. Yaş ilerledi, unutkanlıklar başladı. Iskaladığım gençler bağışlasın ne olur. Derken aklıma Günay Yavaş, Hasan Altun geliverdi. Bugünlerde eğer ses sanatçısı Hakan Altun’u dinliyorsanız, onun gülümsemesi babasından kopyalanmıştır. Neyse galibiyetler, başarılar, şampiyonluklar yazılırken, söyleşisi yapılırken, fotoğraflar çekilirken, o rüzgarlarla yelkenleri şişirip dolgun sözleşmelere imza koyan futbolculardan söz edilir her seferinde. Elbette bu vurguyu bizden sonraki kuşak için yapıyorum. Bir de daha çok futbolcunun öne çıktığı bu alemde sütre gerisinde görünmeyen, fazlaca sözü edilmeyen gizli kahramanlar vardır. Bizdekileri sıralayalım yeri gelmişken, baş malzemecimiz Kuzu Muzaffer. Ona malzemeci diyemezdiniz. Farklı, bambaşka bir figürdü.
***
Şimdi sizlere okuyunca şaşırıp kalacağınız bir uygulamadan söz edeyim. O dönemlerde kazandığımız maçlardan sonra yüksek primler verilmezdi. Az da olsa düzenli ödenirdi. Ve o primler, haftanın ilk antrenmanı salı günü bizim malzemeci Muzaffer Abi’ye teslim edilirdi. O, kendilerine düşen payı alır ve kalanı ayrımsız, eşit bizlere dağıtırdı. Bunun Türk sporunda, futbolunda ikinci bir örneği yok. Neyse devam ediyoruz. Muzaffer Abi’nin yardımcısı Arap Selahattin. Neşe kaynağımız masör Kubilay. Sevgili doktorlarımız Teoman ile Tolon Tosun. Dünya güzeli başkanlarımız Ali Sohtorik, Talha Altınbaşak, Hayri Aydıner. Ve unutulmaz, yardımsever Nirun Şahingiray. Büyük Karadenizli, muhteşem insan, Prof. Dr. Kaya Çilingiroğlu. Şeker Portakalı Aziz Abi. Milli Piyango biletlerinde imzası olan Selahattin Beliren. Elbette anımsayamadıklarım da olacak. Bağışlasınlar. Çalakalem, spontane yazıyorum belleğime çakılı harika zamanları. 1967-68 futbol sezonunun son maçında Ali Sami Yen’de Karşıyaka ile berabere kalarak ligden düştük. 1968-1969 sezonunun son maçında yine Karşıyaka ile denk düştük. Bu kez İnönü’de 3-0 yenerek şampiyonluk turu attık. Şimdi şampiyonluk öykümüze son verirken sevgili Mümin Sekman’ın, ‘Çoğunluk eksildi, kalanlarla idare ediyoruz’ dizeleri ile sürdürelim ve de sonlandıralım sarı siyahlı günleri şimdilik.
Şampiyonluk kürsüsünde olmak,
Başarılı bir hayatın tescil zamanı.
Bedellerin ödüllere dönüşme anı.
Bir tür kendini (k)anıtlama töreni bu.
Nadir, üstün ve sükseli bir başarı.
Esen kalın aydınlık günler.
Bir kenara yazın bulunsun
Şampiyonları şampiyon yapan, spor salonları değildir. Şampiyonları şampiyon yapan, derinlerdeki bir şeydir. Bir arzu, bir hayal, bir vizyon. (Muhammed Ali)
Disipline elveda dediğin gün, başarı ile de vedalaş.
(Alex Ferguson)
Birinciysen birincisindir. İkinciysen hiçbir şeysin!
(Bill Shankly)
Sadece işimi yaptığım için kutlama yapacak değilim. Postacı mektupları dağıtınca kutlama mı yapıyor? (Mario Balotelli)